Açlıktan Ölen Bin, Tokluktan Ölen Yüzbin
Bizi mübarek aylara yetiştiren, nasiplenelim ve bol sevaplar alalım diye; günler ve aylar ihdas edene, sonsuz hamd olsun. Bu mübarek aylardan nasiplenmeyen ve peştamalına sevap doldurmayan nefse de yazıklar olsun.
Bizi mübarek aylara yetiştiren, nasiplenelim ve bol sevaplar alalım diye; günler ve aylar ihdas edene, sonsuz hamd olsun. Bu mübarek aylardan nasiplenmeyen ve peştamalına sevap doldurmayan nefse de yazıklar olsun.
Ey sık sık yemekte ölçü kaçıran nefis, rabbin açlığa oruç adını taktı. Onu mübarek kıldı ve açlık için Ramazan ayını bir şenlik kılıp açlık nimetini de bir bayramla neticelendirdi. ‘Açlık’ bir bayramdır. Çünkü seni oburluk ve tokluk denen o büyük musibetten kurtarır. Tokluk musibettir; sana bela sana cefa ve eziyet getirir. “Tokluk” şeytan adlı kurdu, sana musallat kılar. Açlık ise kurdu sendeki nefis ormanından çıkarır, sende o zaman rahatlarsın. Evet, insan nefsi, bir orman gibidir. Kurdu kuşu boldur. Şeytanların ve onların kullarının ciritgahıdır. Ama şeytanları ve nefsanî dürtüleri aç bırakırsan onları sefil ve perişan kılmış olursun. İşte o zaman onlar, senden kaçıp giderler. Hangi düşman kendisine nimet verenden kaçmış, hangi şeytan kendisini doyurandan uzaklaşmış ve hangi hasım teslim bayrağını kaldırandan faydalanmamıştır? O halde düşmanını (şeytan ve avanesi) semirtmekten, ona nimetler vermekten çekin, misafiri kovmanın en iyi yolu onu aç bırakmak değil midir?
“Açlık insanda hikmet kapısını açar.” (Şibli) Tokluk ise o hikmet kapısını kapatır. Açlık bir anahtardır. Bilgi, görüş ve zihin kapısını açan bir anahtar. “Midesini aç bırakanın düşünce kabiliyeti gelişir ve zekâsı açılır.” (hadis-i şerif) Mide doyunca fikir ölür. Fikir; ihtiyaçlar, istekler ve mecburiyetlerle beslenir. Yani siz mecbur olunca bir şeyler icat edersiniz, siz acıkınca çalışmak adlı nimete koşarsınız, siz zorlanınca kapıları zorlar, onları açmaya kalkışırsınız. Siz susayınca, su ararsınız, siz ağlayınca, size süt gelir. Siz kuruyunca, üzerinize rahmet deryaları oluk oluk akar. Siz cefa ve hüzün çekerseniz miraca çıkarsınız. Taifleri yaşayanlar, taşlananlar, sonra bahçe kenarlarında susayanlar, İsra’ya erişirler.
“Aklım az çalışıyor, hafızam güçsüz, çabuk unutuyorum” diyen nefis, senin çaren az yemekte doymadan kalkmakta ve diyettedir. Çünkü tokluk ağırlaşmaktır, gevşemek ve bezginleşmektir. Oruç ise sende hafiflik, sende dinçlik ve sende rahatlıktır. Beynin de aklın da istediği dinç olmak ve hafiflik değil midir?
Açlık kalkandır, öyleyse haydi savaşa! Oruçlu esasta savaşçıdır. Savaşçıların en büyük savunması kalkanları değil midir? Oruçlu kime karşı kalkanını yüklenmiştir? Elbette kötülüğe, bastırdığı zaman şehvani duygulara, sabırsızlığa ve nefsin bitmez doymaz isteklerine. En büyük savaş içteki savaştır. Kendi içindeki savaşı kazanmayanların dışarıdaki savaşları kazandıklarına hiçbir kimse şahit olmamıştır. Kendini düzeltmeyenlerin gerçek manada düzelttiği pek nadirdir.
