Sadullah AYDIN
Ah Afganistan Gençliğimin Destanı
Birkaç gündür Meral Maruf'un “Hicret Günleri” adlı kitabını okuyorum. Gençlik yıllarımızda favori kitaplardan biriydi Hicret Günleri… Doksanlı yıllarda da birkaç defa okumuştum bu kitabı. Afgan Cihadını anlatıyordu. Bir Afgan kasabasında öğretmen olan Meral Maruf, Komünist Sovyetlerin işgali sonrası vatanını, sevdiklerini, her şeyini terk edip Pakistan'a hicret eden mazlum Müslüman kadın ve erkeklerin, çocukların gerçek öykülerini anlatıyordu. En başta da kendisininkini elbette…
Seksenli, doksanlı yılların Müslüman gençliği için cihat ve şehadet, mücadele ve direniş kaynağı olan birkaç şey vardı. Bunlar İran İslam İnkılabı, Afgan Cihadı ve Çeçenya Direnişiydi. Sonradan Bosna cihadı da Müslüman gençlik için ilham kaynaklarından biri haline geldi. O zamanlar saflar böyle karışık değildi. Hiç kimse mücahit Müslümanların mezheplerine, milliyetlerine bakmazdı. Düşman da belliydi, düşman algısı berraktı.
Müslüman gençlik için düşman Amerika, Rusya, israil, Sırbistan, Hindistan gibi Hıristiyan, Yahudi, Budist devletler; Komünizm, Kapitalizm gibi ideolojilerdi. Mezhepçilik, milliyetçilik, tekfircilik gibi saçmalıklardan uzaktılar. Müslüman Müslümanı öldürmüyor, Müslüman Müslümanı tekfir etmiyordu.
Okuduğum Hicret Günleri kitabının etkisiyle zihnim Afgan Cihadıyla meşgulken geçen gün düzenlenen Kabil'deki intihar saldırısıyla içime derin bir hüzün çöktü. Bir zamanlar Müslüman gençliğe direniş ve cihat için ilham kaynağı olan bu aziz ülke, bu şerefli halk aradan yaklaşık kırk yıl geçmesine rağmen hala aynı acıyı, aynı esareti, aynı perişanlığı yaşıyordu. Destansı direnişleriyle Müslümanlara cesaret ve iman aşılayan, "Hayat İman ve cihattır" mısralarıyla başlayan marşlara konu olan bu izzet timsali halkın ülkesi, gençliğimin destanı Afganistan hala düşmanın işgali altındaydı. Bir zamanlar Rusya'nın, vahşi Komünizm'in, şimdiyse Amerika'nın, barbar Haçlıların, şiş göbekli iğrenç Kapitalistlerin...
Bu mazlum ülke artık kaderine, alçak Amerika ve uşaklarının insafına terk edilmiş. Müslümanların gündeminde değil artık. Müslüman gençliğe ilham kaynağı olamıyor. Sadece Afganistan mı unutuldu? Biz Müslümanlar ümmetin mazlum coğrafyalarının çoğunu unuttuk. Birbirimizle uğraşmaktan, birbirimizi ötekileştirmekten oraları düşünmeye vaktimiz olmuyor. Ama en acısı İslam'ın hayata hakim kılınması idealini, ümmetin özgürlük ve kurtuluşu hedefini önceliklerimiz arasından çıkarmamız. Bu idealler bizleri heyecanlandırmıyor artık. Pahalı bir arabaya, güzel bir eve, para getiren bir işe sahip olma hayali kadar bile bizleri heyecanlandırmıyor. Ahiret bilincimiz zayıfladı. Cenneti arzulayan bir gençlik yok aramızda.
Bugün ümmet topraklarının her tarafı yangın yeri. Pak insanların ülkesi Pakistan Amerika işgali tehdidiyle karşı karşıya. Keşmir'in yiğit Müslümanları her gün Budist çeteler tarafından katlediliyor. Bahreyn'de sokakları özgürlük çığlıklarıyla inleten Müminler seslerini kimseye ulaştıramıyorlar. Yemen ölüyor. Amerikan uşağı Suudiler kadın çocuk demeden mazlum Yemen'e ölüm yağdırıyor. Çeçenya direnişi unutuldu. Çeçenya'nın kaderini kimse merak etmiyor. Ve daha onlarca ülke, onlarca mazlum halk, milyonlarca muhacir kadın ve çocuk... Acıdan, kederden bir yumağa dönmüş ümmetimin mahzun toprakları...
Hicret Günlerini okurken bütün bunları düşündüm, gözyaşlarımı tutamadım. Doksanlı yıllardaki Müslüman gençliğe yönelik yüreğim özlemle doldu. Bizden önce giden iyilere ağladım. Elimizden kayıp giden gençliği nasıl tekrar kazanacağız diye derin derin düşündüm.
Herhalde yine görev bizlere düşüyor. Afgan cihadı marşlarıyla geleceğe dair yürekleri umut ve coşku dolan doksanlı yılların Müslüman gençliğine... Günümüzün dünyevileşen gençliğini sarsıp tekrar uyandırmanın görevi yine bizim omuzlarımızda... Yaşlılık, dünyanın hayhuyu bizi bu sorumluluktan kurtaramaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.