Aliya İzzetbegoviç inancını taviz vermeden sergiledi

Aliya İzzetbegoviç inancını taviz vermeden sergiledi

Diyarbakır'da üniversite öğrencilerinin düzenlediği bir konferansa katılan Araştırmacı Sertaç Tekdal, Aliya İzzetbegoviç'in, inancını hiçbir taviz vermeden sergilediğini söyledi.

Dicle Üniversitesinde "Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'in Davası ve Fikriyatı" isimli konferans gerçekleştirildi. Bilge Gençlik Kulübü tarafından İlahiyat Fakültesi Konferans Salonu'nda düzenlenen konferansa konuşmacı olarak Araştırmacı Sertaç Tekdal katıldı.

Kur'an-ı Kerim tilaveti ve İzzetbegoviç'in hayatını anlatan sinevizyon gösteriminin ardından Tekdal, katılımcılara hitap etti.

İzzetbegoviç'in, "Yeryüzünün öğretmenleri olmak istiyorsanız gökyüzünün öğrencileri olmanız gerekiyor." sözünü hatırlatan Tekdal, "Bosna trajedi yaşadı, çok zulüm gördü. Kendilerini yeryüzündeki tüm insanlardan daha üstün gören ve hâkimiyet iddiasında bulunan, diğer insanları hep küçümseyen bir zihniyete sahip olan Avrupa'nın tam da göbeğinde yaşanmış bir trajedi, zulüm ve vahşet. Aliya İzzetbegoviç, Bosna'nın içinde bulunmuş olduğu bu Avrupa'nın göbeğinde, Bosna Müslümanlarını yaşatan, dirilten ve ihya eden liderdir." dedi.

"Müslüman ismini taşımaları yok edilmeleri için yeter bir sebepti"

Bosna'nın, 1463 yılında İslamlaşmış ve o günden itibaren inancını korumuş bir coğrafya olduğunu kaydeden Tekdal, "Aliya İzzetbegoç'in mücadele verdiği dönem, bu Müslüman ülkenin ve kişiliklerinin yok edilmeye çalışıldığı bir süreçtir. Sindirilmeye, asimile edilmeye ve İslam'ın tamamen yok edilmeye çalışıldığı bir süreç. Her ne kadar o dönem halk olarak tam bir İslami bilince sahip olmasalar da Müslüman ismini taşıyor olmaları yok edilmeleri için yeter ve artar bir sebeptir Avrupa için. Çünkü İslam'a, Müslümanlara, İslam'ı temsil eden simge ve sembollere tahammülleri yoktur. Mostar Köprüsü'nü vurdukları görüntüler mevcuttur. Neden köprüyü vuruyorlar? Çünkü İslam'ı temsil ediyor, Müslümanların eseridir. Bu yüzdendir ki biz, onların dinine girmedikçe bizden razı olmazlar. Bunu Rabbimiz buyuruyor. O zaman müminlere düşen de sahip oldukları inançlarını, köklerini, geçmişlerini, miraslarını bilmek, tanımak, korumak ve yaşatmaktır. İşte, Aliya İzzetbegoviç bu yönüyle büyük bir insandır. O coğrafyanın İslam ve Müslüman olarak kalmasını sağlayan bilge bir liderdir." ifadelerini kullandı.

"Müslümanlar, ismen Müslüman kaldıkları sürece izzet sahibi olamamışlar"

İzzetbegoç'in "İslam Deklarasyonu" adlı kitabının, yeryüzündeki bütün Müslümanlar için ültimatom niteliği taşıdığına değinen Tekdal, şunları söyledi:

"Burada sadece Bosna Müslümanlarına değil, yeryüzündeki tüm Müslümanlara hitap ediyor. Müslümanların ismen değil, hakikaten Müslüman olabilmelerine, İslam'ı hakkıyla yaşayabilmelerine yönelik bir deklarasyon ve ültimatomdur adeta. 'Hedefim, Müslümanların İslamlaşmasıdır. Hristiyanların, kâfirlerin ya da Yahudilerin değil!' diyor. Müslümanlar, ismen Müslüman kaldıkları sürece hiçbir zaman hür ve izzet sahibi bir topluluk olamamışlardır. Ne zaman ki hakkıyla İslam'ı yaşamışlar ve İslam'a tabi olmuşlarsa o zaman hürriyeti, özgürlüğü ve izzeti yakalamışlardır."

"Kadının, böyle bir şahsiyetin ortaya çıkmasındaki rolünü unutmamamız gerekiyor"

Annelerin, İzzetbegoviç gibi evlatlar yetiştirmenin gayreti içinde olmaları gerektiğini vurgulayan Tekdal, "Aliya İzzetbegoviç, babasının hasta olması hasebiyle daha çok annesinden eğitim görmüştür. Hatıralarında, 'Annem beni hep sabah namazlarına gönderirdi.' der. Aslında zor geliyordu kendisine ama annesinin ısrar ve telkinleriyle sabah namazlarına gitmiş ve orada dinlediği Rahman suresi, onun kişiliği üzerinde büyük bir etki bırakmış. Birçok âlimin yetişmesine vesile olan anne üzerinde durup, düşünmek gerekiyor. Kadının, annenin böyle bir şahsiyetin ortaya çıkmasındaki etkinliğini ve rolünü unutmamamız gerekiyor. Anne, çocuğunu sadece büyütmek, yedirmek ve içirmekle sorumlu değil. Bugün modern Batı, anneliği de çocuk yetiştirmeyi de angalya bir iş olarak sunmakta ve lanse etmektedir. Müslüman kadınlarımız da bazen bu tuzağa düşmektedir. Oysa bir annenin yetiştirdiği evlat, bir devletin İslam olarak kalmasının yolunu açmıştır." şeklinde konuştu.

