Dr. Abdulkadir TURAN
Aftan yana ya da affa karşı olmak
Okullarda Batı edebiyatı yoğunca okutulur. Bütün kütüphânelerde Batı edebiyatı ürünleri, farklı baskıları ve çevirileri ile bulunur. Batı edebiyatı ürünlerinin muhtasarları yazılır, günlük gazetelere ek olarak verilir. Dolayısıyla Batı edebiyatı ürünlerine ulaşım çok kolay…
Dahası Batı edebiyatı ürünleri tiyatro, sinema ve dizi filmlere uyarlanır. O eserlerden özenle seçilen sözler levhalara asılıp bir şekilde dikte edilir.
En dindarı dahil bir toplumun zihniyetini derinden etkileyebilecek bu galip hâl içinde ihtilal sonrası Fransa'sının yazarı Victor Hugo'nun Sefiller romanını milyonlarca kişi okumuştur, okumayanlar duymuştur.
Romanın kahramanı Jean Veljan, büyük yoksulluk günlerinde kız kardeşinin çocuklarının açlığını bastırmak için ekmek çalmak zorunda kalır, bunun için kürek cezasına çarpıtılır, cezasını kısmen çeker, sonra topluma büyük hizmetler yapar ama bir türlü yargının pençesinden kendisini kurtaramaz. Yargı affı, maslahatı tanımadan varsa yoksa ona verilen cezasının tamamlanması için işler.
İşte bu Batı'nın yargı mantığıdır. O mantıkta insan doğuştan günahkârdır, dolayısıyla onda af yoktur. O yargının bizde asla bulunmayan “yakma (buriant)” cezasını işletmesi de bu mantıkla ilgilidir.
İnsanın aslen günahkâr olduğuna inanan o yargı, suçlu gördüğünü yakarak onun tamamen imhaya, böylece kendince suçu kökünden yok etmeye çalışır.
Meseleyi yakma boyutuna vardırması, kısmen ahiret inancının yüzeysel olması ile de ilgilidir. Dolayısıyla o yargı Hıristiyan kökenli olsa da kısmen materyalisttir, Eski Roma'dan kaynaklı pagan özlüdür.
İslam'ın yargı mantığı, o mantığa uzaktır.
İster siyasi ister adlî yargı olsun İslam'ın adalet mekanizması suçluya, Allah affedicidir, affı sever ve affedeni sever yaklaşımını esas edinmiştir.
Bunun için Batı'nın aksine bizde af mekanizması en ağır suçlarda bile işletilmiştir. Bizde şirkten sonra en ağır suç, masum bir cana kıymaktır, buna rağmen maktulun yakınları affı seçebilir, dünyadaki cezası için affedebilir.
Çünkü İslam'ın yargılama mantığında esas olan insanın günahsız doğduğu, günaha sonradan bulaştığıdır.
İslam'ın yargı mantığı, meseleyi maslahat açısından ele alır. Maslahat aftan yana ise siyasi veya adli yargılamada, daha açık bir ifadeyle devlete veya bireye karşı işlenen suçta affı tercih eder. Cezaya karşı affın oluşma şartlarını zorlar ve bunun sağlanması, Müslümanları memnun eder.
İslam tarihinde ihanet değil, her tür suçlara yönelik aflar söz konusu olmuş ve bu yolu seçen devlet adamları, alim ve arifler tarafından hep takdir edilmişlerdir.
Alim ve ariflerimiz gibi devlet adamlarımız da maslahatın iyi gözetilmesi durumunda affın güvenliği tehdit etmeyeceğine, aksine ıslah olanın ödüllendirilmesiyle toplumun huzur bulmasına yardımcı olacağına inanmışlardır. Af konusunda cesur olmuşlardır.
Batı'da ise suçlu olanın hep suç işleyeceğine, zira suçun onun köklerinden geldiğine inanılmıştır ve affa hep karşı çıkılmıştır.
Gündeme gelecek olursak, önce,
Bizim yaklaşımımız Batı'nın yargı mantığına mı yoksa kendi yargı mantığımıza mı dayanıyor?
Affı konuşurken yargı mantığımızın beslendiği kaynak nedir? Batı müktesebatı mı yoksa bizim müktesebatımız mı?
Sorularının cevabını bulmamız gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.