6-8 Ekim’deki zararımız giderilmedi
Mersin’in Tarsus ilçesinde 6-8 Ekim saldırılarında ev ve işyerleri hasar gören vatandaşlar, aradan geçen 4 yıla rağmen zararlarının halen giderilmediğini belirtiler.
6-8 Ekim 2014 yılında Kobani bahanesiyle PKK/HDP'nin yandaşlarını sokaklara çağırmasıyla birçok şehirde yaşanan vandalizmin ilk başladığı şehirlerden olan Mersin’in Tarsus ilçesindeki saldırılarda ev ve işyerleri hasar görenlerin mağduriyetleri aradan geçen 4 yıla rağmen halen giderilmediği ortaya çıktı.
2014 yılında Kurban Bayramı’nın ilk günü Mersin’in Tarsus ilçesinde başlayan, daha sonraki günlerde Türkiye’nin diğer illerine sıçrayan ve kamuoyunda da 6-8 Ekim olayları olarak bilinen Kobani bahaneli vahşet olayları 4’üncü yılını geride bıraktı. Kobani bahanesiyle ortalığın yakılıp yıkıldığı bu saldırılarda henüz 16 yaşında ve lise öğrencisi olan Yasin Börü ve arkadaşları başta olmak üzere 50’nin üzerinde kişi vahşice katledilmişti.
PKK/HDP’lilerin saldırıları sonucu birçok şehirde yaşanan vandalizmin bir benzerinin meydana geldiği Tarsus’ta, HÜDA PAR üye ve gönüllüleri ile bayram günü ihtiyaç sahibi ailelere kurban eti dağıtan Mustazaflar Cemiyeti Tarsus Şubesi üye ve gönülleri hedef alındı.
PKK/HDP'nin yandaşlarını sokaklara çağırmasının ardından Mersin, Şanlıurfa, Diyarbakır, Gaziantep, Mardin, Batman, Adana, Siirt, Van, Ağrı, Bitlis, Şırnak, İstanbul, Bingöl ve Osmaniye gibi birçok il ve bunlara bağlı ilçelerde olaylar çıkarılmış ve bu olaylarda özellikle de mütedeyyin kişiler olmak hedef alınmıştı. Saldırılarda camiler, Kur’an kursları, HÜDA PAR il ve ilçe teşkilatları binaları, İslami STK’lar ve medreseler hedef haline getirilmişti.
Türkiye tarihinde eşine az rastlanan bu katliamda, onlarca araç yakılmış, yüzlerce işyeri tahrip edilmiş, evler ise ateşe verilmişti. Katliamın en acı hadisesi ise Diyarbakır’da yaşanmıştı. Diyarbakır’da fakirlere bayramın dördüncü günü kurban eti dağıtan Yasin Börü, Ahmet Hüseyin Dakak, Turan Yavaş, Hasan Gökgöz, Cumali Güneş ve Riyad Güneş PKK/HDP’liler tarafından vahşice katledilmişlerdi.
Özellikle de Yasin Börü, Hasan Gökgöz, Riyad Güneş ve Ahmet Hüseyin Dakak, kurban eti dağıttıkları sırada PKK’li çetelerin kendilerine saldırması üzerine bir binaya sığınmış ve daha sonra binaya giren barbarlar tarafından binadan aşağıya atılıp üzerlerinden araba ile geçilip vücutları ateşe verilip, taş sopa ve satırlarla başları ezilmişti.
Can kaybının yanı sıra PKK/HDP'liler pek çok iş yerine de büyük zararlar vermişti. O dönemde yetkililer vatandaşların yaşadıkları tüm mağduriyetleri gidereceklerini belirtmişlerdi. Ancak aradan gecen 4 yıla rağmen, halen pek çok esnafın mağduriyeti devam ederken, pek çok mağdurun da zararlarının çok az bir ücret ödenerek dosyaları kapatıldı.
Mersin'in Tarsus ilçesinde yaşayan Mehmet Ali Kutan, Abdulgani Tarhan ve Beşir Kurt, saldırılarda ev ve iş yerlerinin yakıldığını, ancak aradan 4 yıl geçmesine rağmen halen mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda olumlu sonuç alamadıklarını ifade ettiler.
