Menderes YILDIRIM
Alem-i İslama dua ve mersiye
Dünya halklarına; insanlığın atası olan Hz Âdem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve nihayet Muhammed Mustafa(a) ile medeniyet, huzur, adalet, güven ve “tevhide” teslim olanlara da iki cihan kurtuluşunu getiren İSLAM’a selam olsun! Selam olsun, ‘Garip gelip tekrar garip gidecek bu dine” ve bu garibe uyarak ‘mutlu olmaya çalışan o gariplere!’ Selam, dünyanın tüm mağdur, mazlum, mahrumlarına! Onca acı-keder, onur ve izzetinizin önünde eğiliyor, diz çöküyor, utanıyor ve nihayet el-pençe divan- selama duruyorum ey asalet abideleri!
Ey dünya mustaz’afları, acınız ve kaybettiklerinizin iadesi için âlemlerin Rabb’ine dua etmek adına yüz bulamıyor, utanıyorum. Her gün şehid ve gaziler veriyor; zindanları dolduruyor; idam sehpalarında can veriyorsunuz. Böylece de evlad ve iyalinizle “mazlum, masum ve mustaz’af” ünvanını alarak mana aleminde tamamen bir ruhanî bir varlık olup nuranileşiyor ve işte böylece nezaket gibi latifleşerek alîy’ul âlâya, cennete ve oralarda Yoktan Var Eden’in cemalini görmeye hak kazanıyorsunuz. Bizlere ise ancak “yazıklar olsun!” Veyl olsun zulme sustuğu için ölmüş olan insanlık onuruna.
Allah’ın tüm canlılar için yarattığı ‘hava, su ışık, karkanlık’ gibi hayati değerler nasıl ortak ise; ‘dünyanın bir ucunda çiğnenen bir masumun yaşama hakkı, onuru’ da o mertebe ortak olup sahiplenilmesi lazımdır. Geçmişte Filistin katliamları başladı sustuk. Bu katliamlar, adım adım Mescid-i Aksa’nın imhası için rutin hale getirildi, alıştık. Afganitan kana bulandı; orda artık 40 yaşına gelmiş her kes, başlangıçta bir savaş çocuğu iken şimdi, 40 yaşındaki bir savaş malulu, dulu, savaş yaşlısı’ oluyor oralı bile olmadık. Ey ‘garip gelmiş ve öyle de gidecek’ ümmetin mazlumları; beklemeyin öyle, bizler Irak’ın işgalini de zaten unutmuştuk. Orda, günlük 50-100’ü bulan ölümler, artık zihnimizde sıradanlaştı. İslamın anakarası sayılan Ortadoğu ve civarındaki kardeşlerimiz; zaten bitmiş olan ‘laiklik, Batı’nın sahte ve yalancı ilahlarına’ ve bunların ‘yerli işbirlikçilerine’ başkaldırdılar; bir anda köhnemiş tahtları sarstılar. Bizler; İslam Baharını yaşayan kardeşlerimize, küfür ve zulmün öyle kolay teslim olmayacağını anlatmamız gerekirken, mazlumların daha olgunlaşmamış taze fidan olan zaferleri üzerinden çeşitli ticaretler devşirmeyi düşündük. Hakk’ın deyimi olan; ‘..siz de onlara karşı besili atlar(!) besleyin’ tembihini diyemedik.
Gün gösterdi ki; Allah’ın yarattığı tüm güzellikler içinde sadece ‘karanlığı, bir fukaranın elindeki lokmayı gasp etmeyi’ seçen emperyalist dünyada onurunu; sadece mazlumiyet ve haklılığıyla korumak isteyen hiçbir Allah’ın kulu güvende değildir. Kurtlar sofrasının kanlı çanakları; lükse dayalı israf istiyor ki bu da mazlumların malı ve kanı demektir. Bu sofralar donatıldığında bizler rahat durmamalıydık. Şimdi ise ateş, bacayı değil tüm evi sarmış. İslam alemi feryat ediyor.
