Alevistan, Zazaistan, Kürdistan!
Radikal köşe yazarı Ayşe Hür, 1980'lerde Alevi/Kızılbaş uyanışı, Kürtler arasına ayrımcılık ekmek için doğrudan devletçe yönetiliyordu. Bugün de Zazalık meselesine böyle yaklaşılıyor, dedi.
Geçen haftaki Koçgiri yazısına olumlu, olumsuz pek çok tepki aldım. Olumsuz tepkiler yazıda geçen 'Kürtler/Zazalar' terimine yönelikti. Benzer tepkiyi “Şeyh Said İsyanı, Sünni Zazaların isyanıdır” dediğimde de almıştım. Kürtler/Zazalar ifadesini, bu tartışmalardan kaçmak için kullanmıştım ama tam tersi oldu.
Bazı okurlar Kürtler ve Zazalar diye iki ayrı etnik grup olmadığını, Zazalık kavramını devletin 1980'den itibaren Kürtleri bölmek için uydurduğunu, benim de bu projeye alet olduğumu söylediler. Bazıları ise, Kürtler ve Zazaların kesinlikle iki ayrı etnik grup olduğunu, Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin Zazaları yok saydığını veya asimile etmeye çalıştığını belirterek, Kürtler/Zazalar formülasyonumun bu süreci gözden kaçırmaya yaradığını belirttiler.
Koçgirililer Zaza mıdır, Kürt müdür?
Bir de Koçgiri Aşireti konusunda somut eleştiri ve katkılar vardı. Dilek Kızıldağ Soileau (özetle şöyle diyordu: "Koçgirililerden/Koçgiri Aşireti'nden bahsediyorsak eğer, 'ezici çoğunluğu' değil tamamı Kızılbaştır ve Kürttür (Kurmanc). Zaza yok denecek kadar azdır. (Bir kaç köyde yaşayan bir kaç aile onlar da Kürtleşmiştir.) Olaylardan sonra Ovacığa giden bazı Kürtler vardır ki onlar da Zaza değildir zaten. Bu konu özellikle önemli çünkü daha önceki bir yazınızda "Koçgiri Zaza Ayaklanması" diye bahsetmiştiniz onun için netleşsin istedim. Koçgiri Aşireti'nde Alevi/Sünni Türk zaten hiç yoktur. Eğer 'Koçgiri bölgesi'nden bahsediyorsak; o zaman Zara Kangal bölgesinde çok az da olsa Zazalar vardır (Karabel bölgesi) ki onlar Koçgiri Aşireti'nden değildir! Dersimden göçen Çarekan Aşireti'ndendirler. Ayrıca bölgede Alevi Türk ve Sünni Kürtler de mevcuttur. Bu konularda iyi bir kaynak olarak Erdal Gezik'in Aşiret’ten Cumhuriyet’e iki Alevi örneği: Varto ve Koçiri, (Kırkbudak Yayınevi 2005) adlı kitabını tavsiye edebilirim."
Dilek K. Soileau ayrıca kendisine 'Halife Ordusu Müfettişi' unvanı veren ve Temmuz 1920'de Refahiye-Kangal bölgesini kontrol eden kişinin Alişan Bey değil Alişer Efendi olduğu belirtti. Kendisine bu düzeltmesi için de teşekkür ediyorum.
Gekil Jiyan ise Koçgirililerin Zaza olmadığını söyledikten sonra şöyle devam ediyor: "Yakın ve uzak tarihlerdeki ne Kürt beyliklerinin organizasyonlarında, ne de Kürt örgütlenmelerinde 'Kürt-Zaza' diye bir farklılık hiç bir zaman söz konusu olmamıştır. Ancak 80 li yıllardan sonra özellikle Avrupa'da bu kavram işlenmeye başlamış ve 'Zazaların ayrı bir ulus' olduğu tezleri öne sürülmüştür. Fakat bu tezler çok sınırlı sayıda kişiler dışında kitleler üzerinde etkili olmamıştır. Çünkü lehçe veya dil farklı da olsa bazen tek başına ayrı bir kültürel grubu oluşturmaz. Masalları, şarkıları, dansları, motifleri birdir ve bu ortak özelliklerinden dolayı kendilerini bir olarak görürler. Ne Kurmanji konuşanlar Zazacayı, ne de Zazaca konuşanlar Kurmanji'yi yabancı bir dil olarak görmez. Belki bazı istisnalar olabilir ama genellikle kendi dillerinin 'ikinci bir versiyonu' olarak kabul ederler. Ve nihayet şunu büyük bir memnuniyetle tesbit edebiliriz ki hiçbir ciddi Kürt hareketi (özellikle Türkiye Kürtleri için) dildeki farklılıkları bir problem olarak görmüyorlar. Genel eğilim her ikisinin de korunup, geliştirilip güçlendirilmesi yönünde."
