Muhammed Ali AKAY
31000 LİRASI OLAN ZEKÂT VERİR!
Nisap miktarı olarak bilinen 80,18 gram altın 30.845,56 lira ediyor. Altının fiyatı sürekli değiştiği için vereceğimiz zekât miktarı da değişiyor. Bir kişinin 80,18 gram altını ya da 31000 lira değerinde parası, mal varlığı varsa bu ticaret ürünleri de olabilir ve bu mal varlığının üzerinden bir yıl geçmişse %2,5’unu zekât olarak vermelidir. Yani dinimize göre zenginlik ölçüsü; bir kişinin 80,18 gram altını veya bu altın değerinde mal varlığına bir yıldan fazladır sahip olmakladır.
Zekâtın farz olması için nisap miktarına ulaşmış olması yanında bazı şartlar daha vardır. Sahip olunan mal nami (üretici/artıcı) olacak ve sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, bir yıllık borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla olması gerekir.
Zekât verecek kişinin Müslüman, akıl sağlığı yerinde ve baliğ yani ergenlik çağına girmiş, hür bir kişi olması gerekir. Bir yıllık borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı, yani kazanç sağlayıcı nitelikte nisap miktarı mala (80,18 gram altın=30.845,56 Türk lirası ediyor.) sahip olması gerekiyor. Malın artıcı olması demek sahibine gelir, kâr, sağlayan mal anlamına gelir. Veya kendiliğinden çoğalan artan koyun, keçi, inek, deve gibi hayvanlarda olduğu gibi çoğalma özelliğine sahip olmalıdır.
Mala sahip olduktan sonra üzerinden bir yıl geçmesi gerekiyor. Bir yıl geçtiği halde 80,18 gram altın değeri kadarsa veya bundan çoksa zekât verilmelidir.
Zekâtın niyet edilerek verilmesi gerekir. Ayrıca temlik denilen şartın da çok önemli olduğunu unutmamak gerekir. Yani zekâtı ihtiyaç sahiplerine ulaştırma şartı ki bu şartı birçok kişi yerine getiremiyor. Dürüst olmayan kişilere zekâtını verip takibini yapmıyor. Sonuç olarak zekât fakire, İslam’a fayda sağlayacağı yerde İslam’ın hükümlerine düşman kişi veya kurumlara fayda sağladığına bile şahit oluyoruz.
Yine bazı zenginler, yemek hazırlatıp fakirlere dağıttırıyor. Bu da temlik şartına aykırıdır. Sen yemek vererek zekâtından düşemezsin. Zekâtı fakire vereceksin. O ihtiyacı ne ise onu alır. Dolayısı ile fakirlere herkesin makarna, bulgur, pirinç alıp götürmesi ve bunu zekât olarak sayması da doğru değil. Tanıdığımız birçok fakir; zenginlerin getirdiği makarna, bulgur, pirinçleri götürüp toptancılara satıyor, evinin elektrik parasını ödüyor.
Peki, zekât kime verilir? Tevbe sûresinde sınıflara ayırarak zekât verilecek kişiler belirtilmiş. Bunlar; fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevli memurlar, müellef-i kulub yani kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kişiler, esaretten kurtulacaklar yani köle veya esir olup parayla özgürlüğüne kavuşturulabilecek Müslümanlar, borçlu olanlar, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış olanlar.
Şimdi günümüzde zekât toplamakla görevli memurlar kimdir? Allah yolunda cihat edenler kimdir? Müslüman esirler kimdir? Bu konuların doğru bir şekilde yorumlanıp halka izah edilmesi gerekir. Dolayısı ile bu ramazanda imamların, müezzinlerin, Rabbani âlimlerin halka ulaşıp zekât ibadetinin ifası için tebliğde bulunmaları gerekir. İslam’ın beş şartından biri olan zekât ibadetinin doğru bir şekilde ifa edilebilmesi için gerek diyanetin gerekse İslami STK’ların zekât hesaplama ofisleri oluşturması ve bunu halka duyurması gerekir.
Zekât, güçtür. İslam toplumunu refaha ve huzura kavuşturan bir ibadettir. İhmal edilemez. Öyleyse zekâtın ehil ve güvenilir kişi ve kurumlar vasıtasıyla yerine getirilmesi icap eder. Saadet asrında, zekât memurlarından birisi zekâtı getirdi. Ve kendisine hediye edilen malları gösterip; ’Bunlar da benimdir!’ deyince Allah resulü çok sinirlendi ve hutbeye çıkıp dedi ki: ’Sizden bazıları bunlar senin bunlar da benimdir’ diyor. Eğer evinde otursaydı o hediyeler ona verilecek miydi?’ buyurarak bu davranışı kınadı. Yani sözün özü İslam toplumunu oluşturmak isteyen müminler zekât müessesesine önem vermelidirler. Zekâtı doğru yere veren kullardan olma dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.