Bildane KURTARAN
Anneler babalar dikkat! Yangın var!
“Bana, ‘Sen, şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!”
Üstad'ın mücevher değerinde ki bu veciz ifadelerini duymayan neredeyse kalmamıştır.
Defalarca konu olmuştur yazılara, konuşmalara. Her okuduğumuzda ve dinlediğimizde, derin düşüncelere sevk etmiştir bizleri. En kalbi hislerle sızlamıştır tüm zerrelerimiz.
Üstad'ın tasvir ettiği yangın hiç sönmedi, bilakis daha harlı ve hızlı bir şekilde yol alıyor. Önüne aldığı her değeri ve değerliyi acımadan kül ediyor...
Hele ki evlatlarımız bu yangının en masum mağdurları.
Ancak; ayağımıza çarpanla, öteki/berikiyle öyle meşgulüz ki, içine hapsolduğumuz dar görüşlerimiz yüzünden, ne bu yangını ne de yaktıklarını göremiyoruz. Külleri savrulsa da yüzümüze gözümüze, gafletle silip, bu da neyin nesidir? Diyemiyoruz.
Evlatlarımız; ateşe koşan pervaneler gibi... Artık birilerine sataşmak olarak kabul edilse bile ciddi adımlar atmak zorundayız.
Sorgulamak-araştırmak-gerekirse Yaratana itaat etmek adına yaratılana isyan en doğal hakkımızdır...
Tabi; güzel bir üslûp, vakarla süslenmiş bir adab, adalet ve haktan şaşmayan sağlam bilgi ile hareket edip, tatmin olmak için değil, var olan aksaklığı tamir için gayret edeceğimiz bir de metodumuz olmalı...
Ancak bu şekilde kuşanıp var olan yangına göğsümüzü siper ederek dur diyebiliriz tüm hayâsız akınlara/akımlara...
Yoksa başımızı kuma gömüp, duymamak, görmemek, söylememek bir zaman sonra yanan ciğerimizin/ciğerparemizin kokusunu alıp eyvahlar etmemize sebep olacaktır.
Allah (c.c) aşkına!
Resulü Ekrem (s.a.v) hatırına!
Artık şu yangını görelim...
Evlat yetiştirmenin karın doyurmak, temiz giydirmek, iyi okullarda okutmak, cebine bol harçlık doldurmak, her istediğini önüne sermek olmadığını ne zaman kabul edeceğiz?
Söz konusu evlatlarımız olunca; arkadaşına, öğretmenine, okuluna usulünce müdahale hakkımızın her zaman olduğu gerçeğini kabul etmekte neden bu kadar zorlanıyoruz?
İtikadına ve fıtratına zarar verecek her türlü girişimi def edecek cesaretimiz de yoksa eğer; hem anneliğimizi hem babalığımızı sorgulayalım. Hem de hiç vakit kaybetmeden...
Bu ülkede kutsallarımızı ayaklar altına alırcasına; Kur’an ayetlerinin necis dillerde terennüm(!) bulduğu, içkinin-fuhşun zirveye çıktığı rock konserlerine sesimiz çıkmıyorsa, elbette birileri cinsiyet eşitliği projelerini önümüze sunacaktır...
Bu ülkede; Arakanlı kardeşlerimize her türlü zulüm ve işkenceyi reva gören Budistler halâ şirin gösterilip, namazlı, niyazlı, tesettürlü ve imanlı insanlar halâ Hint dizilerine ekmek peynire eder gibi rağbet ediyorsa, elbette birileri Hinduizm’in vazgeçilmez ritüeli yogayı ilkokullara bile sokma cesareti gösterecektir...
Bir yandan İslam Kültürünün edebiyatını yapıp, bir yandan evlatlarımızı ‘ecnebi' kültürüne kurbanlık koyun gibi teslim ediyorsak, var olan yangını körüklüyoruz demektir...
Aynı zamanda bu;
Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemi ehlimize müstahak kılıyoruz da demektir...
Mutfaklarımızda var olan yangını görüp, iki liraya patatesin-soğanın satıldığı satış noktalarını gündem ettiğimiz kadar, var olan hayâsızlık yangınını görüp gündem etmiyorsak, bizlere yazıklar olsun...
Rabbimiz; gaflet, rehavet, sefahat ve dalaletten bizleri ve yavrularımızı beri kılsın...
Önce kendi nefsimize sonra kardeşlerimize buradan çağrımız olsun;
Anneler babalar dikkat! Yangın var!
FARKINDA MIYIZ?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.