“Ramazan orucu, nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, belini kırar.” (Bedüzzaman) Nefis pek unutkandır onun kul olduğunu, güçsüz olduğunu zayıf olduğunu rahmete muhtaç bir abd olduğunu, sonsuz defa sonsuz ihtiyacı olduğunu bilmesi bilmenin ötesinde bunu oruçla yaşaması lazımdır. Tarihin büyük zalimlerinin halkın ve fakirlerin yaptıkları gibi aç kaldıkları görülmedi. Onlar hep toktular, binler çeşit yemek dolu kaplardan yiyorlardı. Mideleri şişkin ve işkembeleri belki patlak idi.
Ey nefis, sen halkını sevdiğini söylüyorsun ama onlar gibi karnı aç gezmiyorsun, sen halkının hizmetkârı olduğunu söylüyorsun ama onlara hizmet için kanatlarını açmıyorsun. Lübnan’ı ve Filistin’i sofra başında elinde et lokmasıyla seyrediyorsun, öyleyse sen onların halini biliyor ama yeterince anlamıyorsun. “Oruç zengini fakirin hizmetine koşturur.” (Bedüzzaman) hikmetiyle oruç tut. Tut ki Allah senin içini yumuşatsın, taş kalbine cömertlik ve merhamet tohumlarını serpsin.
“Her şeyin bir zekâtı vardır bedenin zekâtı da oruçtur.” (Hadis) Göbek yağlarını erit, şişmiş gövdeni küçült. Zekât farzdır biliyorsun, farzlar rabbinin emri ve alın yazgımızdır. Bedenini ağırlıklarından ve yüklerinden kurtar. Açlık ve susuzlukla nefse karşı cihad et. Oruçla içindeki bitmez tükenmez yeme ve içme canavarına karşı cihad et. Korkma savaşlar, er ve yiğit insanlar içindir.
“Kalbinizi az yemekle ihya ediniz. Açlık ile temizleyiniz ki, yumuşasın ve parlasın.”(Hadis) Kalbinin hayat damarlarını yağlardan arındır çünkü çok yemek damarları yağlarla sıkıştırır. Bu kalp için biyolojik rahatlamadır, kalbin ruhi rahatlaması ise kalbin firavunluk cephesinin yıkılması, kullukla dirilmesidir. Hedonist (iştahçı-zevkperest)ve egoist yönünün bir inkılâpla devrilmesidir. Açlık bizim içimizi, bağırsaklarımızı ve midemizi temizler, hem dünyaya olan fazla sevgimizi, kirli duygularımızı da azaltır, ahirete olan iştiyakımızı arttırır.
Oruç merhameti ziyadeleştirip ve vicdanımızı diriltir, hayat pınarları kurumuş şu gözlerimizden yaşlar akmasını sağlar, yüzü tozlanmış, elbiseleri yırtık bir çocuk gördüğünde yüzündeki o mahzun ifadeyi belki merhamet ve rahmet gülücüklerine çevirir. Oruç, yüzünde ve vücudunda bir gonca gül gibidir, oruç tertemiz bir ciladır. Yüzünü ve gönlünü parlak, insanlara da sevimli kılar. Belki dudakların kurumuş bir su yatağına benzer ama sen üzülme, rahmet deryası kurumuş ve çatlamış yerleri ihya etmeye muktedirdir.
Açlık gururunu, üstünlük ve ben merkezli düşünüşünü kırar. Mevki makam ve cüsseni fakirlere bir kılar. Seni, senin tasallutundan, senin sana olan zulmünden belki kurtarır. “ben doktorum, ben bilmem neyim…” diyen ve kendi insanlarının içine karışmayan “benim işlerim çok yoğun” diyenleri ve onların mazeret kılıflarını belki düzeltir.
“Mide saz gibidir, hafif ince ve içi boş olduğu için güzel ses çıkarır.” (Ebu Talip Mekki) Midenin ağlama sesine pek kulak kabartma bırak ağlasın, ağlasın ki daha güzel sesler çıkarsın. Sakın midene acıma çünkü sen, onu doyurmakla aslında sen onun kandırmacasına müptela olmuşsundur. Dolu midenin sesi ise hem tok hem kaba hem de çirkindir.
