Abdulcelil Candan hoca ile davet üzerine bir söyleşi

Abdulcelil Candan hoca ile davet üzerine bir söyleşi

Davet, Arapça bir kelime olup sözlükte, çağırmak, Yardım talep etmek, bir davaya bakmak anlamlarına gelir. Kavram olarak ise, İslam dinini insanlara anlatarak benimsetmek ve İslam’ın hayata geçmesi için faaliyette bulunmaktır.

İnzar: Hocam, “Davet” kavramından neyi anlamamız gerekir?

Davet, Arapça bir kelime olup sözlükte, çağırmak, Yardım talep etmek, bir davaya bakmak anlamlarına gelir. Kavram olarak ise, İslam dinini insanlara anlatarak benimsetmek ve İslam’ın hayata geçmesi için faaliyette bulunmaktır.

İnzar: Günümüzde davetçilerin karşılaştıkları belli başlı problemler nelerdir?

Hem günümüzde hem de geçmişte İslam’ın karşılaştığı en büyük sorun Rabbani davetçilerin kıtlığıdır. Yani adam kıtlığı sorunu yaşıyoruz. Sultan Abdulhamid döneminde Japon İmparatoru, kendisinden İslam’ı öğrencek bir davetçi istemişti. Sultan Abdulhamid cevabını birkaç yıl geciktirmek durumunda kalır ve “İstediğin evsafta bir davetçi olsaydı onu biz değerlendirirdik” demek zorunda kalır. Günümüzde bu kıtlık ve sorun devam etmektedir. Çağın sorunlarına cevap verecek İslamî kültürle mücehhez davetçiler yok denilecek kadar azdır.

Davetçilerin karşılaştıkları diğer önemli bir sorun da onların dahili ve harici muarızlarla karşılaşmalarıdır. Bu, sünnetullah dediğimiz ilahi bir yasadır. Tüm peygamberlerin muarızları vardı. En’am suresi, ayet 112’de de belirtildiği gibi, her peygamberin insi ve cinsi düşmanı olmuştur. Davetçilerin karşılaştıkları diğer bir sorun da finans bulmadır. Müslümanlar maddi ve manevi bir çok nimet ve varlığa sahiptirler. Ancak nimetleri nerelerde kullanacaklarını tespit edememektedirler. İmkanlarını ölü yatırımlarda kullanmaktadırlar. Allah yoluna davet etmekten ve davetçi yetiştirmekten daha önemli bir vecibe olmadığına inanmaktayız. Mesela bir yatıra yüz binleri harcayan Müslümanlar, dirilere ve kalben ölüleri diriltme yoluna bir şey ayırtmamaktadırlar. Günde 3-5 YTL’yi sigaraya ayırtan bir Müslüman ayda 3-5 YTL’yi bir kitaba ayırmamakta ve kitapların fiyatından şikayet etmektedir.

İnzar: Hocam, malumunuz birçok hadis-i şerifte; “Müslümanlar tek bir vücut” olarak nitelendirilmiştir. Buna göre Filistin, Lübnan, Çeçenistan, Keşmir gibi yerlerde yaşanan dramlara bir davetçinin yaklaşım biçimi nasıl olmalıdır?

Teşekkür ediyorum. Çok önemli bir yaramıza işaret ettiniz. Kur’an tüm Müslümanları tek bir ümmet olarak nitelendirmektedir. (Bkz. Enbiya 92) Filistin, Lübnan veya başka bir çok İslam coğrafyasında yaşanan musibet veya dramları bizlerin en azından içimizde yaşaması gerekir. Yani, İslam inancı ve ahlakında Beyrut’a, Gazze’ye, Bağdat’a, İslamabad’a atılan bir bomba ile İstanbul’a, Diyarbakır’a, Mekke’ye atılan bomba arasında fark yoktur. İslam hukukunda dünyanın herhangi bir yerinde esir düşen bir Müslüman’ın hürriyetine kavuşturulmasından tüm Müslümanlar sorumludurlar. Kur’an’ın da beyan ettiği gibi, (Bkz. Tevbe, 20; Hucurat, 15.) Müslümanlar, yaşanan dramdan konumlarına göre sorumludurlar. Müslümanlar mallarıyla, nefisleriyle, kalemleriyle ya da en azından dualarıyla kardeşlerine destek vermek zorundadırlar. Dua ile yetinmek, düşmandan nefret etmek imanın en cılız tezahürüdür.

