Menderes YILDIRIM

Menderes YILDIRIM

“Aday Adayı İdim” Vesayeti

Müslüman ülkeler, şükürler olsun “vesayetler zengini”  olagelmişler. Araplar'da saray ve saray avanesinin vesayeti, Asya'daki Müslüman ülkelerde, sandığı ilk kapanların vesayeti;  Ortadoğu'da darbe vesayetleri gibi.

Ülke ve kişi adlarını vermeden genel bir değerlendirme yapacağız, kimse kusura kalmasın. Özellikle vatan ve millete hizmet için yüreğini ortaya koyan zevatı da tenzih ederek.  Yarası olan gocunur, o da umurumuzda değildir.

Nef'î'nin VI. Murad için dediği; “Eşkıya bindi bir'e indi/Hepsinin hakkından gelen/ Hepsinden daha zalim şimdi” sözünü; “Eşkıya bir'ken bin türedi/ Bir'in hakkından gelenler/ Bir'e rahmet okutuyor şimdi” diye değiştirip asra ithaf ediyoruz.

“O binler;” demokrasisi oturmamış ülkelerde “Aday Adayları”(=aa) güruhudur. Bunlar; artık “halkın asıl mercilere ulaşmak için mutlaka aşması gereken bir sektör” olarak işlemektedir; sırtında yumurta küfesi taşıyan; tüyü bitmemiş yetimin hakkı sorulacak olan muktedir çevrelere duyurulur.

Bakıyorsunuz; İki-dört veya beş kişilik bir ilin vekilliği için 40-60 hatta 80-100 aa'lığı başvurusu olabiliyor. Hayırdır beyim! En iyi ihtimal ile başvuranların % 80'i kazanamayacağını adı gibi biliyor. Aynı zevat; toplumda istenmeyen kişi olduğunu da pek ala biliyor. Bunu;  süreç içinde kimi adayların pek dolaşmamalarından da anlayabilirsiniz.

Peki, kazanma şansı olmayanların başvurusundaki espri ne olabilir? El-cevap; “seçim sonrasında, halk ve onun geleceği ile hesaplaşmak!

Adamın cemaziyel evveline bakıyorsunuz, aa'ı olduğu partiyle bir bağ, bir benzerlik de bulamıyorsunuz.  Talip olduğu çevre ile ruh ilişkisi yok; misyonu yok; zihniyeti 180 derece çelişiyor, kendisiyle bile kavgalı.

Dünün laik kafalı birisi,  bir anda dindarlığın mücahidi kesilebiliyor. Birileri, sihirli bir değnekle nagehan arınıp masumlaşabiliyor. Kiliseler bile kabulde vaftiz merasimi(!) düzenler yahu!

Dersini fazlasıyla çalıştığından olsa gerek, bir kapıdan yeni buyurmuş olan tilkiler, oranın yıllanmış fedaisi kesilebiliyor, pişkince, utanmadan. Mekânın duayenlerini bile yıkıp şermezar edebiliyorlar. Gelen; tüm hastalıkları ile gelebiliyor.

Kâinatın Efendisi; (sav) tartışan sahabesine; “…sakın ha, sen (ilk savaş) Bedir'de bize karşı savaşırken o bizimle beraberdi” uyarısını yapıyorken; zamanenin iktidara talip çevreleri; ilkelerine aykırı, tabanlarının dahi kabulde zorlanacakları sığıntıları –bila kayd-u şart- kabul edebiliyorlar. “Ne olursan ol, yine gel” diyorlar. Mevlana hazretleri; “gel ama rakıyı şarabı çöpe atarak; şişeyi kırarak gel” demek istemişti.

Bunlar, “modernizmin sunduğu dergâhların Post modern müridleri.” Keyif de onlara! Ne güzel! Tövbe yok, ibadet, necasetten taharet, tefekkür, zikir bila ihtiyaç; gerektiğinde kerhen ifade edilir canım!

Dün, onlarca merayı dolaşmış, doyamamış, doyurulamamış; hiç bir yerde dikiş tutturamamış; girdiği ortamlara illallah dedirtmiş “pusu adamı” aniden, günün moda kavramlarının dâhisi ve dermanı olan biricik namzedi kesilebiliyor.

Dün; paralel, yatay, dikey, çevrelerin merkezinde ağıt yakan, gazel-hanlık yapan kurnaz,  dün nemalandığı yere en ağır hakaretleri savurarak yeni gücün havarisi kesiliyor. Ümmet, münafıklardan çook çekti!

Allah, memleketi bu sülük ve virüslerin şerrinden kurtarsın.  Tek gayeleri, yarının nimetlerinden işkembelerine çekebilecekleri muhtelif çap ve markalardaki hortumlar. “Vefa” ise İstanbul'daki bir semtten ibarettir.

Mazlum birileri, yarın en haklı bir isteği için gittiğinde işte bu parazitlerden dolayı yine asıl vekillere ulaşamayacakdır. Dün aa'lığı için zurna çalanlar; bu gün seçilebileceklerin ayaklarının dibine “sabun” yarın da odalarında “vuvuzela” çalarlar. Ne de olsa “zor(!) günde binlerce lira harcayarak partiye aday adayı olmuşlar.”

En veremli topraklar; iktidarların ayaklarının dibi ya! Çiftçim, işte tam da oraya, -değme insanların henüz bilemeyecekleri-  tohumlar ekmiş. Zaten önümüz de yaz; ne ekersen onu biçersin; bire on ayıp canım! Bire yüz; bu tohum başka; “bin” de verebilir.

Nazar etme ne olur, çalış senin de olur.

Tamam ama şunu da unutmasınlar; “en ummadığın keşfeder esrar-ı derunun/ Sen herkesi kör alemi sersem mi sanırsın?” Hayır hayır istemiyoruz; azıcık aşım, Kaygusuz başım. Helal malın tadı; onurun vereceği gururun lezzeti başkadır.

Yarınlar; bu günün boya ve cilasına kanmadan, sabırla, yarının halılarına tane tane ilmik atanların olacaktır. Aldanmayalım;  belki özendiğimiz bu günün beyazları hatta bem-beyazları, mevcut kredilerini hızla tüketmektedirler. Araplar der ya; sen sabret, nasıl olsa zaman sabretmesini bilmez!

Yıl, 2015 değil, 5000 de olsa diyeceğiz; “yalan günah; şarap haram; zina recmedilir; kısasta hayat vardır; Kur'an, Dareyn'in anayasası; günler, insanlar arasında döndürülecektir; -yewme la-yenfe'u'da- hesap sorulacaktır.” Ne mutlu o gariplere!!

Derunî dua ve selam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.