Özkan YAMAN
Allah ne güzel Vekil, ne güzel Yardımcı'dır
Hepimiz bu dünyada rızkımızın, imtihanımızın ve ecelimizin kesinlikle başımıza geleceğini biliriz. Ama ne zaman, nerede ve nasıl olacağını bilmeyiz.
Bilseydik ağırlığı altında ezilirdik. Hz. Ali(kv) ise farklıydı. O'nu yad ederken Resulullah'ın(sav), başına gelecek ve çoğu ağır ve acı olan hadiseleri kendisine haber verdiğini de hatırlıyoruz.
Hz. Ali(kv) ise -temsilde hata olmasın- adeta çok özel bir elçinin elinde sırların haltercisi gibi yetişti.
Sadece Hayber kalesinin kapısı değil Amr b. Abdived ve Merhab gibi cüsseli calutlar, elinde tüy gibi hafiflerken, fitnelerin bin bir çeşidi de keskin bir pamuk gibi önünde savruldu gitti.
Rivayet olunur ki; yanındakilere, “beni katledecek olan işte şudur” diyerek ibn-i mülcem'i gösterdiğinde, “Efendim, o zaman müsaade edin, onu öldürelim” dediler.
O, buna mani oldu ve dedi ki: “İyi de onu şimdi hangi suçundan dolayı öldüreceksiniz?”
Maksadım, kader, cebir, nakil, vs. bahsi açmak değil, yalnız O'nun gibilerin, kendilerine yörüngeler takdir edilen yıldızların, gezegenlerin, uyduların heybeti gibi Hak'tan gelene, göz kamaştıran bir asil yürüyüşü vardır.
İlmin kapısı olan bir Zatı, vasfetmek için de yine o kapıdan girmek lazım. Herhalde bu yüzden Mevlana(rh); “Cesarette Allah'ın aslanısın, mertlikte ise ancak Sen bilirsin kendini” demişti.
Sözün de imamına kulak verirken sevdanızın lezzetinden dimağınızda kalan lezzetlerin çağrısı sizi cennet gibi çağırır:
Ne demişti Murteza(ra): “Sızlanmak, sabretmekten daha yorucudur.” (Nişaburi)
Elhasıl davanız/iddianız büyüdüğü zaman, size tevdi edilen sır ve bâr da büyüyor. Sonra “ben dersimi Hz. Ali'den aldım”(Emirdağ L.) diyen Bediüzzaman hazretleri gibi çile içindeyken maverada devasa bir ufuk inşa ediyorsunuz.
Şimdi navigasyon, sanki hakikatlerin pratik uygulaması gibi ders yüklü. Gideceğiniz güzergahtaki trafik yoğunluğunu kırmızı renkle gösterdiğinde artık katlanmak zorunda olduğunuz bir meşakkatin kurbanı gibi değil, aşılması gereken sınavların şahidi gibi davranıp yola revan oluyorsunuz.
Bediüzzaman'ın Ankara'daki talebesi Merhum Said Özdemir Ağabey, bundan yedi yıl önce TV'ye bir program için gelmişti. 1984 yılında dönemin içişleri bakanı Yıldırım Akbulut ile yaptıkları görüşmeden bahsetti:
“Bakanım benim hakkımda devam eden 300'den fazla dava var. Çoğundan da hapse girip çıktım. Yine nurculuk suçlamasıyla birçok arkadaşımızın devam eden davaları var. Bu daha ne zamana kadar böyle devam edecek?” Bakan; “Allah Allah hala sizinle uğraşılıyor mu?” diyerek şaşırdı ve hemen talimat verdi, o tarihten sonra bize yönelik soruşturma ve takipler bitti” demişti.
Hayli ilginç bir anekdottu.
Bu ülkede yollar ilk defa yürünmüyor. Yükleri farklı nice kervan, bu mecradan geldi geçti.
Nasipden öte menzil de yoktur.
Allah ne güzel Vekil, ne güzel Yardımcı'dır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.