12 Eylül Darbesi mağduru konuştu

12 Eylül Darbesi mağduru konuştu

12 Eylül Askeri Darbesi sırasında tutuklandıktan sonra türlü işkencelere maruz kalan Duman Bal, tutuklu olduğu dönemde gördüğü işkenceleri ve tahliye olduktan sonra yaşadığı sıkıntıları anlattı.

MERSİN - 12 Eylül Askeri Darbesi mağduru Duman Bal, gözaltına tutulduğu 97 gün boyunca gördüğü işkenceleri ve Maraş Cezaevinde yaşadığı sıkıntıları anlattı. Afşin Elbistan Termik Santralinde çalışırken göz altına alındığını ve aylarca en ağır işkencelere tabi tutulduğunu belirten Bal, hakkını aramak için Türkiye'de iç hukuk yollarını tükettiğini bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde(AHİM) dava açtığını söyledi. 12 Eylül darbecilerinin yargılandığı davaya mağdur olarak katıldığını belirten Bulut mahkemede 5 dakikadan az konuşturulduğunu iddia etti.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi mağdurlarından Bal, darbe döneminde yaşadıklarını ve tahliye olduktan sonra yaşadığı sıkıntıları İLKHA'ya anlattı.

Çalıştığım yerden apar topar gözaltına alındıktan sonra her türlü işkenceyi gördüm
Cunta döneminde Afşin Elbistan Termik Santralinde işçi olarak çalıştığını söyleyen Bal, yaşadıklarını şöyle aktardı: "Bir gün Şubat ayında beni apar topar gözaltına aldılar. 97 gün gözaltında kaldım. Bu süre içerisinde her türlü işkenceye maruz kaldım. Filistin askısından tutun kaba dayak olarak dayak, falaka, tazyikli su, elektrik bağlamalar, soğuk su ile ıslatıp ayazda bekletmeler. Üzerimize yılan bırakmalar, çarmıha germeler bunlar aklıma gelen ilk işkence türleri. 97 gün işkence de kaldıktan sonra biz tutuklanarak Maraş Cezaevine gönderildik. Maraş Cezaevinde de istekleri zaman bizi koğuşumuzdan alıp götürüyorlardı ve bize istedikleri işkenceleri yapıyorlardı. Burada işkence ve göz altılarından sonra bize herhangi bir suçlama yöneltilmiyordu. Bize yöneltilen tek suçlama sizin ne yapıyordunuz, ne iş yapıyordunuz. Siz neler yaptınız. Yapmadığımızı söylediğimizde, onlar ise "Siz termik santralinde çalışıyordunuz. Termik santralinde çalışanlar suçsuz olur mu?" tek gerekçeleri buydu. 11 sefer mahkeme hakkımız olmasına rağmen bir defa mahkemeye çıktık. O zaman Adana 1 no.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde 10 duruşma gıyabımızda oldu. Gıyabımız olan son mahkeme beraat ettik. Beraat ettik ama biz cezaevinden kurtulduk sonra açık cezaevine düştük aslında." diye belirtti.

"30 kişilik koğuşta 135 kişi kalıyorduk"
30 kişilik koğuşta 135 kişi kaldıklarını ifade eden Bal, cezaevi sürecini ve yaşadığı işkenceleri şöyle anlattı: "30 kişilik koğuşta 135 kişi kalıyorduk . Her yatakta 2-3 kişi yatıyordu. Geriye kalanlar ise beton üzerine bir karton sererek üzerine de bir battaniye ile yatıyorlardı. Çoğu da ranzaların altında yatıyordu. Bu süre içerisinde her türlü işkenceye maruz kaldım. İşkencelerimiz ilk seferinde falaka ile başladı. Daha sonra Filistin usulü askı deniliyor. Eller arkadan kelepçeleniyor. Daha sonra kol pazılarından iple tavana asılıyor. Bu işkence suçlamaları kabul eden kadar sürüyor. Belli bir süre sonra indiriyorlar. İndirdikten sonra aylarca kollarınla yemek yemekte zorlanıyorsun. Örneğin bizi bir odaya kapatıyorlardı üzerime psikolojik baskı olsun diye yılan bırakıyorlardı. Çarmıhta hem ters bağlıyorlardı hem de el ve ayak parmaklarından elektrik akımı veriyorlardı. Daha fazla acı çekmemiz için üzerimize bir de tazyikli su veriyorlardı."

