Mehmet YAVUZ
17 Aralık ve boş adamlar
Memleketin kilitlendiği gündemden farklı bir mevzuyu ele alacaktım aslında.
Hani derler ya “Bir kitap okudum, hayatım değişti.” Ben de bir tweet gördüm, fikrim değişti.
Takip edenler tarafından derin sularda yüzen ya da karda yürüyüp izini belli ettirmemeye çalışan biri olarak tanınan Önder Aytaç, Bülent Orakoğlu ile ilgili şöyle bir tweet attı, 9 Ocak Perşembe sabahı:
“Boş bir adam görmek isteyen varsa şu fotoya baksın.(Orakoğlu’nun fotoğrafı) Rüzgâra göre yön değiştiren bir adam”
Bu sıralar çokça üzerinde düşünmemiz gereken Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözü geldi aklıma: “Gayr-ı meşru bir muhabbetin cezası merhametsiz azap çekmektir.”
Sanırım bu veciz söz, son tahlilde vukua gelen olayların da hülasasını oluşturuyor.
Orakoğlu’nun sözlerini (hedef şaşırtmaya yönelik kuyruk yalanlarını) hatırlatalım: “Hatay İl Emniyet Müdürlüğü yaptığım 1991 yılında, Hatay’daki şehir kulübünde, Adana Jandarma Bölge Komutanı olan Tuğgeneral Temel Cingöz ile İl jandarma Alay Komutanının da katıldığı bir yemek yiyorduk. Kapının önünde uzun boylu, yakışıklı, esmer bir kişi vardı. Ben Cingöz Paşa’nın koruması zannettim. Paşa onu da masaya çağırdı.” Orakoğlu, orada gördüğü bu kişinin daha sonra İstanbul’da 2000 yılında düzenlenen Hizbullah operasyonunda ölü ele geçirilen Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu olduğunun söylendiğini dile getirdi.
Mesele bununla da sınırlı değil, Orakoğlu bir de Velioğlu’na ait bir kartvizitten bahsetti. Evet, yanlış duymadınız, bir örgüt lideri kartvizit bastırmış. Güler misin, ağlar mısın?
Geçenlerde katıldığım bir çalıştayda Orakoğlu da davetliler arasında idi. Bir ara merakımı gidermek için “O kartvizitin üzerinde telefon, fax, e-mail, gmail var mıydı, yok muydu?” diye sormak için fırsat kolladım ama vazgeçtim sonra.
Önder Aytaç’ın şakirtliğini yaptığı grubun gazeteleri ve bütün medyası şimdi “boş adam” olarak niteledikleri Orakoğlu’nun bu sözlerini, 2008’de manşetlerine çekip Hizbullah Cemaati’ne ve cemaatin rehberi merhum, muhterem Hüseyin Velioğlu’na olmadık hakaretler etmişler ve levsiyat kabilinden iftiralar atmışlardı.
Hatta Orakoğlu’nun söylediği veya kendisine söylettirilen bu sözler, olay savcı Zekeriya Öz tarafından Ergenekon iddianamesine alınmış ve bunun üzerinden sahipsiz ve değerli bir camia, iğrenç yöntemler kullanılarak sağdan ve soldan lince tabi tutulmuştu. Tabi Hizbullah itirafçısı Abdülaziz Tunç olduğu iddia edilen gizli tanık Ahmet’in devleti için yaptığı katkıları eşliğinde elbet.
Sonrası ise malum...Mustaz’af insanlara yönelik yapılan sürek avları, şimdilerde yeni keşfedilmiş gibi hararetli ve ateşli hatiplerce dile getirilen “Polis-Savcı-Uygun Nöbetçi Hakim” troykasının mezalimine uğratılan masumlar, mazlumlar...
Zulmün vardığı boyutları ifşa etmek için yüzlerce örnekten sadece şu ikisini dile getirmek istiyorum:
Birincisi; Kahta Mustaz’af Der dosyasından(bu dosyayı iyice okudum) dernek sekreteri Mustafa Yetiş için iddia edilen suçlar:
Taziye ziyaretinde bulunmak, ölen Filistinliler için gıyabi cenaze namazı düzenlemek(“İsrail Yargılanamaz” kararına çok şaşıran kardeşlerimizin kulakları çınlasın), Kutlu Doğum Etkinliği düzenlemek, piknik organizasyonu yapmak vs.
Sonuç? Troykanın üçüncü ayağını oluşturan “Uygun Hakim”in Türk Milleti adına(!) verdiği evlere şenlik kararı: Bu eylemler her ne kadar özü itibarı ile suç oluşturmuyorsa da(eee!), sanıkların bu eylemleri örgütsel bir amaçla yaptığı düşünüldüğünden eylemlerine uyan...falan filan... 10 yıl 6 ay hapis cezası.
İkincisi; meyhanelerin, k...hanelerin(affınıza sığınarak), kumarhanelerin... açık; ayyaşların, tinercilerin, jiletçilerin... serbest; sapıkların, kopukların, kaçıkların... özgür olduğu Antep’te ergenlik yaşına gelmiş ilköğretim çağındaki kız çocuğunun örtünme mücadelesini verdiği için, aynı troykanın gadrine uğrayarak gözaltına alınan ve 2 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırılan mesture bir hanımefendi.
Aynı yöntemlerle kapatılan devasa bir derneği(Mustaz’af-Der), çocuklarının hasreti ile gözleri açık, dilleri beddualı olduğu halde vefat eden anaları, uyduruk gerekçe ve mizansenlerle şafak vakitlerinde mütedeyyin evlere yapılan baskınları ve kafalarına silah dayatılarak masumiyetlerine halel getirilen günahsız çocukları, halkı tedhiş etmek ve aldıkları talimat gereği bir camiayı tahşiyeci ilan etmek için, yüzlerce polis eşliğinde helikopterlerden yapılan indirmeleri vs. saymıyorum bile.
İşte Orakoğlu-Ö. Aytaç-Zekeriya Öz-Gizli Tanık Ahmet, paralel-dikey yapılar, omurgasızlıklar, rüzgara göre yön değiştirmeler ve boş adamlar...
Geçen hafta da söyledim: Bu kavga hayırlı sonuçlar verecek inşaallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.