Mehmet ŞENLİK
Adalet; mülkün de, huzurun da, barışın da temelidir
Adalet; düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıktan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik gibi anlamlara gelen çok kapsamlı bir kavramdır. Adâletin zıddı ise gadırdır, zulümdür, haksızlıktır ve insafsızlıktır.
İslam`da adalet; hukuk önünde herkese eşit davranmak; kültür, bilgi ve mevki farklılıklarından dolayı insanlara farklı davranmamak demektir. İslam bu anlamda her ferdin ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez bir ölçü şeklinde yerini almış, istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin-fakir ayırımı gözetmemiş, kuvvetli ve zayıf farkını göz önüne alan bir adalet anlayışı getirmiştir. Bunun için İslâm, toplum içinde yaşayan bütün kesimlerin birliğini sağlayan prensipler koymuş, toplum güvenliğini garanti altına alan bir düzen kurmuştur.
"Ey iman edenler adaleti ayakta tutarak Allah için şahitlik edenler olun. Kendinizin, ana ve babanızın aleyhinde bile olsa (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaleti yerine getirebilmek için hava ve hevesinize uymayın. Eğer eğri davranır veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa: 135)
Yeryüzündeki beşeri sistemlerin hiçbirisinin düşmanlara ve nefret edilen insanlara karşı, İslam`ın kefil olduğu mutlak adaleti tekeffül edebilmiş değildir. İslâm, kendisine inananları bu konuda sadece Allah için hareket etmelerini, aralarındaki münasebetleri Allah`ın rızasına uygun bir şekilde ayarlamalarını ve yine Allah için doğru şahitler olmalarını emretmektedir. Bu esaslar bu dinin bütün insanlık için son din ve mükemmel bir nizam olduğunu, adaletinden inanan ve inanmayan bütün insanların yararlanmasını tekeffül eden üstün bir hukuk ve yönetim biçimi olduğunu gösterir. Bu adaleti gerçekleştirme görevi Müslümanlara yüklenmiştir. İslam ümmeti bu ilahî emri yerine getirdiği dönemlerde yeryüzü adaletle dolup taşmıştır.
"Ey iman edenler, Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adalet edin, takvaya en yakın olan budur. Allah`tan korkun, Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Maide: 8)
İslam`ın emrettiği adalet doğrultusunda kâinat düzeninin ayakta durması tabii bir hadisedir. Adalet mülkün temelidir. Adaletin olmadığı yerde zulüm hâkimdir. “Allah ve onun koyduğu hükümler zulmün her çeşidinden uzaktır. Allah`ın emirlerinin uygulandığı bir ortamda hiçbir kimseye zerre kadar zulüm yapılmaz.” (Nisa: 40)
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Yönetimi ve velayeti altında bulunanlar hakkında adil davranan kimseler, Allah katında nurdan minberler üzerinde olacaklardır." (Müslim)
İslam’dan önce cahiliye Arapları boğaz boğaza, bıçak bıçağa gelmiş durumdaydılar. Adaletsizliğin, zulmün kol gezdiği bir dönemde İslam gelmiş ve yepyeni bir toplum ortaya çıkmıştı. Zengin-fakir, efendi-köle, şehirli-köylü ve işçi-patron ayırımının yapılmadığı, haktan asla ayrılmanın söz konusu olmadığı bir toplum oluşmuştu.
Bir gün Mahzumoğulları kabilesine mensup eşraftan Fatıma adında bir kadının hırsızlık yaptığı söylenerek Peygamberimiz (SAV)`in huzuruna getirilmişti. Kadının elinin kesilmesine hükmedildi. Fakat daha önceki gelenek ve alışkanlıklara göre Kureyş’ten olan asil bir kadın hakkında suç işlemiş olsa dahi böyle bir hüküm verilemezdi. Hükmün infazının durdurulması için Kureyş`in ileri gelenleri Hz. Peygamber`in çok sevdiği Usame b. Zeyd`i araya koyarak bu kadının affedilmesini istediler. Usame’nin böyle bir şefaatte bulunması Hz. Peygamber`e çok ağır geldi. Hemen ashabını mescitte topladı ve konuyla ilgili şöyle hitapta bulundu:
"Ey insanlar! Sizden evvel yaşamış toplumların neden dolayı yollarını şaşırıp saptıklarını biliyor musunuz? Asilzadeleri bir hırsızlık yaptığı zaman onu affeder, zayıf ve kimsesizleri bir şey çalarsa onları cezalandırırlardı. Allah`a yemin ederim ki, böylesine kötü bir hırsızlığı kendi kızım Fatıma yapmış olsaydı, kesinlikle onun elini kestirirdim." (Müslim)
Bugün tüm beşerî sistemlerde egemen zümre ve belirli sınıflar için dokunulmazlıklar vardır. Ama İslam’da hiç kimsenin hukuk önünde bir ayrıcalığı ve imtiyaz hakkı söz konusu değildir. Allah (CC), üzerimize adalet güneşinin doğacağı günü yakın eylesin. Âmin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.