Allah’ın haram kıldığı cana kıymak helakettir

Allah’ın haram kıldığı cana kıymak helakettir

Öldürme; haklı veya haksız, silahla veya başka bir vesile ile bir insanın ya da canlı bir varlığın hayatına son verme işlemidir.

Öldürme; haklı veya haksız, silahla veya başka bir vesile ile bir insanın ya da canlı bir varlığın hayatına son verme işlemidir. Öldürmenin niyete ve kasta bağlı gerçekleşen farklı şekilleri vardır: Kasten öldürme, kasta benzer şekilde öldürme, yanlışlıkla öldürme, ölüme sebebiyet verme vs. Mahiyetlerinin ve cezai müeyyidelerinin iyice anlaşılması için bunların bazılarını biraz açalım.

Kasten öldürme: Şer’an öldürülmesi meşru olmayan bir insanı öldürücü bir aletle (bıçak, kılıç, silah, bomba vs.) veya başka bir şekilde (boğma, idam, zehirleme vs.) kasten öldürmektir.

Kasta Benzer Öldürme: Genellikle öldürücü olmayan aletlerle (yumruk, taş, küçük sopa veya küçük baston gibi) öldürülmesi caiz olmayan bir insana kasten vurmak ve öldürmektir. İmam Ebu Hanife (r.a)’ye göre, bunlar, genellikle öldürücü olmaz ve terbiye etmek, korkutmak amacıyla kullanılmaları da mümkündür.

Hataen (Yanlışlıkla) Öldürme:

Kasıt olmadan bir insanı yanlışlıkla öldürmektir. Düşman savaşçısı zannederek birini veya bir hedefe ve ava ateş ederken bir insana isabet edip öldürmek gibi.

Adam öldürmeye uygulanan cezalar:

a) Kısas: Haksızca ve kasten öldürmelerde, öldüreni, öldürülene karşılık olmak üzere öldürmektir. Kasten öldürmenin cezası kısas ve cehennem azabıdır.

Enes b. Malik’in rivayetine göre; Ureyne kabilesinden bazı kimseler Medine’ye Hz. Peygamber’in (s.a.v) yanına geldiler. Medine’de hastalandıklarından burada kalmak istemediler. Hz. Peygamber (s.a.v) onlara: “İsterseniz zekat develerinin bulunduğu yere gidip, onların sütlerinden ve (tedavi için) bevillerinden faydalanabilirsiniz” buyurdu. Onlar da Peygamber (s.a.v)’in dediğini yaparak sıhhate kavuştular, sonra da develerin çobanlarını öldürdüler de İslam dininden döndüler. Giderken Hz. Peygamber (s.a.v)’in develerini önlerine katıp götürdüler. Hz. Peygamber (s.a.v) bu olanları haber alınca arkalarından bir müfreze gönderdi ve o adamları yakalayıp getirdiler. Sonra da kısas olarak onların elleri ve ayakları kesildi, gözleri oyuldu. Hare mevkine bırakıldılar ve orada öldüler.[1]

b) Diyet: Kasta benzer öldürme ve yanlışlıkla öldürmelerde diyet cezası gerekir. Ancak diyet hakkına sahip varislerin affetmesi veya daha az bir kan bedeli üzerinde anlaşmaları caizdir.

c) Gurre: Hamile olan bir kadının karnına, sırtına, yanlarına vs. vurmak suretiyle ceninin ölü olarak düşmesine sebebiyet vermesi halinde suçluya gurre cezası uygulanır. Gurrenin miktarı, diyetin yirmide biri kadar mali cezadır. Eğer anne de ölürse anne için diyet, cenin için gurre gerekir. Gurre cezasını Hz. Peygamber (s.av) uygulamıştır. İki kadının kavga ettiği, birinin diğerine çadır direği ile vurarak ceninin ölü düşmesine ve annesinin ölümüne neden olduğu ve bunun üzerine Resulullah (s.a.v)’ın anneye karşılık diyetle, cenin için de gurre ile hükmettiği Sahih-i Müslim’de geçmektedir.

d) Kefaret: Öldürmeye karşılık kefaret de bir çeşit cezadır. Öldürme kefareti bir mümin köleyi azad etmek, olmadığı taktirde peşi sıra iki ay oruç tutmaktır.

