Mehmet ŞENLİK
Avrupa'dan İzlenimler 2
Avrupa gezilerimiz, devam ediyor. Geçen Cuma günü Hamburg’a gitmiştik, oradaki hemşerilerle, kardeşlerle görüşüp bol bol hasret giderdik. Maşallah oradakilerin çoğu Bingöllü ve Elazığlı oldukları için fazla bir yabancılık veya gurbet hissedilmiyor. Tabi ki, Mele Abdulkadir ile Mele Muhammed Emin’in varlığı onlar için ayrı bir moral kaynağı.
Bir sonraki gün Leipzig’e gittik. Oradaki kardeşlerin daha heyecanlı ve meraklı bir şekilde bizi beklediklerini gördük. Özellikle bizim Yunus hocanın babası Hacı Felemez, Mele Muhammed, Hacı İsmail ve Ali Şahin gibi kardeşler ve abilerin sıcak ilgi ve misafirperverliği son derece bizi memnun ve mesrur etti. Oradaki kardeşlerin bir az daha sıcak ilgiye ihtiyaç duyduklarını gördük; ancak bizim onlara ayıracağımız zaman sınırlı olduğu için fazla faydalı olamadık.
Leipzig şehrinde gezdiğimizde Doğu Almanya ile Batı Almanya arasında farklı bir kültür ve medeniyetin izlerini bariz bir şekilde görüldüğüne şahit olduk. İnsanlarının fiziki yapı ve renkleri aynı görünüyor olsa da kültür ve hayata bakış açıları tamamen farklıdır. Doğu Almanya insanının gayesi sadece midesini doldurma ve zevkini tatmin emek iken, Batı Almanya’da ise, karınca misali çalışma, kazanma hırsı ve rekabet hâkimdir. Bu da komünizmin insan ruhu ve kültür anlayışı üzerinde ne kadar olumsuz etki yarattığının açık bir belgesidir. Buralarda hayat çok sönük, koca mimari binalar bomboş, sokaklar sakin ve insanların çoğu işsizdi.
Batı’da ise, hayat canlı, sokaklar cıvıl cıvıl, sanayi, devrim yapmış, insanlar yeme içme ihtiyaçlarını dahi ayakta gideriyor, fabrika bacaları memleketimizin cami minarelerini andırıyor. Ancak bunlar da maneviyat yönünden geri kalmışlar. Ya kilise tarafından hurafelere dalıp yozlaştırılmış ya da kilisenin dayattığı bu yozlaşma karşısında ateizme saplanmıştır.
Bizdeki minare sıklığında kilise binalarını ve mimari saatli kulelerini göreceksiniz. Ancak içleri bomboş, duvarları is kaplamıştır. Maneviyatlarının geri kalmışlığı, mabetlerinin kir kokan içlerinden ve isli duvarlarından bellidir.
Elbette Müslümanlara ait mescitler, dernekler ve kültür merkezleri de vardır. Ama bunlar bir nevi yeraltı hayatını yaşıyor. Mescitlerin minaresi olmadığı gibi ezan sesi de dışarı gitmeyecek kısıklıkta okunmaktadır. Ama bu haliyle de olsa gurbetçi Müslümanlar, buraları bir buluşma ve kaynaşma merkezleri ve bir huzur kaynağı görüyorlar.
Gezdiğim bütün Avrupa ülkelerinde hayatlarının monoton olduğuna şahit olduk. Maddi alanda zirve yapmış, ama maneviyatta büyük bir boşlukta muallak durmaktadır. Madde insana hâkim, insan ise, maddeye kul olmaktadır. Bir köpek değeri insan değerinden çok daha üstündür. Köpeklerinin hayat sigortası ve özel maması bile var.
İnsanlar insan sevgisini unutmuş, insanı ihmal etmiş de sahibini rab tanıyan köpeği evlat yerine koymuştur. Evlat yerine köpek edinmişler. Kimi insanların iki köpeği vardır. İkiz çocukların elinden tutarcasına iki eliyle yularından tutarak sağından solundan yürüttüğü köpekleriyle konuşan çok insan gördüm. Çocuğa vermesi ve harcanması gereken sevgiyi köpeklere harcamaktadır.
Hâsılı Avrupa’daki köpekler çok şanslı. Hatta bizdeki insanlardan çok daha fazla haklara sahiptirler. Her gün av avlanırcasına onlarca insan dağda katledilirken Avrupa’da köpekler mutlu hayat yaşamakta ve keyif sürdürmektedirler. Oysaki yaratıkların en hayırlısı insandır. Allah insanı eşrefi mahlûkat olarak yaratmış ve bütün eşyayı insana hizmet için yaratmıştır. İşte insan insanlığını yitirdiği zaman medeniyet de böylesine köpekleşir.
Geçen Pazar günü fuarın son günü idi. Doğruhaber Gazetesi Yazarları ve Dua Yayıncılık Yazarları olarak kimimiz yurda döndük, kimimiz de ziyaret turlarına devam ediyoruz. Sanırım aylarca burada kalsak da yine ne biz kardeşlerimize doyarız ne de onlar bizden… Ama istesek de istemesek de her vuslattan sonra bir firak vardır. Daha güzel günlerde ve daha kalıcı bir vuslat dileğiyle Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.