O dönem HÜDA PAR Tarsus İlçe Başkanı olduğunu, 6-8 Ekim saldırılarında yaralandığını ve işyerinin yakıldığını, daha sonra Suruç’ta meydana gelen saldırı bahane edilerek evinin önünde silahlı saldırıya uğradığını, 8 gün yoğun bakımda tedavi gördüğünü ve bu saldırıda da işyerinin yakıldığını anlatan Kutan, şöyle konuştu:
“Ben HÜDA PAR İlçe Başkanı olduğum için parti yönetimdeki arkadaşlarımız olayın sükuneti bizi için aradılar. Bizlerde arabulucu olarak gittik. Ama aynı şekilde bizler arabulucu olmamıza rağmen HDP’nin o dönemki ilçe başkanı da oradaydı ve olayı yatıştırması gereken emniyet olayın içinden çıkıp iki grubun karşı karşıya gelmesine sebep verdi. Biz buna mahal vermemek için elimizden geldiği kadar mücadele ettik. Ama aynı şekilde baktık ki daha önceden organizeli bir şekilde bu hareket yapılmış, olayda ben yüzümden yaralandım. İstanbul’da iki defa yüzünden ameliyat geçirdim. Hata yüzümde da şu anda 14 tane platin vardır. Bir sonraki olayda da zaten 6- 8 Ekim saldırılarının hemen arkasında bu sefer de silahlı saldırıya uğradım. Vücudumda 16 tane kurşun vardı. 8 gün boyunca yoğun bakımda kaldım. İki defa da işyerim yakıldı.”
“O gün emniyet yoktu”
Tarsus'ta 6-8 Ekim saldırılarının Kurban Bayramı’nın birinci günü olan 4 Ekim'de başladığını hatırlatan Kutan, “Biliyorsunuz ki bu malum örgüt daha önceden planlı programlı bir şekilde, emniyetinde FETÖ yapılanması içerisindeki bazı hücreleri ile beraber ortaklaşa yapmış oldukları bir hain saldırıydı. Çünkü emniyet meselelere tamamen duyarsız kaldı ve bizim ısrarla aramalarımıza rağmen emniyet hiç oralı olmadı. Emniyet aradan çekildikten sonra Tarsus'taki olaylar patlak verdi ve o gün emniyet diye hiçbir şey yoktu. Çünkü polisler sadece kendilerini korumakla görevli gibi kendi köşelerine çekilmişlerdi.” dedi.
Kutan, saldırılarda HÜDA PAR üye ve gönüllülerinin zararının yer aldığı hasar tespit dosyasının Mersin Valiliğinde içinin boşaltıldığını belirterek, “Maalesef başvurduğumuz mercilerde hiçbir şekilde cevap alamamakla beraber tam tersine bizi suçladılar. Hatta avukatımızın da söylediği bu bilgiye dayanarak daha önceki FETÖ’nün valilik içindeki yapısı dosyalarınızın içini boşaltıp tamamen bu saldırıları sanki toplumsal bir olaymış gibi lanse ettiler ve aynı şekilde bizim arkadaşlarımızı da bu meselelerde suçlu gösterdiler. O zaman emniyet diye bir varlık yoktu. Eğer olmuş olsaydı, emniyet zamanında müdahale etmiş olsaydı ya da biz aradığımız zaman gelmiş olsalardı ve bu olaylara da müdahale etmiş olsalardı dükkânımız yakılmış olmazdı. İslami kimliğimizden dolayı hedef alındık. Başka da bizim hiçbir suçumuz yoktur.” şeklinde konuştu.
“Kurban eti dağıtan gençlerimize saldırdılar”
6-8 Ekim olaylarında ev, araç ve işyerlerinin yakıldığını söyleyen Abdulgani Tarhan, saldırıların neden olduğu zararın aradan geçen 4 yıla rağmen giderilmediğini, ev, araç ve işyerlerinin yakılmasının terör olayları değil de toplumsal olaylar olarak yansıtıldığını ifade etti.
6-8 Ekim saldırılarından önce sürekli tehdit edildiklerini belirten Tarhan, “Gençlerimizi sürekli tehdit edip, onları dövüyorlardı. Kurban Bayramı'nın birinci günüydü. Tozkoparan Mahallesi'nde kurban eti dağıtan gençlerimize saldırdılar. ‘Siz burada Kurban eti dağıtamazsınız, burada faaliyet yapamazsınız. Sizler ‘IŞİD’cisiniz’ diyorlardı, bu şekilde tehdit ediyorlardı.” dedi.
