"28 Şubat iftira ve karalamalarla İslam ile topyekûn mücadele dönemiydi"
28 Şubat darbesinin yıl dönümünde değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz, 28 Şubat'ın iftira ve karamalarla İslam ile topyekûn bir mücadele dönemi olduğunu söyledi.
HÜDA PAR Genel Başkanı Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz, 28 Şubat darbesinin yıl dönümü dolayısıyla değerlendirmelerde bulunurken, bu sürecin sadece 28 Şubat 1997'yi kapsamadığını, bunun evveliyatının da olduğunu söyledi.
28 Şubat'ın bin yıl sürmediğini ama o dönemin bıraktığı etkilerin halen devam ettiğini belirten Yılmaz, 21 yıl geçmesine rağmen mağdur olan insanların halen mağduriyetlerinin bitmediğini vurguladı.
Yılmaz, "28 Şubat, 1997'de Milli Güvenlik Kurulunda alınan kararlarla ilan edilen postmodern bir darbedir. Batı Çalışma Grubunun çalışması ve onların bu konuda başlattığı bir süreçtir. 28 Şubat sürecinin üzerinden 21 yıl geçti. Milli Güvenlik Kurulu kararlarıyla o dönemde kıyametler koparıldı; bu ülkenin dindarlarına, Müslümanlarına büyük zulümler reva görüldü. Sakal bırakmanın, gümüş yüzük takmanın, başörtüsü takmanın suç olduğu, yani İslami alamet ve farikaların kullanımının, Müslüman bir kişinin kendi şahsında İslam'ın emarelerini taşımasının suç olarak telakki edildiği ve cezalandırılma gerekçesi kabul edildiği bir dönemdi. O dönemin kudretli (!) paşalarının sık sık tekrarladıkları bir söz vardır: 28 Şubat bin yıl sürecek. Yani 28 Şubat darbesinin bir süreç olduğu ve inancını yaşamak isteyenlere uygulanan bu zulümlerin bin yıl süreceğini belirtiyorlardı." dedi.
"28 Şubat, iftira ve karalamalarla İslam ile topyekûn mücadele dönemiydi"
28 Şubat'ın, askerlerin siyaset üzerinden baskı kurarak siyasiler eliyle yaptıkları bir darbe olduğuna dikkat çeken Yılmaz, şunları söyledi:
"Evet, 28 Şubat postmodern bir darbeydi. Askerlerin bugüne kadar yapmış olduğu klasik yönetime el koyma yönteminin dışında yeni bir darbe yöntemiydi. Askerlerin siyaset üzerinde baskı kurarak, varlığını hissettirerek siyasiler eliyle, yani yandaş olan siyasi partiler ve politikacılar vasıtasıyla gerçekleştirilen bir darbedir. Bu darbe sürecinde sadece askerler yer almamış, medya, sermaye sahipleri, meslek kuruluşları, sendikalar, STK'lar vesaire kurum ve kuruluşlar da görev almışlardır. Bu süreçte yürütülen iftira ve karalama kampanyalarıyla İslam'la, İslami yaşamla ve İslami değerlerle topyekûn bir mücadele dönemidir."
"O dönemi iyi anlamazsak tedbir alamayız"
Söz konusu dönemin iyi anlaşılıp tedbir alınması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, "O döneme baktığımızda, 28 Şubat darbesini gerçekleştirenler o kadar kendilerinden eminlerdi ki hem bunun bin yıl süreceğini söylüyorlardı hem de hiçbir alanda Müslümanlara hayat hakkı tanımıyorlardı. Özel alan, kamusal alan saçmalığını ortaya attılar. Bunun üzerinden dindarlara, sadece özel alan olarak evinin içi bırakıldı. Bir Müslüman bayan evinin içinde tesettür takabilir ama sokakta takamaz hale getirildi. O dönemi iyi anlamak lazım. O dönemi iyi anlamazsak ders ve ibret çıkaramayız, tedbir alamayız. Bu darbecilerin eline fırsat geçmesi halinde bir daha bizlere bu süreçleri yaşatabileceklerini unutmamalıyız." ifadelerini kullandı.