"Ölmesini istediklerine kum işkencesi yapıyorlardı"
Ölmesini istedikleri kişilere kum işkencesi yapıldığını belirten Bal, "İntihar edenleri görmedim fakat hayatını kaybedenleri gördüm. Elbistan'ın Demircili köyünde Hüseyin Bağcı kaba işkenceden dolayı gözaltında iken öldü. Yine Elbistan'ın Demircili köyünden Ali Temür, kum torbası ile yapılan işkencede hayatını kaybetti. Kum torbası işkencesini ise ölümünü istedikleri kişilere yapıyorlardı. İşkence ise şöyle, kum torbası işkencesi sonucu zaten iç organlarını eziyor. Daha sonra serbest bırakıyorlardı. Serbest kalanlar ise en fazla 6 ay yaşadıktan sonra hayatını kaybediyor. Hüseyin Bağcı yıkanıp kefenlenmeden köyünde toprağa verildi. Mezarının üzerine ise boya döktüler ki mezarın açılması durumunda belli olsun. Askerler her gün aşırı olunca gelip mezarı kontrol ediyorlardı. Bir anlamda mühür gibi duruyordu o baya."

"Beraat ettikten sonra askeriye tarafından bana baskı uygulanıyordu"
"Termik santralinde çalıştığım işe tekrar alınmak için müracaat ettiğim zaman, 'siz zaten fişli vatandaşsınız size artık böyle yerlerde iş yoktur' denildi" ifadelerini kullanan Bal, "İşe alınmadık. Kendi imkanlarımız ile yaşamımızı idame etmeye çalışırken Elbistan Jandarma Komutanlığı tarafından sürekli bana baskı uygulanıyordu. Bu baskılarından birini şöyle anlatayım, "baş çavuş her hafta sonu elinde bir liste ile köy kahvesine geliyor. Bizim gibi içeri girip çıkanların yazılı olduğu liste ile. Köy muhtarlarına ve azalarına soruyordu. Şu insanlar nerede çalışıyor diye. Köyde olduğumuz söylendiği zaman. Bu insanlar kiminle konuşuyor diye sorardı. Örneğin Ahmet ile konuşuyorum. Daha sonra Ahmet çağrılıp şöyle tehdit ediliyordu, "Sen Duman ile konuşuyorsun ayağını denk al. Duman fişlenmiş bir adam. Ondan uzak duracaksın" diye daha sonra bu şekilde muhatap olduğum arkadaşlarım benden uzaklaşıyordu. Baskılar sonrasında ben köye gelen başçavuşa yeter artık bu baskılardan yıldım diyince başçavuş o zaman bu memleketi terk edeceksin. Ve bu memleketi de en son terk etmek zorunda kaldık." dedi.


"Siyasi suçlu olduğumdan dolayı iş bulamadım"
Siyasi suçlu olduğundan dolayı bir türlü iş bulamadığını belirten Bal şöyle devam etti: "Hemşerilerim Mersin'de çok olduğundan dolayı burayı tercih ettik. Mersin'de de herhangi bir işe giremedik. Siyasi suçlu olduğum için GBT de her yerde karşıma çıkıyordu. Herhangi bir işyeri iş vermiyordu. Hayatımızı idame etmek amacı ile bir işe giremeyince sokaklarda yara bandı v.s eşyalar satarak yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Zabıta ve devletin görevlileri ile karşılaşarak, bunlarla uğraşarak bu günlere geldik"

"Hayatımı karartan devlet bana 5 dakika konuşma hakkı vermedi"
Kenan Evrenin yargılandığı davanın duruşmasında kendisine 5 dakika söz hakkı vermediğini söyleyen Bal "12 Eylül 2010 yılından yapılan referandumda Anayasa'nın geçici 15. Maddesi kaldırıldı. Ben Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundum. Dilekçem incelendi en sonunda zaman aşımından dolayı şikayetimiz ret edildi. Daha sonra itiraz mercii olan Gaziantep 4. Ağır Mahkemesine itiraz ettim. Buradan da itiraz dilekçemiz ret edildi. Savcılıkta bu kararı onadı. Daha sonra bana tek çare olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmek kalmıştı. 2012 Mayıs ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dava açmak zorunda kaldım. Ülkem suçlanacak biliyorum ama ülkemde ki yöneticilerinin de bizi bir hiç yerine koymalarından dolayı. Ve şimdi AİHM kararını bekliyorum. Ankara'da Kenan Evran'in yargılandığı davada ben bu belgeleri sunduğumda hayatımı karartan devlet bana mahkemede 5 dakika bile konuşma hakkı vermedi. Umut ediyorum bu mahkeme kararı örnek olur. Benim gibi mağdur olmuş yüz binlerce insan hakkını bu şekilde alır." (Osman Öksüz-İLKHA)


 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.