Mustazaflar Cemiyeti Tarsus Şubesi binasının ateşe verildiği gün PKK/HDP’lilerin Mersin ve Adana’dan bazı kişileri getirdiğini belirten Tarhan, “6-8 Ekim saldırılarında 6 tane gencimiz de yaralandı. Arabalarımız yakıldı, motosikletlerimiz yakıldı. Bir sonraki gün ben evdeydim ve bana telefon geldi ‘HDP’nin gençleri gelip derneğe saldıracaklar, siz de buraya gelin’ dediler. Ben de cemiyetin bulunduğu yere gittim ve orada Emniyet Müdürü de vardı. Emniyet Müdürüne HDP’lilerden böyle bir haber gelmiştir ve derneğimize saldıracaklar ve buradaki gençlere yazıktır, gelin tedbir alın’ dedim. ‘Sen bizim işimize karışma, biz ne yapılması gerekiyorsa yaparız. Sen bize kendi işimizi mi öğreteceksin’ dedi. Bana bu şekilde bir cevap verdikten sonra geri gittiler. Dernekte 40 kişiye yakındık. Cemiyete saldırmak için yaklaşık bin kişiye yakın HDP’li geldi. Sonradan aldığımız duyumlara göre özel arabayla Mersin’den, Adana’dan gençleri getirerek olay çıkartmak için orada toplanmışlardı.” ifadelerini kullandı.
“6 arkadaşımız yaralandı, biri gözünü kaybetti”
Dernek binası ile emniyet binası arasındaki mesafenin 50 metre kadar olduğunu ve defalarca emniyeti aramalarına rağmen emniyetin olaylara müdahale etmediğini belirten Tarhan, “Biz o HDP’lilerin önünde durup ‘böyle yapmayın ve her iki taraf da zarar görecek’ deyip onları uyarmaya çalıştık. Ama bizi dinlemediler. Ancak anlaşılan oradaki projeleri daha önceden çizildiği için bundan vazgeçmediler. Saldırılar esnasında ilk olarak 6 tane arkadaşımız yaralandı ve onlardan birisi de gözünü kaybetti. Her sokaktan 300’e ve 400’e yakın kişi derneğe doğru hareket ediyordu. Bizler onlara ne dediysek bizleri dinlemediler ‘IŞİD’e ölüm’ diyerek üzerimize saldırdılar. Olaylar yatıştıktan sonra ise emniyet güçleri gelerek araya girmeye başladılar. Hatta emniyet güçleri oradayken onların arkasından taş ve Molotof atmaya devam ediyorlardı.” şeklinde konuştu.
“Derneğimize saldırıldılar ama emniyet biz suçluymuşuz gibi gösterdi”
Dernek binası yakıldıktan, bazı üye ve gönüllüleri yaralandıktan sonra emniyetin olay yerine geldiğini ve olaylara müdahale etmek yerine kendilerine müdahale ettiğini belirten Tarhan, “Emniyet güçleri daha sonra bizi soruşturmaya aldılar. Derneğimize saldırıldığı halde emniyet tarafından bizler suçluymuşuz gibi gösterildik. ‘Sizler taş atmışsınız’ diyerek bizlerin parmak izlerini aldılar. Bizleri daha sonra hemen karşımızda bulunan çevik kuvvete götürdüler. Orada bizi sorguya çektiler. Bizler emniyette iken bize arkadaşlarınızın evleri ve işyerleri yakılıyor diye haber geldi. Emniyet bizi ablukaya almışken onlarda evlerimizi yağmalıyorlardı. Evlerimizi ve işyerlerimizi yağmalamışlardı.” diye konuştu.