"Belki bin yıl sürmedi ama o dönemin bıraktığı etkilerin halen devam ettiğini görüyoruz"
28 Şubat’ta mağdur olanların mağduriyetlerinin devam ettiğini anlatan Yılmaz, "28 Şubat belki bin yıl sürmedi ama o dönemin bıraktığı etkilere baktığımızda halen devam ettiğini görüyoruz. O dönemde kamudan ihraç edilenlerin bir kısmı halen görevine dönemedi. Tesettürlü olduğu için okullarından uzaklaştırılan, okula alınmayan ve sonradan da devamsızlıktan kaydı silinen başörtülü bayanların bir kısmı memuriyet görevine başlayamadı. Başörtüsünden dolayı okuldan atıldıklarını ispatlayamıyorlar. Resmiyette devamsızlıktan atılmış görünüyor. Bir kısmı yaş engeline takıldı. O dönem ihraç edilen imamların siciline baktığımızda 'akideleri bozuk' olduğu için görevden atıldığı söyleniliyor. Yani İslami değerleri sahiplendiği için akidesi bozuk diye fişlenip, görevden atıldığı görülüyor. Bunların bir kısmı halen işe başlayamadı. Askeriyeden atılanlar aynı şekilde. İhraçların o dönem kendini hissettirdiği alan, ağırlıklı olarak TSK ve üniversitelerdi. Daha sonra kamuda memur olarak çalışan dindarlardı." şeklinde konuştu.
"İstenilen düzeyde olmasa da 28 Şubat süreciyle mücadele ediliyor"
Yılmaz, 21 yıl geçmesine rağmen 28 Şubat yargısının zulmünün halen devam ettiğini söyleyerek, "Bugün istenilen düzeyde olmasa da 28 Şubat süreciyle mücadele ediliyor. Anayasal ve yasal güvenceye bağlanmamış olsa da yönetmeliklerde yapılan değişiklikle başörtülü çalışmanın ve okumanın önü açıldı. Yönetmeliklerden 'başı açık' ibaresi çıkarılınca yasaklama gerekçesi ortadan kalkmış oldu. Artık bayanlar başörtülü okuyabiliyor ve çalışabiliyor ama 28 Şubat sürecinin telafi edilmeyen yönleri de var. Üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen 28 Şubat yargısının zulmü halen devam ediyor. O dönemde İslami camia ve cemaatlerin hemen hepsi 'terör örgütü' kapsamına alınmıştı. Cemaatler, örgüt kapsamında değerlendirildiği için her cemaate de bir örgüt ismi verilmişti. Ya cemaatin yayınladığı bir dergi ismiyle veya sahip olduğu bir kitabevi ismi ile ya da kamuoyunda halkın isimlendirdiği bir isimle 'örgüt' kapsamına alınmıştı. Hepsi 'illegal terör örgütü' olarak neticelendirildi. Mensupları, yöneticileri cezaevlerine atıldı. O dönemde birçoğu müebbet hapis cezasına çarptırıldılar. Hapis cezası alan bu insanlar halen cezaevindeler." dedi.
"Bunun siyasi, ekonomik, medya, yargı ayağı vardı"
28 Şubat zulmünün bitmesi için o dönemin yargısının mahkûm ettiği dindarların ceza kararlarının kaldırılması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:
"28 Şubat süreci, 28 Şubat 1997'de başlayan bir süreç değildir. Yıllar öncesinden ortamı hazırlanan, bir birikim sonucunda 28 Şubat günü MGK bildirisi ile kendini ilan eden ve o kararlarla kendini deşifre eden bir süreçtir. Evveliyatı vardı. 1990'lı yılların başından beri toplumun İslamileşmesi, çocukların ve gençlerin dindarlaşması için cami çalışmaları yapan, camia ve cemaatlerin yapmış oldukları bu gibi dernek, vakıf, Kur'an kursu çalışmalarının hepsi suç sayılmaktaydı. Bu dönemde de insanlar tutuklanıp cezaevlerine atılmıştı. Yargılamaları devam eden bu kişilerle ilgili dosyalar hakkında 28 Şubat sürecinden sonra ceza kararları çıkmaya başladı. 28 Şubat sürecinin yargı ayağının vermiş olduğu kararlar halen geçerli kabul ediliyor. 28 Şubat sadece askeriyenin yapmış olduğu bir darbe değildir. Bunun siyasi, ekonomik, medya, yargı vesaire ayağı vardı. Bu açıdan 28 Şubat yargısının kararlarını da 28 Şubat sürecinin içine dâhil etmek gerekiyor. 28 Şubat zulmünün bitmesi için 28 Şubat yargısının mahkûm ettiği dindarların ceza kararlarının kaldırılması gerekir."
