3 Muvahhid ve 3 minik şehid…
Bu hafta, şehadet yıl dönümleri olan ve yaşantılarıyla çevrelerine örnek olan üç şehidin hayatlarını ve Marksist örgüt PKK'nın vahşetlerinin sadece bir örneği olan 3 minik şehidin hayatını konu alıyoruz
ŞEHİD VEYSİ KALKAN
Şehid Veysi Kalkan 1969 yılında Batman'da dünyaya geldi. İlkokul mezunu olan şehid, uzun yıllar gurbet hayatı yaşadı. İstanbul, Ankara, Konya gibi illerde inşaat işlerinde çalıştı. Daha sonra Batman'a geri dönen şehid, teyzesinin kızı ile evlendi. İkisi kız ikisi de erkek olmak üzere 4 çocuğu olan Şehid Veysi, PKK tarafından İslam'a ve Müslümanlara karşı her türlü zulmün yapıldığı bir dönemde aldığı 4 tekerlekli bir el arabası ile İslami kasetler satıyordu. Sürekli tehditler alan şehid, davasından ve mücadelesinden bir an olsun taviz vermedi ve 18 Mayıs 1992'de PKK yandaşlarının silahlı saldırısı sonucu çok arzuladığı şehadet mertebesine ulaştı.
ARKADAŞI MURAT'IN DİLİNDEN…
Şehid Veysi çok fedakâr ve iyi bir insandı. Bir Müslümanın nasıl olması gerekiyorsa, şehid Veysi de öyle bir insandı. Bize göre yaşı daha büyüktü. Çok mütevazıydı. Biz, ona göre çok küçüktük ve onu örnek alıyorduk. PKK yandaşları o dönemde sürekli okullarda mütedeyyin gençlere saldırıyor okul çıkışları darp ediyorlardı. Bize sürekli “Bu okulun hâkimi biziz. Bizden izinsiz hiçbir şey yapmayacaksınız. Bu okulda dahi okumayacaksınız” diyorlardı.
Okulda sürekli boykot uyguluyorlardı. Biz de o boykotu sürekli kırıyorduk. Yine bir gün dışarıdan gelen adamlarla birlikte bize saldırma planı yapmışlardı. Şehid Veysi bunu duyar duymaz bizi uyarmak için okula geldi. Kahvaltı dahi yapmamıştı. Kahvaltı yapmayı teklif ettim ama “Ben cennette yiyeceğim” diye cevap verdi. Okul çıkışında PKK'lılar yaklaşık 300 kişilik bir grupla silahlı bir şekilde bize saldırdılar. Biz de 20 kadar kişiydik ve elimizde kitaplarımız vardı. İlk ateşledikleri silahla Şehid Veysi vuruldu. Yere düşerken bana baktı, gülüyordu. O gün şehid olacağını hissetmişti. Yaralı olarak hastaneye kaldırıldı, durumu ağır olduğu için Diyarbakır'a götürüldü ama yolda şehid oldu.
EŞİNİN DİLİNDEN:
Evlendiğimiz zaman geleneksel olarak giyiniyordum. Evlendikten bir ay sonra “Ben senin çarşaf giymeni istiyorum” dedi. Ben de “Sen nasıl istersen. Ama çevremizde çarşaflı kimse yok. Onların tepkileri olacak?” dedim. O da “Kim ne derse desin, sen bununla Resûlullah'ı (SAV) sevindir ve beni dinle, gerisine karışma” dedi. Eve geldiği zaman sürekli kitap okurdu. Okuduklarını da bana anlatırdı. Çokça Kur'ân okurdu. Anne babası da onu çok seviyordu. Sürekli bana ve annesine, “Dua edin ki şehid olayım” diyordu. Allah'a hamd olsun o çok istediği şehadete kavuştu. Çocukları küçüktü, belki yokluğu zordu, ama ne kadar zor olursa olsun şehadet de o kadar güzeldir. 20 yıldır şehid olmuş ama 20 yıldır onu tanıyanların bir an olsun aklından da kalbinden de çıkmış değil. 4 evladım da babalarını doğru dürüst göremedi, ona doyamadılar. Bir gün olsun biz pişmanlık duymadık, çünkü Veysi'nin şehadeti bizim için şerefti. O bana ve özellikle kadın akrabalarımıza sürekli giyimimize dikkat etmemizi tavsiye ederdi. Onun şehadeti akrabalarımız için de rahmet ve bereket oldu. Onun şehadetinden sonra 50-60 kadar akrabamız da İslam davası ile tanıştı ve çarşaf giydi.
