Mehmet Güven ÖZER
Amed'in fethi bir kurtuluş günüdür
Tarihçiler İslami fetihleri yeterince açıklayamamaktadırlar. Çünkü bu kadar kısa bir sürede, bu kadar geniş coğrafyaları fethetmek, fizik kuralları ile açıklanamıyor. Oysa İslam ordularından önce, söz konusu fethedilen belde halklarının yaşadığı baskı ve zulüm, zaten uygun bir ortam sağlamıştı.
Gelen fatihlerin coğrafyalarla ilgili bir dertleri yoktu. Onlar insanların imanlarının derdinde idiler. Gelenler, mukimlerin hem dünyalarını mamur etmeye hem de ahiretlerini kurtarmaya çalışan kişiler olduğundan çok sevildiler. Öyle ki bu belde halkları, fatihlerin mezarlarını türbe yapıp, ziyaretgâh haline getirdiler.
Hicretten sadece 18 yıl sonra, İslami kaynaklarda El-Cezire diye adlandırılan, üç aşağı beş yukarı günümüz Güneydoğu Anadolu Bölgesini kapsayan coğrafya, İslam ordularınca fethedildi. Bu bölgenin bir şehri olan Amed'in fethi, miladi olarak 27 Mayıs 639 yılında gerçekleşti. Hicri 19. yılda, Müslümanlar bölgeye tamamen hâkim oldular.
Ruha (Urfa), Harran, Sümeysat (Samsat), Rakka, Hısn-ı Keyfâ (Hasankeyf), Âmid (Amed, Diyarı-Bekir, Diyarbakır), Meyyâfarikîn (Farkin, Silivan, Silvan), Nasibin (Nisibis, Nusaybin), Mardin, Dara ve Ceziretü'l-İbni Ömer (Cizre) gibi şehirlerden oluşan bölge, sadece bir sene içinde fethedildi. Bu kadar geniş bir coğrafya ve muhkem kaleler ile savunulan şehirlerin bir yıl içinde savaşla alınması ihtimal dışıdır. Zaten tarihçiler bölgenin tamamen olmasa bile, küçük çatışmalardan sonra sulhen alındığını kaydederler.
Bölge halkları olan Kürtler ve Süryaniler, Müslümanların adaleti ile tanıştılar. Öyle ya yıllarca İran ve Bizanslıların hâkimiyet alanında ezilip durmuşlardı. Bu iki güç arasında gidip gelen bölge, her el değiştirdiğinde yeni gelenin zulmünü yaşadı. Öyle ki İranlılar Nusaybin'i ele geçirmek için, kaleden içeriye mancınıklarla akrep atıyordular.
Zaten yerel kaynaklar, aslında Müslümanların bölge insanları tarafından davet edildiğini bildirmektedirler. Müslümanlar kuvvetli, adil bir güç olarak ortaya çıktıklarından, özellikle Süryaniler, Bizans'ın mezhepsel baskısından kurtulmak için, İslam ordularını imdada çağırmışlar. Öyle ki en meşhur manastırlarından birinin adına Deyru'l-Umur dediler. Bir rivayete göre Hz. Ömer'in isminden esinlenerek manastırlarına bu adı vermişlerdi.
Bu arada Kürtlerin durumundan bahsedecek olursak, İslam'dan önce paganisttiler. Pagan kültürü içinde bir yaşam tarzı sürdüren Kürtler; Zerdüştlüğün, Ahura-mazda ve Ehrimen diye bilinen iyilik ve kötülük tanrılarından, şeytanla kıyaslanabilecek kötülük tanrısını tercih etmişlerdi. Êzidiliği, Şeyh Adi'den çok daha öncelerine dayandıran görüşe göre, Zerdüştlük biz Kürtlere Şeytanı kutsama şeklinde, Ehrimencilik olarak geçmişti.
Şimdi düşünelim. Pagan kültürü, insanın kendi hizmetinde olan ateşe, suya, alçıya, taşa, ineğe tapması anlamına geliyor. Kürtler ise insanın düşmanı olan şeytanı kutsuyorlardı. Durum açıkladığımızın tersi olsa bile en azından Zerdüştlüğün iki tanrısına tapıyorlardı ki bu da şirk anlamına geliyordu. İslam orduları sayesinde, şeytanı kutsama gibi bir zilletten kurtuldukları için, Amed'in fethi bir kurtuluş günüdür. Çünkü şirk dini insanın kendisinden çok daha değersiz şeylere tapması anlamına geliyor ki, bunun adı zillettir.
Tekraren söyleyelim ki bu zilletten kurtulduğumuz için, Amed'in fethi büyük bir kurtuluş günüdür. Materyalist Kürtler bu duruma çok üzülüyorlar, biliyorum. Ama İslam'dan sonra medreselerde kendi dilleri ile tedrisat yapan Kürtler, bu gün medarı iftiharlarımız olan kültürel eserlerimizi vermiş durumdalar. Medreseler adeta Kürt kültür dinamiklerinin muhafaza edildiği eğitim kurumları olmuş. Hem bizler İslam'dan sonra Şeddadi, Mervani ve Eyyubi devletleri ile sahne almış ve Kudüs'ün geri alınması gibi tarihe altın harflerle geçecek işlere imza atmışız. Bunların hepsi İslam sayesinde olmuş.
Bizans ve Sasani devletlerinin işkenceleriyle inim inim inleyen bölge halkı, Müslüman fatihlerin adaleti karşısında şaşırmışlardı. Çünkü kimseyi kılıçtan geçirmiyorlar, ibadetlerde serbestlik tanıyorlar ve ibadethanelere dokunmuyorlardı. Bu da yöre halkının gönüllerinin İslam'a ısınmasına vesile olmuş, yani fethin en önemli ikinci kısmının tamamlanmasını sağlamıştır.
İslam fetihlerinin en bariz özelliği bu fetihlerin coğrafya ile sınırlı kalmamasıdır. Fethedilen belde ahalisinin gönlünü kazanmak esas fetihtir. Gönüller fethedildikten sonra Amed, İslam'ın en önemli kalesi oldu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.