Nurullah AY
Ailenin Büyük Dayısı şerefine(!)
PKK ve bileşenleri, DEMİRTAŞ'ın da ifadesiyle GÜLEN grubuyla iletişime girmek için çok çaba sarf etmelerine rağmen, bu iletişim bir türlü gerçekleşmedi.
Çünkü GÜLEN grubu hep mağrur rolündeydi. Tıpkı Yeşilçam filmlerinin mağrur fabrikatörleri gibi...
Bürokraside etkin, emniyette yetkindi.
Burnu yere düşse eğilip almaya tenezzül etmeyecek kadar mağrurdu.
Şeytani bir kibre kapılmıştı kendini bilmez kimi şakirtler.
“Gün gelecek siz infak vermek için bizi çağıracaksınız, ancak o zaman bizler gelmeyeceğiz.” diyecek kadar kibirli ve aba altında değil sopayı gözünüze sokacak kadar tehditkâr bir üslup takınmışlardı.
Gün geldi, devran tersine döndü ve aynı mağrur GÜLEN “Mağdurum da mağdurum” şarkısını dillendirmeye başladı.
Mağrur iken mağdur ettiği hiçbir yapı, her nedense GÜLEN grubunun mağdurluğuna inanmadı.
İnanmadıkları gibi bu gruba öfke duymayan da kalmadı.
GÜLEN iyice sıkıştığını anlayınca “davaya ulaşmak için her yol mubah” mantığıyla sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu ve dünyadaki bütün kirli yapılarla temasa geçmekten de geri kalmadı.
Ahmet TÜRK'ün yaklaşık üç yıl önceki Pansilvanya'daki buluşması GÜLEN-BDP buluşması evliliğin gizli bir flörtüydü ve bu buluşma yıllarca da gizli kaldı.
Gizli nikâhtan sonra doğan çocuğa toplumun yakıştırdığı piç sıfatının ağır olduğunun bilincindeki taraflar,
Ekim 2014'teki DEMİRTAŞ'ın Amerika ziyaretiyle birlikte GÜLEN kurmayları ve DEMİRTAŞ arasında aile içi bir nişan töreni yapıldı.
Nişan aile içiyle sınırlı kaldı, kaldı ki taraflar beşik kertmesi olduklarının farkında bile değillerdi.
Ailenin Büyük Dayısı, nikâhlarını uygun görmüş ve ufak mırın kırından sonra Ailenin Büyük Dayısının sözünden çıkmanın bedelinin ağır olduğunu fark edip “kabul” demek zorunda kalmışlardı
İyice yalnızlaşan GÜLEN, yalnızlaşmanın verdiği çaresizlikle nüfus cüzdanında eski adı BDP, yeni adı HDP olan bu oğlanla olan nişanını nikâhla taçlandırmak istedi ve malum DUMANLI/KIŞANAK buluşması gerçekleşti.
GÜLEN grubunun, CHP ve MHP üzerinden meclise vekil taşıyacağı düşünülürken GÜLEN grubuyla teşrik-i mesaisi dillendirilen Gümüşhaneli Ziya PİR'in Diyarbakır'dan milletvekili olması acaba neyle açıklanabilir.
Hilafeti reddettiğini, saltanat ve krallığı tanımadığını dile getiren HDP ve PKK'nin Urfa'da Abdullah ÖCALAN'ın yeğeni Dilek ÖCALAN'ın kimin kontenjanından meclise soktuğu herkesçe malum.
Abdullah'ın kontenjanı olur da aynı ailenin çocuğu Fethullah'ın kontenjanı olmaz mı?
Ziya PİR'in de Fethullah kontenjanı olduğu ve Ziya'nın kripto vekil olduğu kulislerde konuşulan bir hakikat.
Paylaşım eşit ve adilce:
Bir Abdullah, bir Fethullah; bir Abdullah, bir Fethullah; bir Abdu…..
****
Mardin'in Derik ilçesi nüfusuna kayıtlı bir genç, Bakırköy adliyesine başvurarak nüfus cüzdanındaki “Dini: İslam” ibaresini mahkeme kararıyla “Dini: Zerdüşt” ifadesine dönüştürüldü.
