Aşkın mabedinde ruhumu dua’ya adadım

Aşkın mabedinde ruhumu dua’ya adadım

Erva güller açılınca goncadan dava bahçesinde; en efsunkâr nağmeler dökülür ağızlardan, hamd isimli.

Erva güller açılınca goncadan dava bahçesinde; en efsunkâr nağmeler dökülür ağızlardan, hamd isimli.

Salât ve selam yelpazeleriyle serinletince gökleri Muhammedi kullar; alır alnından hararetini cihan çölünün.

İsyanlar volkanında, günah lavları püskürüp yakınca etrafını; rahmet ikliminden, tevbe bulutları en nadim gözyaşlarıyla akar, söndürür alevleri. Yaratıldığı günden beri günah, davetiyesidir en nazdar tevbelerin.

Yakarış mabedinde Sevgili’nin divanına durunca Aşk Dervişleri; altın yaldızlı, ibrişim dokuma, ebha kaftanlar giyinirler takva rengiyle.

Bela ve musibet tufanı kopunca ubudiyet şehrinde; en kudsi terennümler, kıyametler durduran İsrafil nefesiyle duaya dönüşür agâh dudaklarda.

Mevsimlik sevdaların aklarıyla yaralı gönüller, Sonsuz Aşk’a çevirince yüzlerini; ay yüzlü yıldızlar buseler kondurur gül yanaklara… Ve hicran dolu zamanlara elveda der Abid… Deste deste vuslat, cennet kokulu meleklerin ellerinden sunulur gurbet kervanına…

Gurbet Kervanını sol cenahtan kuşatınca İblis sürüsü; dua kuşanmış ordular zafer marşlarıyla fetheder meydanları sağ cenahtan.

Kâh ezeli bir musiki olur kulaklarda dua; kâh harfsiz kelimeler olur, sessizce akar gözlerden.

Kâh en depreşik ruhları mest eden bir ninnidir dua; kâh yaralı yüreklerden kalemlere akan kan… Ve en ala sahifelerde, bu kalemle nakşedilir dualara, insanlık destanı…

Arzı arşa bağlayan Zincir–i Ekber’dir dua. Ruhun Aksa telinden bu zincire bağlanınca bahtiyarlar; tüm kölelik zincirlerinden azad olurlar ilelebet. Esaret ilişemez duaya adanmış efendi ruhlara, bir daha. Ve sonra kopmaz, sarsılmaz bu zincirle uruç eder Refik–i Ala’ya, dileyen her mü’min…

Bela Denizine, Umud Güneşi’nin yakamozu düşer; her duanın tan yerinde…

An gelir Suzan firaklar kebap eder ciğerleri… An gelir, belalar girdabına ruh, teslim–i can eder… An gelir, bıçak kemiğe dayanır; onulmaz yaralar, bedeni viran eder. Ve an gelir ki umut, Kaf Dağı’nın ardında, Zümrüd-ü Anka olur…

O an ki beden harap… Yürek harap… Hane harap… Zaman harap… Dünya harap… Ve ukba harap olunca; tüm ufukları kaplayan bir umudun güneşine gözlerini açar mazlum, bir dua sabahında. Bir batında tam yedi umut güneşi, yedi kıtaya doğar en kutsal merasimlerle.

Çatlamış dudaklar, nasırlı ellerle uzatınca dua tepsisini semaya, gümüş sürahilerle ab–ı hayat sunulur susamış canlara…

Neye susadığını bilince mestaneler; kana kana sevda badeler yudumlarlar ölümsüz zamanlar aşarak.

Mehdi, duaya ezan okuyunca mağrib ve maşrık arasında; Mesih, son duayı etmek için iner göklerden. Dua savaşçıları, yedi elmas kılıçla, yedi başlı ejderhayı yere seriverir… Ve Deccal böğürerek yerlere yığılıverir… Ve bir dua şehrayini, öbek öbek dizilmiş panayırın üzerine, tüm gaybi cümbüşüyle yankılanır, ezelden ebede…

İnsanlık dua için yaratıldığını anlayınca; tüm ayetler, “Duanız olmasa Rabbim ne diye size ehemmiyet versin” şah kelamını haykırır ehemmiyetli gönüllere…

Ehemmiyete ehemmiyet verenler, en mühim zamanları, en ulvi dualara adayınca; en çorak topraklar Ecmel gülistana döner eşref saatlerinde…

Bir kıyamet arifesinde, duayı efsaneleştiren mukaddes İslam serverlerinin öğretilerine uyanınca gözler; sayısız sıratlar aşarlar bir anda, dua önderlerinin avuçlarında…

Sıddık Ebubekir (ra), en kerametli kasideyi duaya adayınca; maveradan şifa akar hasta gönüllere…

