Ailesinin dilinden Fesih Güler Hoca-1
Geçtiğimiz hafta Covid-19 tedavisi gördüğü hastanede vefat eden dava adamı Fesih Güler Hoca'nın anne-babası ve oğlu, aile içerisindeki ahlakını, hassasiyetlerini ve davasına olan sadakatini anlattı.
18 Ağustos Salı akşamı Covid-19 tanısıyla Diyarbakır'da tedavi gördüğü özel bir hastanede vefat eden Fesih Güler Hoca'nın şehadet aşkıyla Rabbine kavuştuğunu söyleyen anne-babası, kendisinin aile içerisinde daima örnek teşkil edecek bir tavır sergilediğini söyledi.
Oğlunun, çocukluğundan beri İslam davası içerisinde çalışmalar yürüttüğünü söyleyen anne Piroz Güler, "Oğlum, tüm hayatını İslam davasına adadı. Küçüklüğünden bu yana çok sıkıntılı günler yaşadı. Ama Allah'a şükürler olsun ki başımıza gelen sıkıntılardan dolayı pişman değiliz. Bu dava başladığından beri bu yapının içerisindeyiz." dedi.
Merhum Güler Hoca'nın şehadet aşkına vurgu yapan anne Güler, "Oğlum, öğrencilik döneminde arkadaşlarının şehid edildiğini, kendisine şehadetin bir türlü nasip olmadığını söylüyordu. Ben de bunu her zaman dile getirerek 'Eğer bu dava içerisindeysek bir şehid verelim. Bir şehid vermeyi hak etmişiz.' derdim. Gerçek manada çok sıkıntılar çektik. Açıkçası evlatlarımın bugüne kavuşmasına dahi inanmıyordum." ifadelerini kullandı.
"Çınar'da onu tanımayanlar bile onun ölümüne üzülüyor"
1990'lı yıllarda özellikle okul önlerinde meydana gelen olaylara da değinen anne Güler, "Zaten oğlumun gençliğini de göremedim. 20 yıl boyunca okul mücadeleleri içerisindeydi. Okul okudu, 2-3 sene de bunun eğitimini sürdürdü. Ondan sonra oğlumun başına gelenleri zaten Allah biliyor." şeklinde konuştu.
FETÖ kumpasları sonucu o dönemde maruz bırakılan işkenceleri hatırlatan anne Güler, "Oğlum 3 ay ağır işkencelerden geçirildi. Hatta oğlum diyordu ki, 'Bizler Allah'ın davasını güttük, O'da bize yardım ediyordu. Bugün dahi Çınar'da onu tanımayanlar bile ismini anarak ağlıyor. Bize gelip 'Fesih Hoca bizlere ders veriyordu, nasihatler ediyordu.' diyorlar. Bunların tümü Allah'ın nimetidir. Ne de olsa hepimiz öleceğiz. Öyleyse ölümümüz iman üzerine olsun." diye belirtti.
Hoca'nın aile yakınları üzerinde bıraktığı etkilere dikkat çeken anne Güler, "Oğlum, vallahi meleklerin ahlakındaydı. Şu anda bile Fesih'in yeğenleri, amcalarını yad ederek şunları söylüyorlar: 'Evet, bizim babalarımız da İslam davası içerisindeler fakat amcamızın güzel ahlakı, İslam-Kur'an davasına olan samimiyetiyle bizler bu dava ile tanıştık.' diyorlar." dedi.
"Hiçbir zaman kalbimizi kırmadı"
Fesih Güler'in ahlakından bahseden baba Hüseyin Güler, "Allah'da şahittir ki gençliğinden vefatına kadar İslam davası üzerineydi. Çocukluğundan şimdiye kadar hiçbir zaman gayri İslami bir kusurunu görmedim. Evine gittiğimizde dahi bizlere imamlık yapar, nasihatlerde bulunurdu. Hiçbir zaman kalbimizi kırmadı. Tüm söylemleri İslamiydi. Demek ki onun da vakti tamamlandığından Allah onu bizden aldı. Allah'ın emri başımız gözümüz üzerinedir. Allah, bizleri onun yolundan ayırmasın." ifadelerini kullandı.
İslam davası alanındaki mücadele ruhuna da değinen baba Güler, "Öğrencilik sürecinde o daima gayri İslami yapıların karşısında duruyor onlarla mücadele ediyordu. Hatta bir arkadaşını onun yanında şehid ettiler. Ondan sonra İslami davadan dolayı yakalandığında 70 gün işkencelerde kalmasına rağmen ağzından tek bir kelime dahi çıkmadı. İnşallah o bizlere şefaatçi olacak, işlediği hayırlı ameller bizlere de ulaşacak. 70 gün işkencenin ardından 6,5 yıl cezaevinde kaldı. Cezaevi ziyaretine gittiğimizde de şahit oluyorduk ki hiçbir sıkıntıyı umursamıyor, ağzından gayri İslami bir söz işitmiyorduk. Bizler kendisinden razıydık, Allah da kendisinden razı olsun." şeklinde konuştu.
