Nezir TUNÇ
Adalet
Adalet, her toplum için ekmek, su ve teneffüs ettiğimiz hava kadar hayati bir ihtiyaçtır.
Adalet, Toplumları ve yönetim sistemleri ayakta tutan temel şartlardan biridir. Bir toplumda adalet varsa diğer bütün haklar var, adalet yoksa hiçbir hak ta yok demektir.
Adalet, yönetim sistemlerinin ruhudur. Bir yönetim sisteminde adalet duygusu kaybolursa ruhu çekilmiş bir ceset gibi olur. Çürümeye, kokmaya ve tarihten silinmek için gün saymaya başlar. Ancak yönetim sisteminde adalet kaim kılındığı zaman tarih boyunca hep anılan, saygı duyulan ve sadece kendi toplumuna değil belki bütün insanlık için örnek bir yönetim sistemi olmuş olur. Tarihe baktığımızda adaleti kaim kılan Ömer bin Abdülaziz, bir Emevi halifesi olmaktan ziyade bütün insanlığa mal olmuş müstesna lider olarak kabul edilir. Tarih o'nu “İkinci Ömer” ve “Beşinci Raşit Halife ” olarak anar. Dolayısıyla “Adalet” yönetim sistemleri için bir turnusol kâğıdı görevini görmüş oluyor.
Peki, Türkiye'de “Adalet” kavramı ile ilgili neler söyleyebiliriz?
Bir fıkra ile başlayalım; Türkiye'den siyasi bir heyet bir toplantı için İsviçre'ye gider, orada Türkiye Adalet Bakanıyla İsviçre Deniz Bakanı tanışırlar. Bunun üzerine Adalet Bakanı İsviçreli Bakan'a “Sizin Ülkenizde deniz yok ama deniz bakanı var. Ne kadar ilginç bir durum” der. Bunun üzerine İsviçreli Deniz Bakanı da “Evet sizde de Adalet Bakanı olduğu gibi, değil mi?” der.
Türkiye'de özellikle mahkeme salonlarında büyük harflerle “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” yazar. Yine adliye sarayların girişinde gözleri bağlı, elinde terazi, kılıç bulunan ve adalet'i sembolize eden kadın heykeli var. Ancak uygulamaya baktığımızda ne Mülkün temelinde adalet var ne de gözleri bağlı kadının elindeki terazi ve kılıç bir şey ifade ediyor. Bilakis Türkiye'de adalet kişiye göre işliyor.
Siyasi bir otoriteye veya belli bir makamlarda olan yargıçlara sırtını dayananlar, yani Ankara'da dayısı olanlar için hukuk hep taraflı işliyor. Yok, eğer arkanda siyasi otorite veya belli makamlarda olan yargıçlar yoksa on yıllarca zindanlarda çürüsen bile ne hukuktan ne de adaletten kimse bahsetmez. Artık hesabın yüce adalet merkezi olan Mahkeme-i Kübra'ya kalır. Türkiye'de 28 Şubat ve Rabbim Allah'tır dedikleri için kumpaslarla mağdur edilen yüzlerce yusufi buna örnektirler.
Türkiye'de mevcut şartlarda adaleti aramak, nerdeyse mümkün olmayan bir durumdur.
28 Şubat darbesini yapıp binlerce kişiyi mağdur eden apoletli ekâbirler, elini kolunu sallayarak gezecek ve lüks bir hayat yaşayacak.
Doksanlı yıllarda devlet eliyle yüzlerce faili meçhul eylem yapıp, kumpaslarla binlerce insanı mağdur eden Ergenekoncu, JİTEM'ci… lere iade-i itibar edip ödüllendirilecek.
Bir yandan Ülkenin servetlerini yabancı ülkelere peşkeş çekip diğer yandan toplumumuzun ifsadı için her türlü melaneti işleyenler hala söz sahibi olacak.
Ancak Ümmetin maslahatı için çalışan, Camilerde Kuran ve Siyer dersleri veren, toplumumuzu manevi boşluktan kurtarmak isteyen, kısacası sırf Rabbim Allah'tır dedikleri için yüzlerce muvahhit zindanlarda çürümeye bırakılacak ha.
Bu adaletle(!) ind-i İlahide hesap veremezsiniz. Bilginiz olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.