Allah Ayetlerinin Gözlemevi Ya da Kudüs

Allah Ayetlerinin Gözlemevi Ya da Kudüs

Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.

سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ ﴿١﴾

Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir. (İsrâ Sûresi 1)

Uluslararası platformda söz sahibi olmak maddi ilerlemelerle orantılıdır hükmü her ne kadar cari olsa da bunun temekkün olması yani sağlam bir temele dayanması ve kalıcı olabilmesi için mananın merkez dinamiklerine dayanması olmazsa olmaz bir hakikattir.

Zira madde insanın geleceğe yönelik umutlarına hizmet ettiği oranda etkilidir. İnsanlığın gelecek serüveni konusunda bir projesi olmayan hangi medeniyet olursa olsun, maddi alanda ilerlemiş olup olmaması fark etmeksizin kalıcı olma, toplumlar üzerinde etkin olma ve insanlığı arkasından sürükleme yetisinden mahrumdur. Bugün insanlığı arkasından sürüklemeye çalışanların üçüncü nesil insan yaratma projelerinin arkasında kendi manevi dinamiklerini kendileri oluşturma güdüsü vardır. Manevi dinamiklerden yoksunluk açığını bu şekilde kapatma hesapları içerisindedirler.

Bizler, Theodor Herzl ile zirve yapan siyonizm akımının işgal ettikleri Filistin toprakları üzerinde kurdukları İsrail devleti ile başarıya ulaştığı fikrine kendimizi alıştırmış ve inandırmışız. Oysa bizim içimizdeki ukdenin çok daha büyüğü ve çok daha acıtıcı olanı onların içindedir ve gün geçtikçe bu ukde büyümektedir. Maddi olarak güçlerinin zirvesinde oldukları, ümmetin ise en dağınık ve en zayıf olduğu dönemde bile Kudüs’ü (Mescid-i Aksa ve mukaddes kılınmış çevresini) işgal etmeyi başarmadılar. Şimdi ise onlar maddi olarak zayıflamamış olsalar bile en zayıf olduğu dönemde çelikten bir zırh gibi önlerine set olan ümmet giderek toparlanmakta, birliğini pekiştirmekte ve güçlenmektedir. Bu durum da onların Kudüs üzerindeki hayallerinin yıkılmasını ve gittikçe büyüyen bir ukdenin içlerine düşmesini netice vermektedir.

Onlar kuracakları İsrail devletinin başkentinin Kudüs olması hayaliyle yola çıkmışlardı. Hatta pazarlık masasına dünyanın servetini yığan Theodor Herzl’e Yahudi milleti için başka yerler teklif edildi ama bu değil onları heyecanlandırmak tam aksine umutlarının yıkılmasına sebebiyet verdi. Theodor Herzl de diğer siyonistler de biliyorlardı ki kuracakları devlet maddi olarak zirvelerde olsa bile manevi dinamiklerin temeli üzerine oturmadıktan sonra en ufak bir sarsıntıda yerle yeksan olacaktı. Manevi dinamikler üzerine kurmayı hayal ettikleri devlet de Kudüs merkezli idi. Belki iddialı bir söz ama İslam alemi Mekke’den yönetilir, dünya ise Kudüs’ten… Kudüs’ten yoksun bir İsrail hiçbir zaman hayal ettikleri, Yahudi ırkının üstünlüğünü sağlayacak ve insanlığa ispatlayacak bir devlet olmayacaktır.

İşte bütün bu ehemmiyetine binaen Kudüs (Mescid-i Aksa ve mukaddes kılınmış çevresi) ümmetin aklının ama daha ziyade gönlünün kutsalı ve değerlisidir ve gelecekte de tıpkı geçmişte olduğu kutsalı ve değerlisi olmaya devam edecektir.

Kudüs kelam-ı ilahi ile takdis edilmiş, mukaddes olduğu vurgulanmış, Efendimiz (s.a.v)’in kutlu sözleri ile ümmetin gönlü oraya yönlendirilmiş ve vazgeçilmezliği üzerinde ümmet icma etmiştir. Kudüs insanlığın ademiliği ile beraber beka alemine transfer olduğu kainattaki yegane mekandır. Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin davasının cihanşumüllüğünün en büyük delillerinden ve Efendimiz aleyhi’s-salatu vesselamın tüm nebilerin temsilcisi olduğunun tespit edilmesidir, diyor Üstad Seyyid Kutup rahimehullah…

Bundan dolayı İslam’ın ilk dönemlerinden başlamak suretiyle bizzat Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin direktifleri ile ümmet Kudüs ile ilgili olmuş, Kudüs’ün selamet yurdu olmasıyla ümmet selamet içerisinde yaşamış, selamet/barış yurdu Kudüs’ün selametine halel geldiği oranda ümmet ıstıraplarla iç içe yaşamak durumunda kalmıştır.

Ribat kavramı küfrün köleleri ile cenk halinde olan beldelerde hazır kıt’a bekleyen mücahidler için kullanılan bir kavram olduğu halde bu kural sadece Kudüs için istisna olarak kaldırılmış ve ümmet coğrafyasının kalbinde bulunduğu halde her ihtimale karşı Kudüs’te, Mescid-i Aksa’nın içinde her zaman hazır kıt’a bulunan murabıtlar bulunmuştur. Kudüs için özel olmak kaydıyla bir istisna daha… Murabıt terimi cihad saflarında bulunan erlere has iken Kudüs’te ilk günden beri kadın murabıtlar da hep var olmuştur.