Ey Mısır Firavunlarının skeçlerinde idama mahkûm edilen Mısırlı kardeşlerimin annesi, ey idam cezaları ilan edilirken dünyanın gözü önünde yere yıkılan anneli yürekler, acınızı anlamaya çalışıyorum; acizim, naçarım, biçareyim, yaralıyım. Yakışmasa da diyeceğim; gözüm, ah gözlerim, yeter mi ıslanman? Nerede kan ağlaman? Dağlı mısın ey yüreğim? Yere yıkılan mısırlı anne, bayılan kız kardeşim; kardeşim eceliyle öldüğünde, annem ve kız kardeşim de yıkılmıştı sizin gibi, oradan bilirim amma sizin yıkılmanız temelden ve derindendir. Ateş düştüğü yeri yakar ama inanın bizi de yakıyor, dua dua ahlar yükseliyor Arş-ı Ala’ya şimdi. “Hasbunalla’u ve ni’mel vekîli” haykıran annem, seni dünya duymasa helak olur! Bedduanız dünyamızı yıkar! Nolur, Firavunu görün! Bizler sustuğumuz için zalimler konuşuyor. Bilirim, yıkılan siz değilsiniz insanlıktır. Bilirim anneli kadınca yürekleri! Bilirim o yüreklerdeki korları, ne tufanların Kerbelaların koptuğunu! Kahrolsun o hayvana dönmüş Firavunlar ve zebanîleşmiş hâkimler, savcılar ve taş kalpli muhafızları! Dün yirmi dakikada 529, bu gün on dakikada 683 kişi –dünya hız rekoruyla- idama mahkum edildi. Kimi idamlar onandı, kimileri idam olacak! Ne kolay değil mi? Zulmet ey zalim! Yazdır ey mel’un yargıç! Susun ey dünyanın beyazları-oburları! Artık dünyadaki değişim hızlandı; bi-iznillah pek yakında sizin için dünyada zillet, ahirette de ebedî azap vardır. Verilen idamlar, Allah’a varmada birer pasaport hükmündedir hey! Ey Rabbimin verdiği görevde kusur etmeyen cehennem muhafızları olan zebanîler, yaşayın cehennemle! Şu cehennem kütüklerinin ateşlerinin kızgınlığı için sizler var olun!
İlahî, Nisa 75-6. Ayetlerinde buyurmuşsun: “Size ne oluyor ki Ey Rabbimiz, halkı zalim olan bu şehirden bizi çıkar; katından bize bir VELÎ, bir NESÎR(yardımcı) gönder diyen çaresiz erkek, kadın ve çocuklar için savaşmıyorsunuz? …o halde şeytanın dostları ile savaşın. Şüphesiz Şeytan’ın hilesi zayıftır.” Bu ilahî bir tembih ve görevdir, bilirim. İlahî, insanlık onurunu önemseyen tüm dünya halklarına, insanlık merkezinde birleşme ruhu ver. Yoksa çağdaş firavunlar, gerçekte eskilerinden daha korkak ve aciz ama atalarından daha eğitimli ve zalimdirler. Halkları daha fazla bölüklere ayırarak eziyorlar. Sinmiş-korkmuş yüreklere kendine gelmeyi, Bedîr aşkını, Muhammed (a) sevdasını ver. Şeytanların zaaflarını tanıma ve ümmet kardeşliği bilinci ver. Senin her şeye gücün yeter. Su, ateş, haşere, hastalıklar, ruhanîler… senin askerlerindir; gaybî yardımlarınla mazlumları destekle Rabbim! Destekle ki Sen’in azametini ve Hakk’ın hakimiyetini zalimlere gösterelim. Ümmetin çekemeyeceği yükü ümmete yükleme ya Rabbî! Dünyası hazin, yüreği mahzun olan Müslüman halklara; ahirette azap, dünyada gazap verme. İlahî ‘kâfir, zalim ve münafıkların’ dünyamızı zehir-zindan ettiklerinin şahidisin; ey “tuzak kuranların en iyisi,” onların tüm hesaplarını boyunlarına geçir.
Bizler, sabrediyoruz; nasıl olsa zaman sabretmesini bilmez. Sen güzel bir vekil ve bizlere yetersin. Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.