İnzar: “Ömür Boyu Davet” ismiyle bir çalışma yaptığınızı kitap dünyasından öğrendik. Bu çalışmayı yapmaya neden ihtiyaç hissettiniz?

Davet, Kur’an’da imandan önce zikredilen bir vecibedir. Kur’an’da bir kelime veya konunun öne alınması önemlidir, yani bir sebepten kaynaklanmaktadır. Nitekim Al-i İmrân ayet 110’da şöyle buyurulmuştur: “Siz ey İslam toplumu insanlık için en hayırlı ümmet olarak çıkarıldınız. İyiliği emreder fenalıktan alıkoyar ve Allah’a inanırsınız.” Görüldüğü gibi ayette “İman edersiniz” ifadesi “İyiliği emreder ve kötülükten sakındırırsınız” ifadesinden sonra gelmiştir. Ayetin vermek istediği mesaj şudur: Davet sayesinde iman gerçekleşir ve devam eder. Birileri bizleri irşad veya eserleriyle davet etmeseydi iman gerçekleşmeyecekti.

Davet, tüm peygamberlerin ortak vecibesidir. İslam, istenilen seviye ve sür’atta yayılmıyorsa davette olan sıkıntıdan kaynaklanmaktadır. Eskilerin; “Bana ne okuduğunu söyle kim olduğunu söyleyeyim” vecibesi önemli mesajlar vermektedir. Çalışmanın başında da değindiğimiz gibi, bir ilimizde bir kitap evine gittim. Piyasadaki kitaplar konusunda bir fikir edinmek istedim. Tek bir kitapevinde “Aşk” ve “Cinsellik” konularını işleyen kırk civarında eserle karşılaştım. “Sen Git Aşk Bana Kalsın”, “Ömür Boyu Aşk”, “Aşk Köpekliktir”, “Gençlik ve Aşk” ve….. Hepsinin istediği tema da cinsel aşk çerçevesindeydi. Zaten kapaklarındaki resim ve işaretlerden bu mesaj anlaşılıyordu. Bu furya, hayatı kadeh ve cinsellikten ibaret bilen Batı’nın bir uzantısıydı. Muhammed İkbal ne güzel demiş: “Bu asrın musibeti şudur: İnsanların kalpleri vardır ancak kalpleriyle kimleri seveceklerini bilmemektedirler.”

Ben çalışmamda dünyaya gönderiliş gayemizin “Aşk” ve “Cinsellik” olmadığını az önce aktardığım ayette de vurgulandığı gibi, varlık sebebimizin Allah’a ve O’nun yoluna davet olduğunu işlemeye çalıştım. Zira davet de Namaz, Oruç, Hac vs. ibadetler gibi bir vecibedir. Bu vecibelerden farkı, tüm İslami vecibelerin davet vecibesine bağlı olmasıdır. Yani, davetle iman edilir, namaz kılınır, hac eda edilir ve oruç tutulur.

Biz “Davetçi” bir ümmetiz. En önemli vasfımız budur. Yani hayat; iman, amel ve onlara davet etmekten ibarettir. Biz hayatın aşktan eğlenceden ibaret olduğuna inanan bir ümmet değiliz. Müslümanlar Endülüs’ü zevk u sefaya sapmaya dalıp asıl görevleri olan “Davet” vecibesini ihmal ettiklerinden dolayı kaybettiler. Halen Biru mağaralarında kendilerine yaklaşan yabancı insanları yiyen kabileler vardır. Buna rağmen misyonerler oralara ulaştılar. İlk etapta kayıp verdiler, pes etmediler. Onların dillerini öğrendiler. İncil’i dillerine çevirdiler. Hava alanları, kolejler açtılar ve neticede inançları istikametinde bir dünya kurdular. Dava sahipleri için insanları Allah’a davet etmekten daha mutlu bir eylem yoktur.

