Sadık YILDIZ
Arifin Verâsı
Yakaza menzilini atlayan ve tövbe, İnâbe, muhasebe, murakabe, zikir, fikir ve riyazet merhalelerini geçen bir arif, mutlak suretle verâ ehli biridir. Kesinlikle bu atladığı ve başarıyla tamamladığı merhaleler esnasında verâya ihtiyaç duymuştur. Öyleyse verâyı neden bu aşamada dile getiriyoruz?
Konunun anlaşılması için öncelikle takva ve verâ arasındaki farklılıkları bilmemiz lazım. Takvada kötülüklerden sakınma ve kendini bütün kirlere karşı muhafaza etme durumu var. Ama takvanın iki yönü vardır. Selbi yönü kötülüklerden ve günahlardan sakınmadır. İspat yönünde ise iyilikleri yapmak için çabalama vardır. Muttaki mutlaka sakınabilme gücüne sahip olabilmeli, kötülüklerden uzak durmalı, iyilik yapmada karşılaşılan zorluklara karşı güçlü olmalı ve sakınarak engelleri bertaraf etmelidir. Ama verâda ise kaymalara karşı kendini korumadır.
Verâ kirlere karşı dikkatli olma ve murakıp olmadır. Lakin bulaşan kirler çeşitli düzeylerde çeşitli tanımlarda olurlar. Bazı kirler tıpkı büyük günahlar gibi ve apaçık kaymalar şeklinde olup bütün fertlerin bunlardan sakınması gerekiyor.
Bu yolun yolcusu ve Likaullah mesirinde gidenlerin daha da hassas olması ve daha dikkatli bir gözle meseleye bakması icap eder.
Bazı büyükler güzel bir benzetme yapmışlar; hırsız boş eve girmez. İmanı olmayanın çalınacak bir şeyi yok ki şeytan peşine düşsün. Şeytan iman ve yüce değerlerin hırsızıdır. Biri Allah yolunda ilerler ve O'na yakınlaşma mücadelesi verirse değer yargıları yavaş yavaş yücelir ve artar. Bu durumda şeytan da bütün elemanlarını seferber edip elinden geldiğince onları yok etmeye çalışır. Bu yüzden de bu merhalede takvaya daha çok ihtiyaç duyulur. Bu takvanın sadece selbi yönü olan kötülüklerden alıkoyma özelliği yok. İcbar yönü olan insanın iyi bir amel yapma girişim ve arzusunda da ortaya çıkıyor. Tembellik, nefsin arzu ve istekleri, toplumun adetleri ve buna benzer meseleler bu istek ve girişime engel olur. Burada takvanın icbar yönü devreye girer ve bu amelleri, engellere rağmen yerine getirir.
Öyleyse salik, bu iki tür takva olmadan yola koyulamaz. Verâ ile takva arasındaki fark burada ortaya çıkar. Verâ bir tür sakınmadır. Yani şüphe içeren ve yol veren her şeye karşı temkinli olma durumudur.
Dindar ve ibadet ehli her insan, apaçık günahlardan sakınır. Bu olması gereken bir durum olduğu gibi çok da ehemmiyet arz etmiyor. Tabii olan şey budur ve inanan her mümin, bu denli açık ve net olan şeylerden sakınır. Ama bu yolun yolcusu şüpheli olan şeylerden de sakınmalı ve onlara karşı tedbir almalıdır.
Şüpheli şeyler hem akide ve inançta, hem ahkâm ve ibadette hem de ahlakta vardır. İrfan yolunun yolcusu bir şeyden emin olmadan ona el atmaz ve yüz vermez. Hele zan üzere verilen hükümler birçok sorunun ortaya çıkmasına sebep olur ve bu sorunlar salîk için kemal yolculuğunda bir engeldir. Bu yüzden bazı inançlar ve düşünceler seyr'ü sülûk ehli için tehlikeli ve yoldan çıkarıcıdır. Bu merhalede verâ; ilmi olmayan görüşleri beyan etmede sakınma ve bir düşüncenin kabul ya da reddi için dikkatli olmadır.
Verânın gereksinimi olan şüpheli şeylere karşı duraksama bazı amelleri yapmada da temkinli olmayı gerektirir. Rahat bir şekilde her amele teşebbüs etmemeli ve her şeyden uzak durulmamalıdır. Aynı şekilde ahlaki ölçülerde de verâ parametrelerine uymak icap eder. Örneğin normal bir fert için “ben” demek olağan bir durumken, marifet ehli bir salîk sadece Hazreti Hak Teâlâ'nın varlığının ehemmiyet arz ettiğini göz önüne alarak bunu bağışlanmaz bir günah olarak görür.
Ariflerde verâ; şeriat, tarikat ve hakikatin bütün merhalelerinde vardır. Onlardaki verâ diğer insanlardaki verâ gibi değildir.
Allah Teâlâ İslam Peygamberine şöyle sesleniyor:
“Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terk et.” (Müdessir-4,5)
Peygamber Efendimiz (s.a.a)'in elbiselerini temiz tutması ve kötü şeylerden uzak durması O'nun yüce makamının gereksinimlerindendir.
Bakara Suresi 187. Ayette şöyle buyuruyor:
“Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar.”
Bu ayette geçen ve kastedilen takva ve verâ normal bir takva değildir. Zira sınırdan içeri girmek ve sınırı ihlal etmek kabul edilir bir durum değildir. Ama bu ayette sınırlara yaklaşılmamasının gerekliliğinden bahsediliyor. Yani burada daha çok dikkat etmek ve daha çok temkinli olmak vardır.
Arif zihnini dağıtacak her türlü bağdan kendini kurtarması lazım. Öyleyse aklı bulandıran şeylerden sakınma en değerli verâdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.