Zazalık-Kürtlük ilişkisi
Zazaların (yöreye göre kendilerine Kırmanc, Kırd, Dımıli veya Zaza diyorlar) ayrı bir etnik grup mu yoksa Kürtlük (Kurmanc) ailesinin bir üyesi mi olduğu, veya Zazacanın (yöreye göre dillerine Kırdki, Kırmancki, Dımılki veya Zazaki diyorlar) ayrı bir dil mi yoksa Kürtçenin (Kurmanci, 'Kuzey Kürtçe') bir lehçesi mi olduğu konusunda genel bilgi için Wikipedia'nın 'Zazalar' maddesine bakılabilir. Bu maddeden anlaşılacağı gibi Zazalar devletin 1980 sonrasında 'icat ettiği' bir etnik grup değil. Ancak, 1980 sonrasında devletin bunu kullanarak Kürt siyasal hareketini etkisizleştirmeye çalıştığı doğru.
Bunun hikâyesini Hollandalı Kürdolog Martin van Bruinessen’in "Aslını inkâr eden haremzededir" başlıklı yazısından özetlemek istiyorum. Bruinessen'e göre 1970’lerin siyasal kutuplaşması, sağcı ve solcu radikallerin bu cemaatleri ikmal bölgeleri olarak seçerek, karşılıklı şeytanlaştırmaya katkıda bulunmalarıyla Sünni-Alevi zıddiyetini şiddetlendirmişti. Çorum’da, Kahramanmaraş’ta yaşanan Alevi katliamları, ortak bir Alevi bilinçliliğini güçlendirmede etkili oldu çünkü bu çatışmaların yer aldığı bölgelerde, Kürt ya da Türk olmak çok da önemli değildi; kişinin aslî kimliği dinsel olandı.
1980'lerde Batı Avrupa’daki Türk ve Alevi göçmen cemaatleri arasında gerçek bir kültürel ve dinsel yeniden doğuş yaşandı. Farklı eğilimlerden eylemciler, solcular, Sünni Müslümanlar, faşistler, Kürt milliyetçileri- daha önceden bu cemaatleri örgütleme girişimlerinde bulunmuşlardı, ancak Türkiye’deki 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra çok sayıda tecrübeli örgütçünün, sığınmacı olarak Batı Avrupa’ya gelmesiyle yeni bir aşamaya geçildi. Bu kadrolar arasında en başarılı olanlar, radikal Sünni Müslümanlar ve daha sonra içlerinden PKK’nin çıkacağı Kürt milliyetçileriydi.
'Alevi ulusu' ve Alevistan
Bu arada Türkiye’deki rejim, belli başlı cami federasyonlarını merkez alarak ve Sünni İslam’ın ‘Türk-İslam sentezi’ olarak bilinen aşırı muhafazakâr ve milliyetçi kanadını destekleyerek göçmen cemaatler üzerinde yeniden denetim sağlama çabasına girmişti.
Bruinessen'e göre bu faaliyetler yıllarca kimliklerini gizli tutan Alevilerin (Kızılbaş) de örgütlenmesi konusunda teşvik edici oldu. İlk defa büyük Alevi dinsel törenleri kamuya açık olarak düzenlendi. Alevi örgütleri kuruldu ve bu örgütler, daha önceleri çeşitli solcu ve Kürt yapılanmalarda ön planda yer alan birçok genç Aleviyi kendine çekti. Pek çok kişi, Marksist-Leninist kimliklerinin yanı sıra Alevi kimliklerini de vurgulamaya ve ‘Alevistan’ diye ayrı bir yurttan söz edecek kadar Alevilerin bir tür ulus olduğunu düşünmeye yöneldiler.
Maocu bölücülerin işi mi?
Aslında Alevistan kelimesi ilk kez, 1976 yılında Hürriyet gazetesinin Almanya’daki bölücü faaliyetler ile ilgili bir raporunda yer almıştı. Gazeteye göre, güya devletin Maoist düşmanları, Türkiye’yi doğuda 'Kürdistan', merkezde 'Alevistan' ve batıda 'Sünni Türk bakiye' şeklinde bölmek için komplo kuruyorlardı. Gerçi 1980’lerde Almanya’da benzer bir şekilde Alevistan’ı bağımsız kılmak niyetini açıklayan Kızıl Yol adında kısa ömürlü aşırı solcu bir örgüt vardı ama birçok Kürt milliyetçisi ve başka eğilimlerden solcular, bu girişimlerin ‘Sünni ve Türk’ bir milliyetçi tepki yaratmaya çalışan Türk istihbarat servisinin oyunları olduğundan şüpheleniyordu.