İnzar: “Ömür Boyu Davet” kitabınız nasıl bir tepki aldı?

Allah’a hamd olsun. Ülkemizde bilimsel kitaplara rağbetin az olmasına rağmen, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çok olumlu tepkiler aldık. Bazı yazarlar onu köşelerinde işlediler. Bir okuyucunun kitap hakkındaki kanaatini sorunca şöyle cevap verdi: “Bir kusuru var, okuyan yerinde oturmaz, derhal davete çıkar.”

İnzar: Hocam, son olarak davetçinin donanımı ile ilgili özet bilgi verir misiniz?

Tabi ki bu soruların her biri müstakil bir çalışmayı gerektirmektedir. Müslüman davetçi, peygamberlerin varisidir. Onların ahlakıyla bezenmeye çalışacak. O, masum değildir, ancak tertemiz bir levha gibidir, bulunduğu yerde İslam’ı temsil etmektedir. Yapacağı hata İslam’dan bilinir. Bu nedenle davetçi her hareketine dikkat edecek ve Hz. Ebubekir’in şu şiarını canlı tutacak: “Yaşadığım halde nasıl İslam zarar görür?”

Davetçi, en zor dönemlerde halkın teselli kaynağı ve moral gücüdür. Sözgelimi İbn Teymiyye döneminde Moğollar, insanlara korku saçıyordu. Mağlup olacaklarına kimse inanmıyordu. Adları geçince, insanlar titremeye başlıyorlardı. Allah Teala tam o sırada İbn Teymiyye’yi takdir etti. O, insanlara Moğolların inkarlarından dolayı korkulacak bir güç olmadıklarını belirtti. İnsanların kalplerine cesaret ve azim üfledi, moral verdi, kalem ve kılıcıyla Moğollara karşı mücadele verdi, faaliyetleriyle onları mağlup etti.

Davetçi, bulunduğu toplumun lokomotifi konumundadır. Bu nedenle davetçi, kendisini insanların inanç, mal, hürriyet ve bağımsızlıklarını korumakla görevli bilmeli. O, Hz. İbrahim misali, bulunduğu toplumlarda tek başına İslam’ı temsil eder. Kur’an, İbrahim (a.s.)’ı bir ümmet olarak nitelemektedir. “Muhakkak ki İbrahim başlı başına bir ümmetti.” (Nahl, 16/20) Hz. Peygamber, “On iki bin kişi az oldukları için mağlup olmaz.” buyurmuştur. Hadis, niteliğin nicelikten daha önemli olduğunu hatırlatmaktadır. Bu bağlamda asrımızın önemli şahsiyetlerinden Üstad Hasan el-Benna’yı misal verebiliriz. Üstad Hasan el-Benna, eğitilmiş 300 küçük birlik ile denizler ötesi ülkelere ulaşılabileceğini, inatçı ve zorbaların burunlarını yere sürtebileceğini taahhüt ediyordu.

Kısacası davetçi bulunduğu noktada İslam’ın inanç ve değerlerini korumakla görevli bulunduğunu unutmayacak. O, hayatını Rabbine adayan kişidir. En önemli özelliği ihlas, dürüstlük ve samimiyettir. Dünya çıkarına asla tenezzül etmeyecek, yani kiralık ve ücretle çalışan bir işçi konumuna düşmeyecektir. Çünkü o, canını, malını cennet karşılığı Allah’a satmıştır. Bunun yanında bilim, felsefe ve teknolojiden kaynaklanan sorun ve şüphelere cevap verecek derecede değişik ilimlerle donanacak.

İnzar: Teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun.

Ben de teşekkür ediyorum, Allah sizden de razı olsun.

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.