İbn’ül Arabi Siracü’l-Muridin adlı eserinde Mescid-i Aksa’daki murabıt kadınlarla ilgili şu olayı nakleder.

“Beytü’l Makdis’de asırlar boyu kendileri ile iftihar edilecek kadın murabıtlar vardı. Şiraz usulü bir örtüye bürünürlerdi. Alim, ibadet ehli, vaiz ve betüldüler bunlar. Kudüs Hicri 492/miladi 1099 yılında Haçlılar tarafından işgal edildiği vakit mescidin Kubbet’ül Silsile denilen bölümüne sığındılar. Haçlılar bunların hepsini kuşatınca Haçlılara karşı durup onlara seb ettiler ve kendi yüzlerine toprak saçmaya başladılar. Ta ki Haçlılar hepsini kılıçlarla biçinceye kadar…”

İbn’ül Arabi der ki; “Ben bu olayı bizzat olaya şahit olan birinden dinledim. Ve söz konusu şahıs o kadınların bine yakın olduğunu söylüyordu.” Diyor.

Bu girişten sonra ayet-i kerimenin tefsirine gelecek olursak;

سُبْحَانَ kelimesi hakkında Elmalılı Hamdi Yazır Efendi uzun ve detaylı açıklamalar yapar ve nerdeyse bu konuda görüş serdetmiş bütün müfessirlerin yorumlarını verir. Özetle; سُبْحَانَ kelimesi tesbih eyleminin özel ismi olarak kullanılan bir kelimedir ve Allahu Teala’nın bütün noksan sıfatlardan münezzeh olduğu manasındadır.

بِعَبْدِه kelimesi hakkında Seyyid Kutub rahimehullah özel bir nükteye işaret eder. Göklere, sidretül müntehaya oradan da Allahu Teala’nın huzuruna çıkarılacak kadar özel bir muameleye maruz kalan Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin kulluk sıfatının unutulmaması ihtarını hatırda tutmak içindir, der. Zira hem doğumu ve hem de (Hristiyanlara göre) ölümü dolayısıyla Hristiyanlar Hz. İsa (a.s)’ya haşa ilahlık atfettiler.

Doğrusu insan bazen Kur’an-ı Kerim’in şirk hakkında bu kadar titiz davranmasını anlamakta zorlanıyor. Bilimin bu kadar ilerlediği, insan aklının gelişmekte bu kadar zirve yaptığı bir çağa hitap eden Kur’an gibi bir kitap niye şirk saplantısı üzerinde bu kadar duruyor diye hikmetini aramaktan kendini alamıyor. Ama son zamanlarda ulusçuluk düşüncesinin insanları kavurmaya başladığı bu akıl ve bilim çağı denilen zamanda hem Orta hem de Doğu Avrupa’da gittikçe revaç bulmaya başlayan hatta neredeyse trend denilebilecek düzeylere ulaşan şirk/paganizme geri dönüşü gördükçe hakka’l yakin derecesine yükseliyor Kur’an-ı Kerim’e olan inancı…

اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً bir gece kulun yürütülmesi ifadesi kanaatimizce sessiz sedasız yapılan bir eyleme işaret ediyor. Bu yürüyüşün

مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ Mescid’ül Haram’dan Mescid’ül Aksa’ya yapılması ve geceleyin yapılması Ben-i İsrail’e yapılan bir ilandır. Şimdiye kadar Ben-i İsrail’e va’d edilen toprakların merkezi olan Kudüs’ün artık son peygambere devredildiğinin bir ilanıdır. Zira Seyyid Kutup ayet-i kerime ilgili olarak; sonraki ayetlerin Ben-i İsrail kıssalarından birini zikretmesine münasib olarak zikredildiğini ifade eder. Bu bağlamda aslında Mescid’ül Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yapılan gece yürüyüşün artık insanlığa rehberlik etme vazifesinin Ben-i İsrail’den alınıp ahir zaman peygamberine ve Onun ümmetine devredildiğinin ilanıdır.

لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme gösterilen ayetlerle ilgili bilgi İsra ve Mirac ile ilgili hadislerde detaylı bir şekilde geçmektedir. Detaylarına girmeyeceğiz, ama Mescid-i Aksa’da bulunan Allahu Teala’nın ayetlerinden bizim açımızdan en bariz olanının maddenin mana karşısında düştüğü acziyettir. Manaya sahip olamayınca manaya karşı maddeyi üstün kılmaya çalışanların düştüğü hezimettir.

Dünyanın en donanımlı ordusuna sahip olsanız bile, bütün dünya istikbarının her türlü desteğini arkanıza alsanız bile mana ile donanmış ordular karşısında hezimeti tatmaktan başka bir çarenizin olmadığının en güzel örneğidir Kudüs…

Bugün ümmet her türlü olumsuzluğa rağmen hala ayakta durabiliyorsa, durmaktan öte artık dünya istikbarına yavaş dahi olsa geri adım attırmayı başarıyorsa bu mana ile bezenmiş mekanlarını bir nebze de olsa hala koruyor olmasına borçludur.

Ümmetin Mekke, Medine ve Kudüs’ünü tam manasıyla kurtarabildiği ve koruyabildiği günlere kavuşturması dileğiyle…

Allah’a emanet olun!

Mehmet Zeki Ergin

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.