Sonuçta, Avrupa’daki bu faaliyetler Türkiye’de aşamalı siyasal liberalleşmeyle birleşerek, Türkiye’de de Alevi uyanışını harekete geçirdi. Görünüşte laik, aslında Sünni olan Türk devletinin PKK’nin sesini artık güçlü bir biçimde duyurduğu 1980’lerin sonunda, PKK’nin Kürt ve Zaza Aleviler arasında daha fazla destek kazanmasını önlemek amacıyla Alevi kimliğine geçit vermeye yönelmesi de bu eğilimi destekledi.
PKK'nin Sünnilikle barışması
Yazara göre PKK’nin kuruluşunu gerçekleştirmekte büyük zorluklarla karşılaştığı ve her zaman diğer siyasal radikal hareketlerle yarışmak zorunda kaldığı bölge Dersim’di. Dersim halkı, en azından 1960’lardan beri, her zaman Kürt milliyetçiliğinden ziyade solcu radikalizme meyilli olmuştu. Başlangıçta militan bir şekilde din karşıtı olan PKK, 1980'lerin ortalarından itibaren, Sünni bölgelerde daha çok halk desteği sağlamak için gittikçe Sünni İslam’a karşı uzlaşmacı bir tavır benimseyince bu durum, PKK’nin Aleviler arasındaki popülerliğine katkıda bulunmadığı gibi muhtemelen başta Dersim olmak üzere pek çok bölgedeki Alevi öznelliğini güçlendirdi.
PKK’ye göre ise, Alevi/Kızılbaş uyanışı, Kürtler arasına ayrımcılık ekmek için doğrudan devletçe yönetiliyordu ve buna önayak olanların tümü ajandı. Bu yaklaşım, bir yandan Alevilerin PKK’den soğumalarına, bir yandan da PKK saflarındaki Alevilerden kuşkulanılmasına ve onların tasfiyesine yol açtı. Dinsel boyutun giderek daha önem kazandığı bu süreçte Sünni köktenciliğine ve kapsayıcı Kürt milliyetçiliğine karşı bir tepki, asli bir kimlik olarak Aleviliğe yapılan vurgu güçlenmeye başladı.
Zazalık ve Zazaistan
Bu arada, Zazalığı dil ve kültür temelinde tanımlama konusunda bazı gelişmeler yaşanıyordu. İlk modern Zazaca (Kırmanci) metinler Mehemed Malmîsanij tarafından Türkiye'de 1979 yılında İzmir'de 3 sayısı çıkan, 1980 darbesi yüzünden 4. ve son sayısı Stockholm'da çıkan Tîrêj dergisinde yayımlanmıştı. Yazara göre Zazaca Kürtçenin bir lehçesi idi.
1983’te Paris’te Kürt Enstitüsü kurulurken, ortak bir standart dile dair eski rüya yeniden su yüzüne çıkmış; ancak ne Kurmanci ne de Sorani (halen Kürdistan Bölgesey Yönetimi'nin resmi dili olan 'Orta Kürtçe') konuşanlar ötekine imtiyaz tanımadıklarından, Kürdistan’ın tüm kesimlerinden okuyucuları hedef alan dergiler, hem Kurmanci hem de Sorani dillerinde bölümlere yer vermişlerdi. Kürt Enstitüsü’nce aynı yıl yayımlanan Hêvî/Hîwa dergisine bir de Zazaca bölümü eklenmişti.
Zazaca dergiler
Zazaca yayıncılık, siyasal nedenlerden ötürü dilsel ayrımcılığa şiddetle muhalefet eden belli milliyetçi entelektüel çevrelerde sert olumsuz tepkilere yol açtı. Ancak, “Zazaca ayrı bir dildir ve Zazalar ayrı bir halktır” diyen ilk Zaza aydını olan Ebubekir Pamukçu’nun 1985 yılında İsveç’te çıkardığı Ayre dergisi ile Zaza kimliği ve varlığı daha güçlü biçimde gündeme gelmeye başladı. Bunu 1988’de İsveç’te yine Pamukçu’nun çıkardığı Piya dergisi izledi. Dergide Zazaca (Kirmanci), Türkçe, İngilizce makaleler olduğu halde Kürtçe (Kurmanci) makale yoktu ve Zazalardan, kimlikleri uzun zamandan beri sadece Türk devletince değil, Kürtlerce de reddedilen ayrı bir halk olarak söz ediliyor ve coğrafi bir ad olarak Kürdistan teriminin yerine ‘Zazaistan’ terimi öneriliyordu. Derginin ilk başta çok küçük bir okuyucu çevresi oldu ama bir süre sonra artan sayıda okur, derginin görüşlerini benimsedi.
