28 Şubat süreci Türkiye tarihinin en karanlık dönemidir
28 Şubat Postmodern darbenin 18. Yıl dönümü nedeniyle açıklamada bulunan Eğitim Bir Sen Bitlis Şube Başkanı Cabir Durak, Postmodern darbenin asıl hedefinin dindarlar olduğunu belirterek, 28 Şubat sürecinin Türkiye tarihinin en karanlık dönem olduğunu beli
BİTLİS-Eğitim Bir Sen Bitlis Şube Başkanı Cabir Durak 28 Şubat darbesi nedeniyle yaptığı açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti tarihi, 20. yüzyıl boyunca, milli iradenin darbelerle hükümsüzleştirildiği ve darbe anayasalarıyla vesayet altına alınmaya çalışıldığı dönemler olduğu, bu dönemi bir darbeler ve muhtıralar tarihi olarak ele alınabileceği gibi milli iradenin varlık mücadelesi olarak da ele alınabileceğini söyledi.
“Postmodern darbenin asıl hedefi dindarlardır”
Durak, Postmodern darbenin asıl hedefinin dindarlar olduğunu ifade ederek, “Asıl tahribat dini kurumlar üzerinde gerçekleştirilmiştir. İmam Hatip Liseleri ve Kur’an kurslarının kapatılması anlamına gelen katsayı adaletsizliği ve 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulamaya sokulmuş, kamuda çalışan başörtülü öğretmenlerin görevine son verilmiş, mütedeyyin kamu personeli soruşturmalar, sürgünler ve göreve son vermelerle zulme uğratılmıştır.” dedi.
Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat Süreci, 10 yıl bile sürmediğine dikkat çeken Durak,“Küfür devam eder, zülüm devam etmez” hatırlatmasında bulunarak, zulüm döneminin uygulamalarının peyderpey ortadan kaldırılmaya çalışıldığını kaydetti.
“Darbeler milletin iradesini yok saymıştır”
Durak, darbeler tarihine ve darbelerin oluşturduğu tahribatlara da değinerek, açıklamasını şöyle sürdürdü: “23 Nisan 1920’de “Millete dayanan bir yönetim biçimi olarak sunulan yeni rejim, 1950 yılına kadar milletin iradesinin devletin yönetimine yön verecek rüşde sahip olmadığı düşüncesiyle milli iradenin belirleyiciliğini dikkate almadan 'Millete rağmen'ci bir yaklaşımla devleti yönetmiştir. Millet, kendisine dayandığı belirtilen ancak demokratik işleyişin bulunmadığı ve dolayısıyla üzerinde etkisinin olmadığı bir yönetme biçimine karşı varlık ortaya koyarak 1950’de ‘Yeter! Söz Milletindir’ demek suretiyle yönetime el koymuştur. Milletin iradesine sahip çıkması karşısında vesayetçi yapı kendisini 1960’ta darbeyle göstermiş ve ardından milletin gerçek manada idareye hâkim olmasını önlemek üzere anayasal tedbirler almıştır. Milletin tekrar kendini gösterdiği ya da buna uygun belirtileri ortaya koyduğu dönemlerde, 1971’de, 1980’de ve 28 Şubat 1997’de olmak üzere hep darbeler ve muhtıralarla millet hizaya sokulmuştur."
28 Şubat postmodern darbesinin, oluşturduğu maddi ve manevi tahribat bakımından milletti onlarca yıl geriye götüren bir etki ortaya koyduğunu ifade eden Durak daha sonra, "28 Şubat karanlığında gerçekleştirilen yolsuzluklar, usulsüzlükler, hortumlamalarla milletin bütün bir maddi varlığı tarumar edilerek ekonomik yönden tahribat yapılmıştır. Ancak asıl tahribat değerler üzerinde gerçekleştirilmiş, milletimizin bin yıllık medeniyet değerlerinden koparılması ve nesillerin köklerinden habersiz yetiştirilmesi için düşmanca tutum takınılmış, hak, hukuk ve adalet gibi kavramların ayaklar altına alındığı uygulamalara imza atılmıştır.” İfadesini kullandı.
“Darbeciler, birkaç askeri personelle sınırlandırılmaya çalışılıyor”
Durak, 28 Şubat darbesini gerçekleştirenlerin tam manasıyla hak ettikleri cezaya çarptırılmadığını, bu darbeyi sadece birkaç askeri personel üzerinde yürütülmeye çalışıldığının altını çizerek, 'Milyonlarca insanı etkileyen bir antidemokratik hareketi gerçekleştirenler yargı önünde ibretlik bir cezaya çarptırılmalıdır. Ancak mahkeme, pek çok mağdurun müdahil olma talebini, ‘Doğrudan zarar görmemiş’ yaklaşımıyla kabul etmemektedir. Bu ifadeden anlaşılan, 28 Şubat mağdurlarının zarar gördüğü kabul edilmekte ancak illa hedef gözetilerek zarar verilme gibi berrak görüntü aranmaktadır. Bu tavrı kabul etmek mümkün değildir. Yine tüm dünyanın gözü önünde apaçık işlenen bir fiilde 28 Şubat sürecinin ticaret, ekonomi, medya, bürokrasi ve (sözde) STK ayaklarının yargı önüne hâlâ çıkarılmamış olması, yargılamanın salt birkaç TSK personeli üzerinden yürütülmesi yargılama sürecini başından beri sakatlamış olup hâlâ sürmektedir. Kısacası gerçek failler hakkındaki hakikat örtbas edilmeye devam edilmekte, yargılama bir gösteriye dönüşmektedir.” şeklinde açıklamasını sürdürdü.
“28 Şubat darbecilerine yönelik atılan adımlar yeterli değil”
28 Şubat sürecinde yaşanan ihlallerin ve hak kayıplarının telafisi için atılan adımlar yeterli olmadığını belirten Durak son olarak, “Göreve iade noktasında takdir edilesi bir başarı sağlanmıştır. Ancak memuriyetlerine son verilen mağdurların, memuriyetten ayrı kaldıkları dönemlerin tamamı için mahrum kaldıkları özlük ve mali hakları iade edilmemiştir. Bu konuda kısmi bir düzenleme sağlanabilmiştir. Yine o döneme ilişkin sosyal güvenlik yönünden oluşan haksızlık giderilememiştir. 6353 sayılı Kanun, memuriyetlerine son verildiği tarih ile 2006 yılına kadarki dönem için sosyal güvenlik primlerinin kurumlarınca karşılanmasına imkân verse de, memuriyetten ayrı kaldıkları dönemin tamamı noktasında hiçbir düzenleme mevcut değildir. Türkiye tarihinin en karanlık döneminde yaşanan mağduriyetlerin bütün izleri silinmelidir.” ifadelerini kaydettiler.İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.