33 kurşun katliamının üzerinden 70 yıl geçti
Van'ın Özalp ilçesinde 30 Temmuz 1943'te Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın emriyle 33 köylünün kurşuna dizilmesi olayının üzerinden tam 70 yıl geçti.
VAN - Katliamın 70. Yılında katliamda dedesi, babası ve bir amcasını kaybeden 70 yaşındaki Hacı Celal Uzuntaş, yaşadıkları mağduriyeti anlattı.
Katliamın yaşandığı 30 Temmuz 1943 yılında henüz anne karnında olan ve olaydan 3 ay sonra dünyaya gelen Hacı Celal Uzuntaş katliamdan bu güne yaşadıkları sıkıntıları ve mağduriyetleri şöyle anlatıyor.
Olaylar nasıl gelişiyor?
Katliamı ve sonrasını anlatırken gözyaşlarını tutamayan Uzuntaş, 33 kurşun olarak bilinen katliamda 33 insanın katledildiğini hatırlatarak sözlerine başlıyor. Uzuntaş, "Olaydan 3 ay sonra ben dünyaya gelmişim. Olay nasıl gelişiyor biraz ondan bahsedeyim. 1943 yılında Hudut Komutanları adam ayarlayıp İran tarafına geçerek talan dediğimiz oradaki insanların mallarına ve hayvanlarına zorla el koyup getiriyor ve burada satıyorlar. Bunların başında da Mustafa Muğlalı var. Yine bunlar bir koyun sürüsüne el koyup getiriyorlar. İran tarafındakilerde intikam almak için bizim komşu köylerimizden birinin inek sürüsüne el koyuyorlar. Olaylar bu şekilde gelişiyor. Siyasi herhangi bir şey ortada yok. Kaçakçılıktan 1 kadın 5 kişi yakalanıyor. Bunlar yargılanıp serbest bırakılıyor. Daha sonra bu katledilen 33 kişi evlerine baskın yapılarak alınıyor. Bunlardan 15 tanesi bizim köyden yani Sırımlı'dan, 15 tanesi Oymaklı'den (Engiz) 3 tanesi de Çaybağı (Runéxar) köyünde olmak üzere 33 kişi tutuklanıyor. Yaklaşık bir ay tutuklu kalıyorlar ve serbest bırakılıyor. 28 Temmuz'da bunlar tekrar alınıyor ve 30 Temmuz 2013 Cuma günü bunlar Cuma namazı kıldıktan sonra kurşuna dizilmek suretiyle şehid ediliyorlar" dedi.
"33 kişiden 2 si asker, biri 16-17 yaşlarında 6-7 tanesi de 70-80 yaşlarındaki ihtiyarlardır"
33 kişinin arasında babası, dedesi ve amcasının olduğunu hatırlatan Uzuntaş, "33 kişiden 2 tanesi askerdir, izne gelmişler. Bir tanesi 16-17 yaşlarında bir gençtir. 6-7 kişi de ihtiyardılar yaşları 70 ile 80 arasındadır. Tüm bu Sefo Deresi yakınlarında İran sınırına 500 metre yakınında Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın emriyle öldürülüyorlar" diye konuştu.
"Kaçma imkânları olduğu halde suçsuz oldukları için kaçmadılar"
Bunların öldürülmeden önce firar etme imkânına sahip olmalarına ve sınırda bulunmalarına rağmen kaçmadıklarını sözlerine Ekleyen Uzuntaş, "Bunlar tutuklu bulunurken Hapishane müdürü herhalde bunların katledileceğinden haberdar olacak ki bunlara 'bir planla kaçmanızı sağlayacağım. Kapıları açık bırakırım sizlerde İran'a kaçarsınız' diyor. Ancak bizimkiler kabul etmiyorlar. 'Bizler zaten suçsuz bir şekilde buraya getirildik. Bunlar bizi yakalamış bizim ifademizi alacaklar. Bilelim suçumuz nedir biz niye kaçalım ki' deyip reddediyorlar. Kaçmak isteseler tutuklu bulundukları yer İran'a 4 km uzaklıktadır. Rahatlıkla kaçabilirlerdi. 3 kişi sadece bizim evdendir. Allah kabul etmesin bu zulmü Rabbim o zalimlerin azaplarını arttırsın inşallah" bedduasında bulundu.
Anlattıkları bilgileri katliamda bir şekilde yaralı olarak kurtulan ve İran'a kaçan İbrahim Öztürk'ün dilinden anlattığını ifade eden Uzuntaş, "O bize bunları anlatıyordu. Bunları Sefo Dersi mevkiine götürüyorlar. Dedem bunlara 'Biz Müslüman'ız bu günde cumadır. Ellerimizi çözüm namazımızı kılalım zaten bizi öldüreceksiniz' diyor. Bunlarda onları çembere alarak ellerini çözüyor. Hepsi abdestlerini alıyor ve dedem bunlara imamlık ederek namazlarını kılıyorlar. Ve dedem onlardan şu talepte bulunuyor. 'Bizim ailemizden 3 kişi getirdiniz gerine kadınlarımıza bakacak kimse kalmadı üçümüzden birini serbest bırakın diğer ikimizi yine öldürün' ancak onlar bunu da kabul etmiyorlar ve dedem şu duayı yapıyor. Ya rabbi bunlar zulümle bizleri katledecekler. Sen bunu kabul etme ve bunları aşikâr et diye duada bulunuyor. Daha sonra bunların elleri tekrar arkadan bağlanıyor diz çöktürülerek orada kurşuna diziyorlar. Daha sonra Mustafa Muğlalı bir rapor çıkararak, sınırdaki çapulcularla çıkan çatışmada 33 çapulcu öldürdü diye zapta geçiyor. Ve bu olay Adnan Menderes dönemine kadar öylece kalıyor. Daha sonra bu insanların katledildiğine yönelik bir önerge veriyorlar. Bu önerge meclis tarafından kabul ediliyor. Böylece olaydan 6 yıl sonra Muğlalıya yargı yolu açılıyor. 1949'da yılında hakkında dava açılıyor ve idamla yargılanıyor. Ancak "akli dengesi bozuk" olduğu gerekçesiyle bu hapis cezasına dönüştürüyor ve hapiste ölüyor" şeklinde konuştu.