"Babam, Peygamber Efendimizi kendine rehber edinmişti"
İbadetlerinde, aile içi münasebetlerde, komşu ilişkilerinde babasının Allah Resulü'nü her zaman rehber edindiğini belirten oğlu Hüseyin Güler, "Babam, Peygamber Efendimizi kendine rehber edinmişti. Sıklıkla siyer okumamızı tavsiye eder, her yönüyle örnek edinmemizi isterdi. Babam, aile reisi olarak Peygamberimizin şahsiyetini uygulamaya çalışırdı. Çok terbiye edici bir yapısı vardı. Yani bir yanlışımızı gördüğünde bizi uyararak İslami şekilde olması gerektiğini bizlere söylerdi ve hiçbir zaman doğrulardan taviz vermezdi." dedi.
Oğul Güler, "İbadi açıdan da daima kendimizi geliştirmemizi isterdi. Ev içerisinde namazları cemaat ile kılar ve aynı zamanda bizlere öğretirdi. Ayrıca namazlarını her zaman vaktinde kılar, geciktirmezdi. Diyebilirim ki namaz konusunda bizleri uyardığı kadar hiçbir şeyde uyarmamıştır. Peygamberimizin, 'En hayırlı amel vaktinde kılınan namazdır' buyurduğu üzere babam bunu her zaman ve her koşulda hayatına tatbik etmiştir." ifadelerini kullandı.
"Oruç ibadetini yerine getiremediğinden dolayı çok üzülüyordu"
Babasının sabah namazına olan hassasiyetine de değinen oğul Güler, "Sabah vaktinde büyük-küçük herkesi uyandırır, namazın cemaatle kılınmasını sağlardı. Hatta gerek ben ve gerekse kardeşim küçük olmamıza rağmen bizleri sabah namazına ve sünnetini kılmaya teşvik ederdi." şeklinde konuştu.
2011 yılında gerçekleşen böbrek naklinden sonra babasının oruç ibadetini yerine getiremediğinden dolayı çok üzüldüğünü ve oruç tutanlara karşı aşırı bir hassasiyetinin oluştuğunu söyleyen oğul Güler, "Kendisi bu ibadeti yerine getiremediğinden dolayı oruç tutanlara yardımcı olarak sevaplarına ortak olmaya çalışırdı. Oruç tutamamasına rağmen bizimle beraber sahura kalkar ve gün içerisinde ilaçlarından başka hiçbir şey yiyip içmezdi. Hac, onun için hem sağlık hem de maddi açıdan zor olmasına rağmen ölmeden bu ibadeti yapamamanın endişesini taşıyarak hacca gitti." diye belirtti.
"Bizleri de her zaman ilme teşvik ederdi"
Komşular ile olan ilişkilerde babasının çevresi üzerinde büyük etkiler bıraktığına vurgu yapan oğul Güler, "Babamın İslami hassasiyeti çok yüksekti. Mütebessimdi, halim-selim bir yapıya sahipti. Komşularla olan diyaloglarda anneme sık sık telkinlerde bulunarak onlarla alakadar olmasını isterdi. Bayramlarda dahi ev içerisinde bayramlaştıktan sonra tüm komşuları ziyaret eder ondan sonra diğer yakınlara giderdi. Komşularımız da ona her zaman 'hoca' diye hitap eder ve onu çok severlerdi. Hatta eski binamızdan ayrıldığımızda kapıcı, 'sen de bu binadan ayrılırsan bizler ne yapacağız' diyerek üzüntüsünü dile getiriyordu. Yani babamın insanlara olan muhabbeti, çevresinin de kendisine karşı sevgisine neden oluyordu." dedi.
Fesih Hoca'nın ilme verdiği önemi de aktaran oğul Güler, son olarak şunları söyledi:
"Fen Bilimleri Fakültesini okuyan babam, cezaevinde Şer'i ilimleri de öğrenerek icazet almıştı. Yani her iki yönden de kendini geliştirmişti. Bizleri de her zaman ilme teşvik ederdi. 8'inci sınıfı bitirdikten sonra davaya hizmet edebilecek yeterlilikte olabilmem için babam beni medreseye gönderdi. Maddi imkanları olmamasına rağmen daha iyi bir ilim alabilmem için beni Mısır'a gönderdi. Mısır darbesi sonrasında geri dönmek mecburiyetinde kaldım. Daha sonra ilmimi tamamlayabilmem için bu kez de Ürdün'e gönderdi ve 3 yıldır oradayım."
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.