Duaya bir sınır keşfedemez Ali (ra)… Ağzını açmaz duadan başkasına… Hutbesi dua, şiiri dua, nesri dua, vaazı dua, ağlaması dua ve gülmesi dua kesilince velayet Babasının; Levh–i Mahfuz hazinesinden keramet denizinin esrarını nakşeder Celcelutiye muskasına…

İstiğrak kartalı Ebayezid–i Bestami, dua burağına binince; velayet makamlarında mesafeler kalkıverir… Uzak yakına eşit oluverir…

Mevlana, mısra mısra duaya dönerken; kitaplar şahı Mesneviyi yollar asırlar ötesine…

Dua, itaat ve ibadetin ta kendisidir Gavs–ı Azam meşrebinde…

Zikrin ve Kur’an’ın özüdür dua, Risale Mektebinde…

Şeriati en devrimci makaleleri duaya adarken; Kutub, işaretli yolun adını dua koyuverir gölgesinde yürürken Kur’an’ın.

Ve saf saf dizilmiş Kur’an dergâhının tüm bilgeleri, hece hece dua telif ederler, okurlar asırlara…

Fatih Muhammed, bir şecaat sabahında dua pınarından üç avuç yudumlayınca; aşılmaz Bizans surları rükû eder ihtişam ordusunun önünde… Gemiler, denizleri terk eder, karalarda koşuşturur… Ve bir çağ kapanır, bir çağ açılır Fatihler Piri Akşemseddin’in ellerinde…

İslam destanının dua menşeli, dua bezeli kaç milyon sahifesi var, bilinmezse de; tüm altın sayfalar dua rabıtalıdır kuşku edilmez.

“Eğer dua olmasaydı, duaların Efendisi Muhammed Mustafa Aleyhisselatu vesselam olmazdı” diyor okuduğumuz kitaplar.

Nebiler silsilesi, dua kitabını baştan sona hatmeyleyince; kâinatın Rabbi, kâinatın Gülü’nü (sav) gönderir zamana ve zemine…

Ey Varlık Sultanı Aleyhisselatu vesselam! Nebiler ayet ayet Sen’i indirdiler Rablerinden, kavimlerine… Musa (as) Sen’i sorup duruyordu Tur Dağı’nda Rahman’dan… İsa (as) en son Sen’i anıp yükseldi semalara… Hızır (as) Sen’in himmetinle ve Sen’i anlatmak için seyahat eder durur zaman ve mekânlarda… Ve Sana kavuşmak hasreti ve ümidiyle namazlarda duaya durur gözü yaşlı, yaralı ümmetin…

Sen, zaman ve mekân ötesinden, zaman ve mekân âlemine gönderilmiş en kudsi duasın. Sen, bize ‘Dua’yı getirdin. Dualar, Sen’i bize getirir mi şimdi?

Kalkmamacasına kapanırsa âlem, huşu dolu secdelere; bir daha yollar mı Sen’i Mucib Rabbimiz?

Karanlığından usandığımız bu asrın bitiminde, bir kuşluk vakti, bad–ı saba, gül kokunla eser mi üzerimize en azından?

Sen gelmesen bile, Sana adanmış tüm duaların hatırına amber kokunu yollar mısın şefaat bekleyen mahzun hanelerimize Efendim (sav)!

Hücre hücre tüm zerrelerimizle, dua ikliminin, gülşeni baharının esintilerini teneffüse meftun kaldığımız bu zemheri küfür kışında anladık ey Muğis Rabbimiz;

Dua, Sen’in kudret eline tutunmak demektir.

Dua, Sana giden yol demektir.

Dua, insanlığımıza uyanmak demektir.

Dua, fenafillah kapısı demektir.

Dua, var olmanın sırrı demektir…

Bugün zulüm mahzenlerinden Muhammed Aleyhisselatu vesselam ümmetine yaktığımız ağıtlar, arş–ı a’laya yükselttiğimiz arzuhalimizdir; hüzün ve şekva renkli olsa da kabul buyur ey Dua’nın Rabbi!..

Boynumuz bükülmüş, benzimiz sararmışsa bugün, Sana ettiğimiz tazarru ve niyazın makbuliyetinden emin olmayışımızdandır Ey Niyazın Rabbi!..

Karanlığı dağıtan, zulümleri bitiren, cehaleti yok eden, evleri şenlendiren, çocukları güldüren, hastaya şifa veren, cihanı mamur eden, aleme ışık saçan, umutları yeşerten; sevda yüklü, naz edalı, ihlas tütsülü, Muhammed Aleyhisselatu vesselam kokulu bir dua öğret bize Ya Rabb!..

İnzar Dergisi

İslam Kur'an Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.