Katliamdan sonra 3 kardeş anne ve nineleriyle ortada kaldıklarını ve çok büyük mağduriyetler yaşadıklarını anlatan Uzuntaş, "Nenem bizlere günde iki öğün biraz çökelek ve kuru ekmek veriyordu. Kadın haliyle bize bakmaya çalışıyordu. Yine benle kardeşlerim ayağımızda ayakkabı olmadığı için kış mevsimi boyunca dışarı çıkamıyorduk. O şekilde mağduriyetlerle büyüdük. Askere gidip gedikten sonra katliamda köylüler tarafından sahipsiz kaldığı için paylaşılan tarlalarımızı almak için dava açtım ama tarlaların yerini tam olarak bilmediğim için bir şey yapamadım. Daha sonra Konya'ya taşındım" ifadelerini kullandı.
Askerler köy camisini ahıra çevirmişler
O dönemde kadınların askerlerin şerrinden kendilerini muhafaza etmek için bir eve toplanıp kapıları üzerlerine kilitlediklerini anlatan Hacı Celal Uzuntaş, "Askeriyenin elinden çektiğimiz sıkıntıları biz biliyoruz. Köy camisinin bir bölümünü kendi yatakhane olarak kullanıyorlar, bir kısmını da atları ve katırları için ağıra çevirmişlerdi. Yıllar sonra bunların ağıra çevirdikleri caminin o bölümünde Kur'an sayfaları çıkıyordu. Bu insanlardan merhamet beklenir mi?" diye soruyor.
Katledilenlerin İran ajanı oldukları iddiası asılsızdır
Katledilenlerin İran ajanı oldukları yönündeki söylentilere de cevap veren Uzuntaş, "Mademki bunlar İran ajanıydılar, bunlar İran sınırındayken kaçma fırsatı buluyorlar niye İran'a kaçmıyorlar. 4 Km'lik bir yoldu çok rahat bir şekilde kaçabilirlerdi. Öyle bir şey olsaydı kaçmazlar mıydı? Niye bu askerler öldürüyor. Ya o ihtiyarlar onları nereye bırakacaksınız diye soruyor" tepkisinde bulundu.
Bu katliamın sebepsiz olmadığını da belirten Uzuntaş, "Tabi bu katliam sebepsiz değildir. Tek sebep olarak da İslami kimlikleri ve Kürd olmaları olabilir. Onları mahkemeye gönderselerdi. Adaletten bahsedilmeyen o mahkemeler bile onları serbest bırakırdı" diye konuştu.
Öte yandan Katliamın ardından Mustafa Muğlalı 6 yıl askerlik görevine devam etti. 1949'da hakkında dava açılan Muğlalı, askerî mahkeme tarafından tahliye edildi. Ancak Yargıtay kararı bozdu ve Org. Muğlalı 2 Mart 1950'de idama mahkûm edildi. Cezası yaşı sebebiyle 20 yıl hapse çevrilse de Muğlalı sadece birkaç ay hapishanede kaldı. "Akli dengesi bozuk" raporu alarak tahliye olan Mustafa Muğlalı, 1 Aralık 1951'de öldü. Başka bir bilgiye göre de hapishanedeyken öldü.
Van Özalp'teki askerî kışlaya 2004'te Milli Savunma Bakanlığı tarafından Org. Mustafa Muğlalı'nın ismi verildi. Ancak katliamda hayatını kaybedenlerin yakınlarının rahatsızlığı üzerine 8 yıl sonra yani 4 Kasım 2011'yılında bu isin "Şehit Astsubay Erkan Durukan" olarak değiştirildi.
İşte 70 yıl önce İşlenen o katliamda hayatını kaybedenlerin isimleri…
Aco Çeleci, Sico Çelebi, İsmail Şen, Mustafa Erbaş, Ahmet Uyanık, Serheng Özkaplan, Zeki Özkaplan, Haydar Akkalım, Ömer Akkalım, Beşir Deniz, Findi Özay, Paşa Tezel, Tatar Gök, Aladdin Usta Ahmet Uzuntaş, Cellal Uzuntaş, İsa Kurunca, Hasan Beydoğan, Memi Taşçı, Salih Taşçı, Sevdin Ziloğlu, Ahmat Denizhan, Hıdır Altun, Vali Öner Ali Benek, İbrahim Öztürk, Kazım Gündüz, Sultan Özay, Ahmet Tunç Ahmet Ata, Şükrü Kurunca, Meme Denizhan, Ahmet taşçı… (Murat Dalgın/Fikret Özkan-İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.