“Aradan geçen 4 yıla rağmen mağduriyetlerimiz giderilmedi”
Saldırılarda birçok kişinin yaralandığını, iş yerlerinin tahrip edildiğini ama aradan geçen 4 yıla rağmen mağduriyetlerin giderilmediğini söyleyen Tarhan, şunları söyledi:
“O dönemin bakanları, milletvekilleri bize ‘zararlarınız tazmin edilecek. Mağduriyetleriniz giderilecek.’ dediler. Ama aradan geçen 4 yıla rağmen herhangi bir mağduriyetimiz giderilmiş değildir ve dönemin Mersin milletvekili ve aynı zamanda bakan olan Lütfi Elvan, bize yapmış olduğumuz görüşmede ‘tüm‘ zararlarınız tazmin edilecek, bir daha böyle bir şey olmayacak’ demişti. Özellikle danışmanı ile irtibata geçmemizi söylemişti. Biz de bunun üzerine bütün evraklarımızı hazırlayarak danışmanı ile görüştük. Mersin Valiliğine giderek evraklarınızı oraya teslim ettik. O zamanın parası ile 900 bin lira bir maddi hasarımız vardı. Ancak şu ana kadar bize tek bir kuruş bize ödenmiş değildir. Daha sonraki süreçte de hukuksuzluklar devam etti. Bir arkadaşımıza ait boya dükkânı yakılmış ve 300 bin lira kadar bir zarar etmişti. Devlet bu arkadaşımıza herhangi bir ödeme yapmaz iken onun iş yerinden yan tarafındaki eve sıçrayan yangında sadece bir penceresi yanmıştı, ona 5 bin lira ödeme yaptı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi ‘mahkemeyi kaybetmişsiniz’ denilerek bizden kişi başı bizden bin lira istediler.”
6-8 Ekim saldırılarında işyeri kundaklanan Beşir Kurt ise dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun 6-8 Ekim olaylarında zarar gören herkesin tüm zararının karşılanacağı sözünü hatırlatarak, ancak saldırının üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen o gün yaşanan mağduriyetlerin halen giderilmediğine dikkat çekti.
“Arkadaşlarımıza mahkemeyi gereksiz yere meşgul ettikleri iddiası ile para cezası verildi”
PKK/HDP’lilerin özellikle mütedeyyin olarak bilinen kişilere yönelik saldırılarda bulunduğunu belirten Kurt, “6-8 Ekim olaylarında mağdur olanlardan biri de biziz. HDP/PKK taraftarları Kobani bahanesiyle sokaklara çıktılar. Önüne gelen bütün mütedeyyin, dindar insanların iş yerlerini yaktılar, Molotoflarla zarar verdiler. Bu saldırıların bir mağdurlarından biri de Tarsus'ta biziz. O dönem işyerlerimize silah ile saldırdılar. Kurşun izleri halen duruyor. Molotoflarla fırınımızı yaktılar, işyerimiz ciddi anlamda büyük bir zarar gördü. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 6-8 Ekim saldırılarından zarar görenlerin tüm zararlarının karşılayacağını söylemişti. Bundan dolayı biz mahkemeye başvurduk. Saldırının üzerinden 4-5 sene geçmesine rağmen mahkeme olumsuz bir şekilde neticelendi. Hatta bazı arkadaşlarımıza sırf mahkemeyi gereksiz yere meşgul ettikleri iddiası ile para cezaları verildi. Mağduriyetimiz halen devam ediyor.” Dedi.
“İşyerlerimiz yakılırken polisi aradım, kendi güvenliklerinin olmadığını söylediler”
6-8 Ekim saldırılarının hedefinde İslam’ın olduğunu ve bundan dolayı da mütedeyyin kişilere saldırılar düzenlendiğini anımsatan Kurt, “İlk saldırı, Tarsus Barbaros Mahallesi’nde yapıldı. Mahallede yaklaşık 8 arkadaşımızın işyeri kullanılamaz hale geldi. Çoğu da zarar gördü. Bir arkadaşımızın da gözü kör oldu. Ciddi anlamda ağır derecede yaralanan arkadaşlarımız oldu. Hem maddi ve hem de manevi açıdan büyük zararımız oldu. Önlemler alınmadı, devlet yoktu. Hatta o zaman iş yerlerimiz yakılırken 155'i aradım durumu polise bildirdim. Kendi güvenliklerinin olmadığını söylediler. Yani anlayacağınız itler sokağa çıkmıştı, biz de elimizde hiçbir şey olmadan kendi canımızı korumak zorunda kalmıştık. O günlerin unutulması mümkün değil. Çünkü çok ciddi travmalar yaşadık. O dönem hem kendimiz hem de akrabalarımız tehdit ediliyordu, o günleri unutmamız mümkün değil.” diye konuştu.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.