"Dünya ve ahiretin imarı için mücadele etmek durumundayız"

İzzetbegoviç'in, "modernist" ve "gelenekçi" kavramları üzerinden eleştiri yaptığını anlatan Tekdal, "Çok katı gelenekçilikle bizi geriye götürecek olanlar ve modernist kavramla bizi yabancılara esir etmek isteyenler arasında hiçbir fark yoktur.' der. İkisi de bizi yaşadığımız çağdan koparıyor. Biz ise yaşadığımız çağda ayağımız yere basmak zorundayız. İşte, o yüzden Aliya İzzetbegoviç, ahlak anlayışını söylerken günümüzün dünya siyasetinden, siyasi mücadeleden de asla geri kalmamamız gerektiğini vurgular. Siyasi partiler İslami anlamda mücadelesini vermek durumundadır. İslami anlayışa sahip siyasi partilerin olması gerekiyor. Yaşadığımız çağda mücadele yöntemi budur, bu yöntemle mücadeleyi vereceksiniz. Dünya ve ahiret, birinin lehine, ötekinin aleyhine yaşanacak iki ayrı mekân değil. İkisinin de imarı için yaşamak ve mücadele etmek durumundayız. Hem dünyanın imarı, mazlumların, mahrumların hamisi olma adına İslami bir mücadeleye hem de ahireti kurtaracak, ahiretimizi saadete ulaştıracak bir maneviyata, ruha sahip olmak. İşte, buna ısrarla değinir." dedi.

"Ecdadımızın yaptığı şeylerle övünmenin bir anlamı yok"

Tekdal, Müslümanların sürekli çalışmak durumunda olması gerektiğini dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:

"Aliya İzzetbegoviç, 'İbadethane yani cami ile fabrikanın yan yana olması İslamidir. Fabrika ile camiyi ayıramazsınız.' der. Eğer Müslümansanız bir yandan caminiz, öte yandan fabrikanız yani dünyevi çalışmanız olacak. 'Bugün Batı'nın gücü, yaşamından gelmiyor, nasıl çalıştıklarından geliyor.' der. 'Dolayısıyla çalışkanlık, gayret ve sorumluluk bu sonucu getirmiştir.' diyor. Biz de bunlara muhtacız. Bizler de çalışan, gayret eden, sorumluluk taşıyan Müslüman gençler, Müslüman insanlar olmak durumundayız. Cemaleddin Efganî, 'Batılılar bizden daha zeki değiller ama onlar, gücün ve hâkimiyetin sırrını keşfetmişler.' diyor. Nedir onlar? Düzen, sabır ve sebattır. Bunlara sahip olanlar ilerler, gücün ve hâkimiyetin sırrını keşfeder. İşte, Aliya İzzetbegoviç de bu anlamda çok manidar bir söz söyler: Geçmişte atalarımızın, ecdadımızın yaptığı şeylerle övünmenin bir anlamı yoktur. Evet, bilelim, medeniyetimizi tanıyalım ama onunla övünmenin hiçbir anlamı yoktur. Atalarınızın yapmış olduğu camilerle övünmektense mahallenizde bulunan caminin çatısını inşa etmeniz daha değerlidir."

"Taşıdığı inancı taviz vermeden sergiledi"

İzzetbegoviç'in, inancını tavizsiz ve kompleksiz olarak yaşadığının altını çizen Tekdal, "Aliya İzzetbegoviç, 'Unutulan soykırım tekrarlanır.' der. Bosna'da gezdiğimiz birçok yerde hep bir söz vardı: Srebrenitsa'yı unutma! Bunu yazarken amaçları, Srebrenitsa'nın, yaşanan katliamın ve soykırımın unutulmamasıdır. Ama maalesef gezdiğimiz bazı şehirlerde gördüğümüz manzara, Batı tarzından çok farklı değildi. Rehbere, 'Her tarafta bunu yazmışsınız fakat yaşantınız neden Batı tarzı?' şeklinde sordum. O da 'Maalesef, savaş zamanında tüm insanlarımız camilere, maneviyata koştular ama şu anda tekrar eski günlerine döndüler.' dedi. Her toplum için bu böyledir. Bu coğrafyada eğer bize İslam'ı taşıyanlar unutulursa bilelim ki aynı sıkıntıları, aynı esaretleri bizler de yaşarız. İzzetbegoviç, 1994 yılında AGİT zirvesinde 52 başkandan kadeh kaldırmayan tek liderdir. Niye bunu söylüyoruz? Tavizsizdir, kompleks yok. '52 lider arasında kadeh kaldırmasam ayıp olur.' demiyor. Aliya İzzetbegoviç, taşıdığı inancı hiçbir komplekse girmeden, taviz vermeden sergiliyor." ifadelerini kullandı.

Konferansa; Tekdal'ın yanı sıra HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Osman Aktaş, akademisyenler ve öğrenciler de katıldı. 

İLKHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.