Abdullah ASLAN
Aman dikkat!
Bir zamanlar cihad uzaklarda olunca ona güzellemeler dizmeyen kalmamıştı. Tabii ki o uzak diyarlardaki zulüm ve baskılardan söz edilerek bu yapılırdı. Bugün her yerin adaletsizlikle dolduğu bir dünyada adalete dair yazılmayan, söylenmeyen söz kalmadı. Herkes kendi kontrolündeki yargı vesayeti ve adaletsizliği görmezden gelerek sınırının öte tarafındaki adaletsizlikle ilgilenip duruyor.
ABD, Fransa, İngiltere, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinin, kendi ülkelerindeki muhacir ve mültecilerle ilgili uygulayadurdukları asimilasyon ve eğitim şartlarına dair uygulamalarını unutup İslam ülkelerine sözüm ona adalet ve insan haklarını dayatmaları ne kadar gerçekten uzak ve kandırmaca bir şey ise İslam ülkelerinin kendi içlerindeki adaletsizlik ve trajikomik derecedeki yargı kararlarını unutarak başka bölge ve ülkelere adaleti ve huzuru taşımaya çalıştıklarını ifade etmeleri de o kadar ilginç ve komik oluyor.
Herkesin sitem edip durduğu nokta, ‘biz her şeyi defalarca anlattık ama faydası olmadı.' Bunu herkes için söylemek mümkün. Anlatılanlara bir seferlik de olsa kulak verilseydi, belki bu kadar fecaata kapı aralanmazdı.
Hiç kimsenin kendi yapıp ettiklerinin adalet mi değil mi? diye bir muhasebesi olmazken, hep başkalarının adaletten uzak durduklarından ve adaleti sağlamanın kendi işleri olduğunu ifade edip durmalarından da insanlar bitap düştü.
Herkes ilk önce kendi ülkesindeki veya maiyetindeki adaletsizlikleri görüp gereken adımı atsaydı, yeryüzü adaletle dolardı. Ama adaletin olmadığı, hele adaletsizliklerin adalet diye servis edildiği bir ortamda başkalarına adaleti götürmenin ne kadar kafa karıştırıcı olacağı ortadadır.
Türkiye özelindeki yargı sisteminden söz edecek olursak: Özellikle son zamanlarda basın ve medyaya pek yansımayan adaletle ilgili veryansınların kulak ardı edilmesi tehlikenin vardığı boyutları görmezden gelmekten başka bir şey değildir.
Arada bir basına yansıyan yargı vesayeti niteliğindeki kararların dışında, yapılan devasa operasyonların bir-iki satırlık haberle geçiştirilmesi dikkatlerden kaçmıyor.
Her ne olursa olsun cezaevlerinin kadın ve çocuklarla dolduğuna dair haberler, “ah” alındığının işareti olsa gerek.
İlginçtir...
Bu kadar kadın ve çocuk içeri alınırken gündemdeki örgütle alakalı davalar sulandırılmamış oluyor da, 17-25 Aralık sürecinde söz konusu örgütle aslında hedef birliği içinde olan kesimin bir-iki ismiyle alakalı dava süreci başlatılacaksa, örgütle ilgili dava süreci sulandırılmış oluyor...
Aslında bu nokta, süreci yönetenlerin asıl amacını ve yargının girdiği süreci gözler önüne seriyor. FETÖ ile ilgili operasyon namaz kılan ve örtülü olan her kimler için yapılıyorsa, yerinde, ama zamanında iktidarı devirme hedefinde birleşmiş kişilerle ilgili en ufak bir gelişme, davayı sulandırma manasını taşıyacak, taşıyor olacak.
İşte bununla alakalı, duyarlı yetkili ve etkililerin yanında halkın uyanık durması çok önemli, yoksa sözü edilen operasyonlar bütün dindar camia ve cemaatleri içine alacak şekilde genişleyebilir. Hatta hiç durmadan devam eden gözaltı furyasının şimdi bile böyle bir tehlike içerisinde olunduğunun kanıtı olabilir.
Çünkü söz konusu tabloya göre; operasyonların öbür taraftaki işbirlikçilere uzanması muhal, ama bu taraftaki namaz kılanları dahi içine alacak kadar geniş yelpazeyi kapsayacak nitelikte olması muhtemel.
Evet, tekrar ediyorum, bu hal ve vaziyete göre, darbeyi alkışlayanlara dokunulması muhal, darbeye karşı duranlara dokunulması ise muhtemel.
Onun için AMAN DİKKAT! diyorum.
Silm ve selam ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.