Haksız yere bir insanı öldürmek büyük günahlardandır. Allah ve Resulü, insanları bundan men ederek, haksız yere cana kıymayı haram kılmışlardır.

“Allah’ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın. Kim mazlum olarak öldürülürse biz onun velisine bir yetki vermişizdir. O da öldürmede aşırı gitmesin…”[2]

“Yedi helak edici şeyden sakınınız…Bir tanesi de haklı durumlar müstesna Allah’ın haram kıldığı cana kıymaktır.”[3]

Hayat ve ölüm Allah’ın fiiliyatıdır. “Şüphesiz ki öldüren ve dirilten ancak O’dur.”[4] Hayat ve ölüm üzerinde söz sahibi Allah’tır. Hayat O’ndan geldiği gibi ölüm de O’nun yed-i rızası ile gelmeli ve ölüme sebep şeyler de O’nun iradesi ve rızası doğrultusunda olmalı. Hayat ve ölüm üzerindeki tasarrufat O’nun rızası dışında olursa zorbalık ve zulümdür. Gücü ve hükümranlığı elinde bulunduranların bu zorbalık ve zulümde ulaştıkları son had ise ilahlık taslamaktır.

“Allah kendisine saltanat verdi diye Rabbi hakkında İbrahim’le tartışanı (Nemrut’u) görmedin mi? O zaman İbrahim (ona): ‘Rabbim, hayat veren ve öldürendir!’ demişti. (O ise:) ‘Ben de hayat verir ve öldürürüm!’ dedi.”[5] Nemrut, bu haksız iddiasını ispat için hapishaneden getirttiği iki mahkumdan birisini öldürttü, diğerini bağışladı; böylelikle güya hyat verdi.[6]

İnsanoğlu diğer günahları işlemede şeytana uyup, Allah’a isyanda aşırı gittiği gibi adam öldürme günahında da aşırı gitmektedir. Bazen öyle zamanlar yaşanmış ki -günümüzde de olduğu gibi- insan çok basit ve kıymetsiz bir varlık olarak görülmüş; şahsi ihtiraslar, küçük meseleler için sinek öldürür gibi insan öldürülmüştür. Çocukların kavgasını ailelerden birkaçının öldürülmesi için, gençler arasındaki kız meselesini gençlerden birinin öldürülmesi için, çekememezliği kardeşin kardeşi öldürmesi için yeter sebep görecek kadar gözü kara bir hal alabilmiştir insan.

İnsan hayatı kutsaldır. Allah bu hayatı koruma altına almıştır. Haksız yere bir insanı öldüren, insan hayatının kutsallığı duygusunu öldürmüş, insan hayatının kutsallığını öldüren de tüm insanlığı öldürmüş gibidir.

Bediüzzaman insanda varolan kuvvelerin kullanımı ile ilgili şu görüşleri ileri sürer:

“Kuva-yı insaniye tahdid edilmediğinden cinayeti büyük olur.

Hayvanın hilafına insandaki kuvalar fıtri tahdid olmamış. Onda çıkan hayr ü şer, layetenahi gider. Onda olan hodgamlık, bundan çıkan hodbinlik, gurur, inad birleşse; öyle günah oluyor ki, beşer şimdiye kadar ona isim bulmamış. Cehennemin lüzumuna delil olduğu gibi, cezası da yalnız cehennem olabilir…

Şu zaman da gösterdi ki: Cehennem lüzumsuz değil, cennet de ucuz değildir.”[7]

İnsanın fıtratındaki kuvvelerden biri de zarar verme, yaralama ve öldürmedir. İnsandaki öldürme eğilimi, firavunlaşan bir nefis ve maddi güç ile birleşince sınırsız cinayetleri, katliamları işleyebilir. İnsanın fıtratındaki bu kuvveler hayvanların tabiatlarında da vardır. Fakat en vahşi ve yırtıcı hayvan dahi rızkının temini ve kendisini savunmak amacıyla öldürür. Ama kuvveti eline geçirip vahşileşen bir insan, toplum veya devlet, öyle cinayetler işler ki, değil sadece tüm insanlık belki mahlukat, onun zulmü altında inler. Tarihte bunun örnekleri çokça yaşandığı gibi, günümüz dünyasında da Amerika, İsrail ve avanelerinin yaptıkları katliamlar, işledikleri cinayetler, bebek ölümleri, atom bombaları, kimyasal silahlar, nükleer silahlar yoluyla bu zulmü işlemektedir. Fakat geçmişin tüm zalimleri gibi tarihin helak çöplüğündeki yerini alacaklardır biiznillah.