Zerdüştlük, Ortadoğu'nun unutulmuş, arkaik dinlerindendir.
Tıpkı Şamanizm gibi.
Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında İslam'a açıktan savaş açmayı göze alamayan Kemalizm, savaşını “Şamanizme dönüş” gibi gösterip sinsi bir emel güttü.
Kemalizm'in kirli bir kopyası olan Apoizm de İslam'a ve İslami değerlere savaşımını Zerdüşlüğe dönüş gibi sinsi planınla piyasaya sürdü.
Orijinalinden doksan yıldır çektiklerimiz, herkesin malumu.
Ya sahtesinden çekeceklerimiz?...
****
Heval Ahmet, 28 Şubat döneminin bıçkın delikanlılarından.
Gözünü budaktan sakındırmayacak kadar cesaretli.
Programlarıyla 28 Şubat'a kafa tutan bir yiğit.
Günler günleri, aylar ayları kovaladı.
Ve bıçkın delikanlımız, bindiği trenin makas değiştirmesinden habersiz bir biçimde ray değiştirdi.
Aradan zaman geçti, makas değiştirmenin ayırımına vardı, ancak yeni yol daha cazip göründü Heval Ahmet'e.
Eski mahalle çok da banal gelmeye başladı kendisine.
Değiştikçe uyum sağladı, uyum sağladıkça değişime yüz tuttu.
Seçim döneminde HDP'nin makyözü görevini üstlendi ve bu görevini başarıyla ifa etti.
“Bir kurttan nasıl kuzu çıkarılır”ın en güzel örneğini sundu.
Kurta kuzu postunu giydirmekle kalmadı, evini ve bağrını da açmayı ihmal etmedi.
DEMİRTAŞ'ın sazının tınısıyla mest etti Nişantaşı zevatını.
Şer odaklarının bilumum zevatıyla aynı karede samimiyet pozları paylaştı.
Mazlumdan yana sandığımız Heval Ahmet, Yasin BÖRÜ ile ilgili bir tweet atmaktan imtina etti.
Korktu mu sanırsınız?
Kocaman bir HAYIR!...
YASİN'e sahip çıkmayı HÜDA PAR'lı olmakla eş tuttu bizin Nişantaşılı Heval!
İnsan olma belirtisi olduğunu görmezden geldi nedense.
En son da Ramazan ayında teknede oruç tutmadığı gözlendi.
Tekne turunun farzına bağladı ve tarzını farz belledi.
Seferi esprisini eklemeyi de unutmadı tabi ki.
"Seferi"yi "serseri" belledi kimi okurlar.
"İki günlük tekneden dolayı"ndan dem vurdu pişkince.
Fotoğrafı çekenin ve yayınlayanın ahlaksızlığına bağladı.
Doğan'ın terkisine girdi gireli, onun ahlakıyla da ahlaklandı.
Masumane bir soru sormak icap eder:
- İfşa, fahişeden daha mı ahlaksızcadır Heval?...
*****
Mahkeme kararını verdi:
Ve eLEMAN beraat etti.
Son kullanma tarihi geçince deforme olduğunu gizlemek ve "ben de buradayım" demek için içindeki lağımı her yere saçan bir sefih aslında bizin bu ELEMAN..
İshal olan bu fikri kabız, kiri fikir diye pazarladı sünger beyinlilere.
Başkasının elinde olan dizginlerini dizginlemez duygu biçiminde lanse etti.
Tasması elindeki itler, bunu fikir özgürlüğü bellediler boyunlarındaki tasmalara aldırmadan.
Yosma ve tasma arasındaki ilişki sadece kafiyeden ibaret değildir netekim.
Bir toplumun kutsalına hakaret edip saldırma cürretini yıllarca bağlı tutulmuş bir köpek gösterebilir ancak.
Ve adi(l) mahkemelerimiz bu eLEMAN'ın "toplumun değer yargılarını alenen aşağılama" suçlanmasını gereksiz gördü.
Şak, şak, şak!...
Fikri kabız, duygusu ishal olan bu eLEMAN'ın kokusundan kurtulmak sanıldığı kadar zor olmasa gerek.
Sifonu çek, kurtul.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.