"Mağdurlar cezaevinden çıkarılmadan 28 Şubat süreci bitmiş olmayacak"
O dönemde yapılan toplantıya katılan yargı mensuplarının 28 Şubat darbecilerini ayakta alkışladığını ve MGK kararlarına katıldıklarını kaydeden Yılmaz, "O dönemde 28 Şubatçılar tarafından hâkim ve savcılara brifing verilmişti. Bu toplantıya katılan yargı mensupları 28 Şubat darbecilerini ayakta alkışlayarak süreci desteklediklerini ve MGK kararlarına katıldıklarını ilan etmişlerdi. İşte bu hâkim ve savcıların verdiği cezalar nedeniyle insanlar 20-25 yıldır cezaevinde çile çekiyorlar. Cezaevindeki 28 Şubat mağduru olan bu insanlar cezaevinden çıkarılmadan 28 Şubat süreci bitmiş olmayacak. 28 Şubat sürecinin o zamanki tüm aktörleri ile yüzleşilmeden, onlardan hesap sorulmadan '28 Şubat süreci bitti.' denilemez." ifadelerini kullandı.
"Yargı ayağında görev alanların da davaya dâhil edilmesi lazım"
28 Şubat sürecinin sadece askerlerin yaptığı bir darbe olmadığını, bu süreçte medya patronları ve siyasetçilerin de olduğunu söyleyen Yılmaz, "Bugünlerde karar aşamasına gelen bir 28 Şubat davası var. Yargı ayağında görev alanların da 28 Şubat davasına dâhil edilmesi lazım. Bu dava dosyasında sadece 103 asker yargılanıyor ve bunlardan da sadece 60 kişiye ceza isteniyor. 28 Şubat süreci sadece askerlerin yaptığı bir darbe değildir. Bu süreçte medya patronlarının, yaptıkları ayak oyunlarıyla meşru hükümeti deviren siyasetçilerin de yargılanması lazım. Darbecilere destek veren sermaye sahiplerinin yargılanması lazım. Yine o dönemde başrolde oynayan rektörler, dekanlar, öğretim görevlileri vardı. Bunların da dâhil edilmesi lazım. Yani bir değil birden fazla ayağı olan bir süreçti ve en önemlisi de yargı ayağıydı." şeklinde konuştu.
"Yargıyı ele geçiren FETÖ'cüler, 28 Şubatçıların zulmünü devam ettirdiler"
Yargıyı ele geçiren FETÖ'cülerin, İslami camiaları tasfiye etmek amacıyla 28 Şubatçıların zulümlerini devam ettirdiklerini bildiren Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bugün 28 Şubat darbesini yapanlarla o süreçte rol oynayan BÇG ve diğerleri ile mücadele edildiği söyleniyor. Kısmen de gelişmeler var ama yeterli değil. 28 Şubat yargısının cezaevine tıktığı insanlar halen cezaevlerindeler. Yani zulüm devam ediyor. 28 Şubat sürecinden etkilenmeyen ve hatta destek veren ve şu an FETÖ diye terör örgütü kapsamına alınan camia da o dönemde bu süreçte rol aldı. Daha sonra yargıyı ele geçiren FETÖ'cüler, İslami camiaları tasfiye etmek amacıyla 28 Şubatçıların yargı zulmünü devam ettirdiler. Dolayısıyla 28 Şubat yargısı ve FETÖ yargısı mağduru olan Müslümanlar cezaevinde bulunduğu müddetçe 28 Şubat bitmiş olmayacak. Bu nedenle diyoruz ki bu son 28 Şubat olsun ve zulüm son bulsun. Zulmün son bulması için tüm Müslüman mahkûmlar hemen serbest bırakılsın." (Ramazan Casuk - İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.