Açlıktan ölen pek az ama oburluktan ölen ise pek çoktur. Çağın hastalığı çok yemek yeme yani obezite. Şişmanlık doğrudan veya dolaylı birçok hastalığın yatağı ve membaıdır. Tansiyondan tutun kalp ve damar hastalıklarının büyük kısmı şişmanlıktandır. ABD de ve çağdaş batıda insanlar tıka basa yemek yemekten ölürken; fakir beldedekiler ise açlıktan ölmektedirler. Aslında açlıktan ölenler belki tokluk alışkanlıklarını bıraktıkları için ölmektedirler yani onları alışkanlıkları olan tokluk öldürmüştür. Oburluk mu tehlikelidir yoksa açlık mı? denirse elbet oburluk demek lazım gelir. İnşallah obez batı medeniyeti de bir gün batacaktır. “Eleyses subhu bi karib”(sabah yakın değil midir?)
“Açlık herkesin kardeşi değildir.”(Kürt sözü) Oruçtan faydalanma, her babayiğidin harcı değildir. Sen de oruç tutarsın ama Muhammed Mustafa (a.s.) gibi tutmazsın. Onun açlığı ile senin ki arasında dağlar kadar fark vardır. Sen açken etrafa karşı asabileşip gönül kırarken, o gülücükler ve tebessümler dağıtırdı. Sen oflar ahlar çekerken o, elhamdülillahlar getirirdi. Sende açtın o da açtı. Sen iftarda tıka basa ve yemek kaçacakmış gibi yerken, gözlerin belki dönmüşken, o açken dahi tok idi yani açken dahi gözü ve gönlü tok idi.
Açlık sabır mektebinin en büyük dersidir. Sabırsızlığın belki en iyi ilacıdır. Acelecilik ve sabırsızlık batağındaki medeniyete ve onun halkına belki en iyi çaredir. Hem “Şeytan’ın en az uğradığı kalp açlığa sabır edenin kalbidir.” (Yahya bin Muaz) şeytan hep insanı “çabuk şu işi kaçırma, yemek bitti, sevdiğin gitti, sen öldün, bırak namazı rızık kaçtı…” diye korkutur. Açlığa sabır eden kişi, şeytanı tuşa getirmiştir.
Doyan kalp kendini, oruçlu kalp ise Allah’ı düşünür. Aç insan kendini aşağıda ve muhtaç bilir, tüm muhtaçlar gibi boynunu yukarılara diker. Yardım ister, duaya koşar. Gözleri üsttedir, gönlü de üste en üste kaymıştır. Allah âşıkları, açlığı ve orucu aşka bir hizmetçi bilirlerdi. Açlıkla daha bir güzel Allah’a bağlanırlardı. Toku anlatmaya gerek yok o, kendini müstağni, kendini yeter ve tam, kendini güçlü ve çetin, kendini büyük ve haşmetli bilir. Çünkü birkaç lokmaya gönül vermiş ve lokmaların sarhoşu olmuştur. Ve ancak kendini tefekkür etmektedir.
Oruç midenin saltanatına karşı bir başkaldırıdır. Oruç kendine tapan medeniyete ve onun mensuplarına karşı ilahi bir ilaçtır. Oruç yemenin ve içmenin şehvete tapmanın en büyük hasmıdır. Oruç, Müminin kalkanı, şehvet bastırdığı vakit bekâr erkek ve hanımın güzel bir sığınağı, hanımından ayrı kalan Mü’min erkeğin barınağı, kocasından uzak Mü’mine kadının iffeti, fakir ama izzetli insanın izzet ve azamet pınarı, Ramazanın bereketi, bayramımızın sebebidir. Oruç ruhun gıdası, yemeğin lezzeti, aşımızın bereketi, sahurun illetidir. Allah yücedir ve en doğrusunu da o bilir.
Selam hidayete tabi olanlara olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.