Menderes YILDIRIM
Anneler Günü & Kadın
Anneler Günü; ABD’de 1908 yılında yitirdiği annesinin acısını unutamayan Jarwis’in komşularına rica ederek beraberce andıkları bir gündür. Zamanla, geniş çevrelerce de kabul gören bu gün, ABD kongresi tarafından 1914 yılı itibariyle özel gün olarak kararlaştırılmıştır. Yani bu gün, yerli olmadığı gibi millî de değildir. Kültürümüzde ise “Asiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Aişe ve özellikle de Peygamber (a) mektebinde yetişmiş Hz. Fatıma, Rabia (Sultan)…” -Allah hepsinden razı olsun- gibi annelerimize ait özel gün ve yaşamlar idrak edilmeye değer bulunmuş, kutsanmıştır. Bizler bu yazımızda, ırk, inanç ve coğrafya saplantısına girmeden, dünya coğrafyasındaki kadını ve bu kadınların şahsında da anne kavramına değineceğiz. Çünkü; ‘annelik’ kavramı, tek başına bir müessesedir. Özel, müstesna, la-yüs’el, dokunulmazlığı olan, nazik bir kutsaldır.
Kadın, Batı’da hak ettiği yerde midir? Kesinlikle hayır. Orada, bir kere annelik müessesesi kalmamış, aile denen kurum temelden sarsılmıştır. Kapitalizm, kadını bir meta haline getirerek evin sıcak ortamından çıkarıp sokağın çekişmeli ortamına büsbütün terk etmiş hatta oralara itmiştir. Kadının nezaket, zarafet gibi tüm latiflik ve inceliği, dışarının ve emperyalist piyasanın çıkarlarına kurban edilmiştir. Böylece, kişiliğini sokakta arayan kadın hırçınlaşmış, asî ve bireyselleşmiş, böylelikle de nesil emniyetinin temeli olan aşk kutsalını, tescilli markada değil, parekende sokaktan temin etmeye yeltenmiştir. Nihayetinde de ‘son pişmanlıkla uyanan’ emperyalist dünyanın kadını hep yıkım ve hazin bir sonla uyanmıştır. Çünkü kapitalizm; yarar sağlamayan her ürünü imha ettiği gibi kadını da yardıma en muhtaç anında sosyal çevresinden soyutlamış ve “yaşayan ölüler diyarı” (düşkün evleri)’na terk etmiştir. Sormak lazım; boks yapan, çeşitli müsabakalarda koşturulan, bir metaın pazarlanmasında değer biçilen reklam kadını, mutlu bir anne olabilir mi? Bu kadının doğurup büyütebileceği sağlıklı bir nesil düşünülebilir mi? Böylesi anneler, kendisi ve yuvası için değil, olsa olsa başkaları için yaşayan yarım bir anne olabilir.
Şurasını açıkça ifade edelim; dinimizde kadın ve erkek ayrı sınıflar değil, aynı hayatı tamamlayan bir bütünün tamamlayıcı cüzleridir. Rabbimiz, erkek ve kadından her birini diğerinin mutluluğunun vesilesi kılmıştır. Şurası da bir gerçektir ki bizler, ‘erkek egemen’ bir toplumda yaşıyoruz. İslam ülkelerinde –sözün ona- din/şeriat adına kadının şahsına karşı yapılan olumsuzluklar hakikaten hayli fazladır. Örneğin kimi ülkelerde hala oy kullanamayan kadınlar; araba sürmelerine müsaade edilmeyen, ehliyet alma hakkı verilmeyen; çarşı-pazara çok kısıtlı şartlarda çıkabilen hatta hiç çıkamayan kadın kitlesi mevcuttur. Dediklerimizin tümü, şu veya bu Müslüman ülkede, hem de yasaların güvencesiyle uygulanmaktadır.
Dinimiz İslam; değişik vesilelerle bizde, aile içi veya dışında işlenen kadın cinayetlerinin hiçbirini tasvip etmemekte, aksine tel’in etmektedir. Toplum olarak; Allah’ın Kitabı’nda ve Resulullah’ (a)’ın sünnetinde anlamını bulan rol model kadını, bizler yeterince de oluşturamadık veya –belki de erkek egemen toplumumuzda- oluşturmak istemedik. Ancak bilinmelidir ki; Hz Musa’yı Firavn’un zulmünden kurtaran, annesinin zor zamanda aldığı tedbir ve tevekkülüdür. Babasız doğan İsa(a) destanını –hem de İsrailoğullarına- anlatan Hz. Meryem’dir. Hatice annemiz, ilk vahiy ile sarsılan Hz. Peygamber (a)’in teselli edicisi olmuştur. Günümüzde her çilekeş mücahit, muvahhit ve mustaz’afın mağduriyet ve masumiyetini anlatan yine annelerimiz, onların ahları ve pak gözyaşları olmuştur. Mısır’da idamların kararlarını lanetleyen yürekli anneler; demokrasi(!?), Batı ve yerli işbirlikçilerinin bitiş ve iflaslarını dünyaya ilan etmişlerdir.
Toplumun yarısını oluşturun asıl mimarları olan annelerimiz İslam toplumunda asıl yerini ve asli görevini mutlaka bulmalıdır. Bu durum. İslam toplumunun sosyal, siyasî ekonomik ve kültürel kalkınması için acildir. Geçmiş anneler gününü de vesilesi ederek şu Emr-i ilahî’yi mutlaka uygulamalıyız “Ve Rabb’in, … anaya, babaya iyilik etmenizi emretmiştir; onlardan biri yahut her ikisi, yanında yaşlanırlarsa onlara ÜF bile deme, azarlama ve onlara güzel ve iyi söz söyle.” (İsra: 23). Kültürümüzdeki annelik söylemine baktığımızda; ”ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan(?) ağlar; Bağdat gibi diyar ana gibi yar olmaz; kenarına bak bezi, anasına bak al kızı...” gibi söylemleri pekâlâ görmekteyiz. Geçmişte cahiliye ve şirkin, günümüzde de bunların varisleri olan Batı’nın bitirdiği kadın/anneyi, İslam diriltmiş ve diriltecektir.
Kadının erkeği, erkeğin de kadını Hakk üzere anladığı ve böylece de –rol model anlamında- örnek İslamî kişilik, aile, toplum ve nihayet barışı bulmuş bir dünya temennisiyle. Derunî dua ve selam ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.