ŞEHİD İSMAİL SEVİM
Şehid İsmail Sevim, Kasım ve Aliye çiftinin en küçük çocuğu olarak 20 Eylül 1974 tarihinde Batman'ın Gercüş İlçesine bağlı Ardıçlı (Xecibe) Köyü'nde dünyaya geldi. 8 çocuklu Sevim ailesi çiftçilik işleri ile ilgileniyorlardı. Şehid İsmail Sevim, henüz küçük yaşlardayken ağabeyleriyle birlikte kendi koyunlarının çobanlığını yapıyordu. Köy ortamında hem okul hem de İslami eğitimlerini alabilecekleri bir imam olmadığı için babası tarafından Batman'ın merkezinde ikamet eden ağabeyinin yanına gönderildi. Kendisiyle birlikte okula kayıt olan diğer ağabeyiyle birlikte ilkokulu Batman'da okudular. Şehid İsmail bir yandan okula gidiyor öte yandan camiye giderek İslami eğitimini alıyordu. Çok fedakâr ve çevresi tarafından sevilen bir genç olan Şehid İsmail, 19 Mayıs 1994 yılında şehid oldu.
BABASININ DİLİNDEN…
İsmail, öğrenmiş olduğu İslam'ı hemen hayatında tatbik ediyordu. Allah'ın kendisine vermiş olduğu hidayet, aile ve çevresinden almış olduğu terbiye ile daha küçük denecek yaşta ibadetlerini yapmada hassas davranıyordu. Harama helale çok dikkat eder, ibadet saatlerinde ne işi olursa olsun ibadetlerini eda ederdi. Komşuları ve çevresi onu çok severdi, kimseye bir zararı dokunmazdı. Onu evlendirmek isteyip konuştuğumda ise “Babacığım ben bu dünyada evlenmeyeceğim, inşallah Allah nasip ederse öbür dünyada hurilerle evleneceğim” diyordu. Onun ahlakı İslam ahlakıydı. Biz, Allah yolunun yolcusuyuz; bu uğurda canımız, malımız ve evlatlarımızın hepsi feda olsun.
AĞABEYİNİN DİLİNDEN…
Onun ahlakı küçüklüğünden bu yana çok güzeldi. Ama İslami hizmetlere başladıktan sonra hayatı daha da güzelleşti. Genelde sakin, halim bir kişiliğe sahipti. Yalnız kendisine haksızlık yapıldığı takdirde sinirlenir haksızlığı kabul etmezdi. Ahlakıyla dört dörtlüktü. Her zaman “Canımız, Allah yolunda Resul uğruna feda olsun” diyordu. Helal-harama çok dikkat eder namazlarını kesinlikle vaktinde kılardı. 19 Mayıs günü Kurban Bayram'ına iki gün kala yaralı olduğunu söylediler. Hemen hastaneye gittik ve nerede olduğunu sorduk, bize morgda olduğunu söylediler. Onu morgda görmeye gittim, hiçbir şey olmamış, uyuyor gibiydi. Ben ağlayınca babam bana “Size yazıklar olsun! Hep şehadet, şehadet diyordunuz. Şimdi de şehadet gelmiş, siz ağlıyorsunuz” dedi. Babamın o sözleri bize güç verdi.
ŞEHİD ABDULVAHİT KARA
Şehit Abdülvahit Kara 01.01.1969 yılında Şanlıurfa merkeze bağlı Aşağıkören (axveran) Köyü'nde 8 nüfuslu Kara ailesinin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldi. Köyde ilkokulu bitiren şehid, okuldan sonra ailece Şanlıurfa merkeze yerleşti. Bir süre oto kaporta işinde çalışan Şehid Abdulvahit, 1985 yılında daha iyi bir iş bulabilme umuduyla Mersin'e yerleşti.
Mersin'de lokanta, oto kaporta, çay ocağı, tantuni dükkânı ve hamallık gibi işlerde çalıştı. En son tekrar kaporta işine devam eden şehid, burada çalışırken farklı İslami camialarla tanıştı ve bu süreçten sonra hayatında ciddi değişiklikler başladı. Şehid daha sonra Adana'da dükkânında şehit edilen Şehid Süleyman'ın şehadetinden etkilenerek İslami hizmetlerine hız verdi. Yaptığı hizmetler ve fedakârlığıyla tanınan şehid, İslami çalışmalarından dolayı iki defa yakalanarak hapse mahkûm edildi. Şehid Abdulvahit, çevresi ve akrabaları arasında hayâsı ile tanınırdı. Şehid Abdulvahit Kara, 20 Mayıs 2000 tarihinde yaptığı İslami hizmetleri hazmedemeyen derin güçler tarafından şehid edildi.