İmanda zayıflık ve küfür, insanda nefse düşkünlüğü ve kişisel çıkarları yaşam düsturu yapar. Böyle bir insan yaşarken hep kendi ‘BEN’ini düşünür ve çoğunlukla da başkalarının hukukuna riayet etmez ve bazen hayat hakkı dahi tanımaz.. Kendi yaşamı için insanlığı felakete sürükler, dünyayı ateşe verir.

Yukarda zikrettiğimiz İsra Suresinde geçen ayetten anlaşıldığı kadarıyla İslam’da adam öldürme vardır. Zaten bir insanı öldürmeyi, tüm insanlığı öldürmüş olma gibi ağırlaştıran ayetin metnine dikkat edilirse, Allah, haksız yere ve de yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın istisnasını şerh olarak ayete koymuştur.

“Müslümanın kanı ancak üç şeyden birisi ile helal olur: Zina eden evli, cana karşılık can, dinini terk eden ve İslam toplumundan ayrılan kimse.”[8]

İslam’ın adam öldürmesi de rahmettir. Bundandır ki, beşere hayat kazandırmak için gerektiğinde öldürmeyi emretmiştir. İslam’ın öldürmesinde toplumun hayat ve yaşamı vardır. “Kısasta hayat vardır” ferman-ı ilahisi, azgınlaşan ve öfkesine yenilen insanların, bir başkasını öldürme temayülünü, kendisinin de öldürüleceği cezasını hatırlatarak frenliyor. Yani “haksız yere öldürme! Öldürülürsün” demek suretiyle, katilin önüne ölümünü koyup onu caydırıyor.

İslam, öldürmeyi emretmekle büyük bir hayatı da beşerin içtimaiyatına ve istikbaline sunuyor. Yeryüzünde toplumların dünyevi ve uhrevi hayatlarını mahveden fitne ve bozgunculuğu yayanların öldürülmesini isteyen İslam, topluma hayat nefesi veriyor. Çünkü müfsid insanlık bedeni içinde kangren olmuş bir uzuvdur, o kesilmezse tüm insanlık bedenini öldürecektir. Kangren olan uzvun kesilmesi bedenin tümüne rahmet olduğu gibi müfsidin öldürülmesi de topluma rahmettir. İslam’ın öldürmesinde hayat, müfsidlerin hayatında öldürme vardır. Hataen öldürmelere ve ölümlere karşılık da İslam, insanlığa bir hayat kazandırıyor. Kastın olmadığı, ğayr-i ihtiyari ölümlere sebep olanlara, bir noktada yarı ölü olan köleleri azad ettirmek suretiyle kölenin hayat sahibi olmasını ve maktulün ailesine de ciddi miktarda bir meblağı diyet olarak verdirmek suretiyle de aileye maddi hayat veriyor. Basireti körelmemiş herkes İslam’ın her yönüyle hayat veren bir din olduğunu idrak eder. İnsanlığın dünyasına hayat verdiği gibi ahiretine de ebedi hayat veriyor.

Haksız yere adam öldürme günahı da diğer tüm günahlar gibi, tövbe edilmesi halinde Allah tarafından bağışlanabilir. Tövbe kapısı, samimi tövbe ile Allah’a yönelenlere her zaman açıktır.

Allah’ın razı olduğu bir kul olma duası ile…

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

[1] Sahih-i Müslim

[2] İsra: 33

[3] Buhari - Müslim

[4] Necm: 44

[5] Bakara: 258

[6] Kurtubi

[7] Sözler, s.750

[8] Buhari- Müslim
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.