Selahaddin YILDIRIM
15 Temmuz sosyolojisi
Meydana gelen her sosyal olayı ortaya çıkaran sebepleri bilmek; o olayın neler doğuracağını bilmenin de şartlarından biridir.15 Temmuz başarısız darbe girişimini her açıdan tahlil etmek ve bu olayın verdiği mesajları iyi okumak gerekir. Meydana gelen her olayın, kendi coğrafyası, toplumu ve o toplumun tarih ve geleneği ile olan sıkı ilişkisi bilinmeden olayı doğru değerlendirme imkânımız yoktur. Bu yazımızda 15 Temmuz olayını bu açıdan irdelemeye çalışacağız.
Darbe genel anlamda üçüncü dünya ülkeleri ordularının bir alışkanlığıdır. Gelişmiş batı ülkelerinde ordu böyle bir şey yapamaz. Sistem buna müsaade etmediği gibi toplumun sosyo-kültürel gelişmişlik seviyesi de buna müsamaha etmez. Batı dünyasındaki ordular ülkelerinin çıkarlarını savunmak amaçlı olarak yapılandırılır ve her tasarrufları sivil idarenin emri ile gerçekleşir ancak.
Dışa bağımlı üçüncü dünya ülkelerinde ise iş başka türlüdür. Bu ülkelerdeki ordular mevcut sistemi koruma esası üzerine konuşlandırılmışlardır. Yani bu ordular ülkelerinin ve halklarının orduları değildirler. Emperyalistler hegemonyaları altındaki bu ülkelerin halkına güvenmezler. Kurulu sistemi kendi açılarından güven altına almanın tek yolu ülkedeki gücü elinde bulunduran orduya hâkim olmaktır. Ordunun gerekli teçhizat ve donanımı ile beraber eğitimini de vererek kendilerine bağımlı kılarlar. Sistem arzu ettikleri gibi işlemeyince hemen darbeye başvururlar. Gerekçe bellidir: ‘Ülkenin bekasının teminatı olan rejimi korumak, terörü ve anarşiyi önleyerek sulh ve sükûnu sağlamak'.
Genel kanı 15 Temmuz darbe girişiminin tek hedefinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu ve içerideki cuntacıların da ortak özelliklerinin Erdoğan düşmanlığı olduğu ifade ediliyor. Bu tespit doğru olsa da tek başına darbe olayını açıklayıcı olamaz. Darbenin asıl hedefi Erdoğan'ın şahsı değil, onun şahsında rejime karşı gelişen faaliyet ve icraatlardır demek vakıaya en uygun olandır. Erdoğan'ı cuntacılar nezdinde menfur yapan rejimin beyin kodlarıyla oynamasından başka bir şey değildir. ABD nezdinde de Erdoğan'ı istenmeyen adam kılan şey itaat zincirinden çıkmak istemesidir. Dolayısıyla darbenin asıl hedefini, ‘yerinden oynamış, rayından çıkmış olan sistemi ve statükoyu tekrar eski durduğu yere geri oturtmak ve bunun faili olan ‘Erdoğan'ı cezalandırmak' olarak okumak daha doğru olsa gerek.
Ak Parti iktidarları Türkiye'yi her açıdan değiştirdi. Başlayan bu değişimler beraberinde kurulu sistemin parçalarını da değiştirdi. Her değişime karşı bir direncin olması tabiidir. Dolayısıyla meydana gelen bu değişim de dirençle karşılaştı. Rejimin her ilkesini ebedi ve değişmez gören güçler rahatsız olmaya başladı. Ancak rejimin sivil güçlerinin içeriden bu değişime karşı gösterdikleri direnç yetersiz kalınca son çare olarak arenaya darbeyi sürdüler.
Amerikan yönetimi de Türkiye'deki sistemin her alanda yaşadığı değişikliğin kendi çıkarlarına zarar oluşturduğunu gördü ve darbeye yeşil ışık yaktı. Aslında yeşil ışık yaktı değil, bizzat onu planladı desek daha gerçekçi olur. Zira içeride büyük bir desteğe sahip bir iktidarı devirme girişimi bir kaç cunta heveslisinin tek başına cesaret edebileceği bir iş olamaz.
ABD ve yerli taşeronları her şeyin hesabını ayrıntılarıyla hesaplamamış olamazlardı. Darbenin seyri ve sonrasında neyin nasıl olacağı muhakkak hesaplandı. Ancak yanıldıkları tek bir nokta darbeyi başarısızlığa mahkûm etti. Darbeciler ve onları yönlendiren ‘üst akıl' halkın direnişini hesap edemedi. Ettilerse de iyi hesap edemediler. Cuntacılar bu ülkede köprülerin altından çok suların geçtiğini idrak edemediler. 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat'ta olduğu gibi milletin evine kapanacağını zannettiler; ama yanıldılar.
Evet, toplum yerinde saymıyor. Her şey değiştiği gibi toplum da değişiyor. Son yıllarda dünyaya açılan, gelişen iletişim teknolojisiyle hayatı değişen bir toplumun altmışlı ve yetmişli yıllarınkinden farklı tepkiler verebileceği elbette göz ardı edilemezdi.
Toplumun değişiminde ve direniş ruhunun oluşumunda etken olan birçok şey var. Özellikle bölgemizde yaşanan olaylar toplumu direniş noktasında motive eden esas dinamiklerden biri olmuştur. Irak, Suriye ve Mısır'da yaşanan olaylar halk üzerinde derin etkiler bıraktı. Ülkenin istikrarı, mevcut hükümetin bu istikrarın yegâne koruyucusu olabileceği gerçeği halkı tanklara karşı meydana çıkaran önemli etkenlerden biri oldu.
Darbeci cuntacıların halkın direnişini hesap ettikleri ve fakat bunu kırmanın yolu olarak kanlı bir senaryo düşündüklerini de hesap edebiliriz. Yoksa TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Mit binası, Başbakanlık binası gibi yerlerin savaş uçaklarıyla bombalanmasını başka nasıl izah edebiliriz?
Yazımı bitirmeden önce darbeyi önleme noktasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halkı sokağa çıkmaya davetinin önemini vurgulamak gerekir. İlerdeki yazılarımızda olayın bu vechesi ile beraber ülke tarihinde bir ilk olan bu olayın yakın ve uzak gelecekte doğuracağı etkileri açısından da incelemeye devam edeceğiz inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.