KARDEŞİ'NİN DİLİNDEN…
Şehidin, İslami çalışmalara katıldıktan sonra bize çok faydası oldu, üzerimizde çok emeği var. Özellikle bizim İslami çalışmalara katılmamızı çok istiyor ve bu konuda çokça nasihatler ediyordu. Kendisi hep “Ben artık şehid olacağım” diyordu ve sonunda şehid oldu.
CEZAEVİ ARKADAŞI REMZİ'NİN DİLİNDEN…
Ben, Şehid Abdulvahit Kara ile 1997 yılında Silifke Cezaevi'nde 4-5 ay beraber kaldım, kendisi bize siyer dersi veriyordu. Kendisi güzel şakalarla hep bizi güldürürdü.
Cezaevi sürecinde arkadaşlarıyla iyi geçinirdi. Metaneti ve itaati son derece iyiydi. Kendisi cezaevindeyken hep “Benim en büyük isteğim, davam uğrunda şehid olayım…” diye dua ederdi.
ÜÇ MİNİK CAN: ŞEHİD ZEYNEP, HATİCE VE ŞEYHMUS
9 yaşındaki Şehide Zeynep Titiz ve 6 yaşındaki Şehide Hatice Titiz kardeşler ile 7 yaşındaki amca çocukları Şehid Şeyhmus daha hayatlarının ilk yıllarında zalim örgütün vahşetiyle tanışan 3 minik can idi. Çocuktular yaşıtları gibi oradan buraya koşup oynuyorlardı. Yine böyle oyun oynamak için evden çıktılar ve kısa bir süre sonra o minik bedenleri PKK'nın bombalarıyla paramparça oldu. 1994 yılında her şeyden habersiz vahşilerin çirkin ve kara yüzüyle tanıştıkları anda hayatlarının da sonuna geldiler. 3 minik şehidin o kısacık hayatlarını ve şehadetlerini anne ve babaları şöyle anlattılar:
Şehide Hatice ile Zeynep'in babası Hacı Kemal: Mazıdağı'lıyız. Burada doğduk, burada büyüdük. 2 çocuğum ile kardeşimin bir çocuğu, çocukların oyun oynadığı ismi Skurê olan bir yere oynamak için gidiyorlar. Orada televizyon vericisi vardı. Oraya bomba koymuşlar. Çocuklar da ne olduğunu merak ediyorlar. Cismi kurcalarken ellerinde patlıyor. Patlama sonucu kızlarım 6 yaşındaki Hatice, 9 yaşındaki Zeynep ve kardeşimin oğlu 7 yaşındaki Şeyhmus orda şehid oluyorlar. Daha çocuktular. Kur'an kursuna gidiyorlardı.
Bombanın patlama sesi tüm Mazıdağı'nda yankılandı. Patlamanın sesiyle biz de herkes gibi patlamanın olduğu yere koştuk. Vardığımızda iki kızımın da oracıkta hayatlarını kaybettiklerini gördük. Kardeşimin oğlu da birkaç metre geride cansız olarak yerde yatıyordu. O an ağzımızdan çıkan ilk kelime “İnne lillah ve inne ileyhi raciun” oldu.
Şehide Hatice ile Zeynep'in Annesi: PKK, Skurê'de bulunan verici kablolarını tahrip ederek içine de bomba yerleştirmişti. Bunu yapmalarının sebebi, arızayı gidermek için gelecek olan teknik elemanlarla birlikte polislerin de vericiye gelmesini beklemeleri ve bu bombaları polislerin geldiği sırada patlatmak istemeleriymiş. Ama çocuklarımızın elinde patladı.
Çocukların vücudu paramparça olmuştu. Gövdeleri bir yana, elleri parmakları bir yana cansız düşmüştü. Kurban Bayramı'na iki gün kalmıştı, bize böyle bir acı, böyle bir felaket yaşattılar. Anneleri olarak Allah'a dayandım, o da bana sabır verdi. Teskin olmak için sürekli İslami ve ilmi kitaplara ilgimi verdim ve bu sayede çok sayıda temel İslami eser okudum.
DOĞRUHABER
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.