1991’de İsveç’te 'Raya Zazaistani' (Zazaistan Yolu) adlı bir örgüt Sünni ve Alevi Zazalar arasındaki suni duvarların yakılması, omuz omuza, kalp kalbe davranarak devrimci milli kurtuluş ve demokrasi mücadelesini yükseltme çağrısı yapıyordu.
Zazaların kaderini tayin hakkı
1992 yılında Almanya’da “Zaza Halklarının Haklarını Koruma Komitesi” adına yapılan bir açıklamada, Zazaların 5 milyon kişi olduğu, Sivas, Dersim (Tunceli), Elazik (Elazığ), Bingöl, Bitlis, Palu, Varto, Siverek, Diyarbekir (Diyarbakır) ve diğer yerlerde yaşadığı, Kürtlerin bir alt başlığı olduğu iddialarının doğru olmadığı, çünkü bilimsel araştırmaların Zazaların ne Türk, ne de Kürt olduğunu gösterdiği ileri sürülüyordu. Manifestoda Zazaların Kuzey Batı İran halklarından olduğu ve 9. Yüzyılda, Hazar Denizi’nin güneyinden (bilhassa Deylam’dan) şimdi yaşadıkları bölgelere göç etmek zorunda kaldıkları yazıyordu. Bildiri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Zazaların milli kimliğini tanıması gerektiği, Zazalara kendi kaderini tayin hakkı tanıması gerektiğini söyleyerek bitiyordu.
Halen örgütlü bir milliyetçi Zaza hareketi görünmemekte ama hepsi Zazaların Kürtlerden farklı olduklarını iddia eden, Avrupa’da yayımlanan iki dergi (Desmala Sure ve Ware) ve Türkiye’de yakın zamanda çıkan bir dizi kitap ile yayımcılık faaliyetleri giderek artmakta. Bir zamanlar Aleviyim/Kızılbaşım demek bölücülük sayılırken, bugün PKK hareketi bu kimlikle barışmış durumda ancak bu sefer de 'Zazayım' demek anti-Kürtçülükle eş tutulmaya başladı.
Aynı şekilde benim gibi şu veya bu nedenle Zazalıktan veya Zazacadan bahsedenler, devletin şu veya bu projesi ile ilintilendiriliyor. Halbuki bugün devlet, Kürt siyasal tezleriyle uyumlu bir şekilde, Zazacayı Kürtçenin bir lehçesi sayıyor ve TRT 6'da bu yönde yayın yapılıyor. Yani devletin bugünkü politikası, yukarıda anlattığım hikâyenin tam tersi istikamete yönelmiş durumda. Zazaların ayrı bir etnik grup olduğunu söyleyenler devlet dışı aktörler.
Benim bu konudaki yaklaşımım şu: Eğer bir kişi kendini 'Zaza' olarak görüyor ve/veya 'Zazalığın Kürtlükten farklı bir etnik kimlik' olduğunu ileri sürüyorsa ona kimsenin “Hayır sen yanılıyorsun, sen Zaza değilsin” ve/veya “Sen Zaza olabilirsin ama Zazalık Kürtlüğün alt koludur” demesi doğru değil. Bunun aksi de geçerli. Bir kişi kendini Zaza olarak tanımlıyor ama Zazalığın sadece dil ve kültürle ilgili olduğunu, etnik köken olarak Kürtlük şemsiyesi altına girdiğini' düşünüyorsa, ona da kimsenin “Hayır Zazalık ayrı bir etnik gruptur” demesinin bir anlamı yok. Aynı şekilde Zazalığı Türklüğün bir kolu olarak görenlere de itiraz etmeye hakkımız yok. Ama bu demek değildir ki, etnik, dinsel veya dilsel vb. kimlikler hakkında konuşmayacağız, tartışmayacağız, araştırmayacağız. Tevfik Fikret ne demiş: “Müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar!”
Özet Kaynakça: Martin van Bruinessen, Kürtlük, Türklük, Alevilik: Etnik ve Dinsel Kimlik Mücadeleleri, İletişim Yayınları, 2009 ve “Aslını İnkâr Eden Haramzadedir”, Çeviren: Özgür Gökmen, http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=82&dyid=2000; Zilfi Selcan, Zaza Milli Meselesi Hakkında, Zaza Kültürü Yayınları, 1994; Ebubekir Pamukçu, Dersim Zaza Ayaklanmasının Tarihsel Kökenleri, Yön Yayınları, 1992. M. Malmisanij, Kırd, Kırmanc, Dimili veya Zaza Kürtleri, Deng Yayınları, 1996; Roşan Lezgin, "Toplumsal Kürt Gruplarından Zazalara Genel Bir Bakış", http://www.zazaki.net/haber/toplumsal-kurt-gruplarindan-zazalara-genel-bir-bakis-291.htm
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.