Mehmet Güven ÖZER
Aydın Tamaç'ın şahsında bütün Yusufilere
Allah'ın dini olan İslam; aziz, bu dine mensup olan Müslümanlar da izzetlidir. Buna kısaca “Zillet bizden uzaktır” deniliyor. Sizler bu izzeti üzerinizde taşımaya layık olduğunuzdan dolayı, payesine zindan düşen azizlersiniz. Bu sözleri onurlu olan sizleri onore etmek için değil, bir hakikate vurgu yapmak için yazıyorum.
Söyleyeceklerimi hadsizlik saymazsanız, yaşanan süreç ile ilgili söylenecek üç beş kelam vardır elbet. İşlediği cürümlerden dolayı Saddam, Sisi veya Beşşar ile kıyaslanabilecek düzeyde bir zalim olan Apo ve örgütü olan PKK ile birebir çatışmaya girmek, her mustaz'afın karı değildi. (Kur'an-ı Kerim'deki mustaz'af kelimesine karşılık gelen anlamlara binaen)
Ancak iş başa düşmüştü. Aziz İslam'ı korumak için gökten melekler veya Afganistan'dan mücahidler gelmeyecekti. Bu görevin ifası, zilletin kendilerinden uzak olduğu Müslümanların izzetlice duruşuna bağlıydı. Yapılanların hepsi bu izzetli duruşun gereğiydi. Kelleler koltuklara alınmıştı. Çünkü Hendeği aşacak müşrikler ne yapacaklardıysa, sınırlar aşıldığında PKK'nin yapacağı oydu.
Tarihte her zaman ve mekânda, İslam'ın izzetini korumak ile ilgili Müslümanlardan bazı kesimlere iş düşmüş ve vazifeler ifa edilegelmiştir. Sizlere düşün pay ise, coğrafyamızda sınırı aşmaya çalışan, haddini bilmeyenlere karşı, aziz İslam'ı savunmaktı.Bunun Çeçenistan'da Ruslara, Filistin'de Yahudilere, Mısır'da Sisi'ye, Suriye'de Beşşar'a, velhasıl dünyanın herhangi bir yerinde, halklarına zulmeden, onları yerlerinden eden müstekbirlere karşı verilen savaştan bir farkı yoktu. Belki tek farkı; saldıran, katleden, zulmeden tarafın kendini mazlum göstermeye çalışmasıydı. Ama yalancının mumu yatsıya kadar misali, bu gün pek çok icraatları, ihanetleri ayan beyan ortaya çıkıyor.
Sonra tarihin kaydettiği, daha önceki kavimlerin başına da gelen, vahşi işkencelerin yapıldığı 28 Şubat süreci yaşandı. Bundan nasiplenenlerin yaşadıkları hala gün yüzüne çıkarılmış değil. Çünkü işkencehanelerden geçenler o kadar izzetli ki yaşadıklarını anlatmayı bir zül kabul ediyorlar. Oysa yaşanan olayları yazma işine “tarih” deniyor. Tarihin kayıt altına alınması da önemli bir görevdir. Sadece bunun için dahi olsa, yaşananların anlatılması ve kaleme alınması, bu şekilde tarihe bir not düşülmesi kesinlikle elzemdir.
Muhabbetle karışık sitemlere elbette hakkınız var. Ancak davaların şehid, gazi ve yusufiler nispetince mukavvim oldukları da bir hakikat. Aramızdaki bu mukavvimlik farkına binaen, sizlere yusufilik makamı, bizlere ise klavye düştü. Bizlerin her gün zindan kapılarına gelip, sıraya dizildikten sonra, pazularınızdan öpmesi gerekir. Bunun aynen bu şekilde bilinmesi gerekiyor.
Varlığınızla bizlere neler verdiğinizi bir bilseniz, ne kadar güçlü olduğunuzu daha iyi anlarsınız. Sizler o kadar güçlünüz ki, konvansiyonel güçlerine rağmen sizleri hala zindanda tutmak istiyorlar. 28 Şubat bir fırtınaydı ve bu süreçte mazlum bir grubun oluşması normaldi. Çünkü 28 Şubatçıların esas görevi buydu. Yani birilerini bulup buluşturma ve içeriye atma.
Ancak aradan geçen 18 yıla rağmen hala orada bulunmanız, şimdi iktidarda bulunanlar için bir vebaldir. Geçen haftalarda vebal üzerine bir yazı yazıp, üzerimdeki vebali atmaya çalışmıştım. Çünkü bilenler bilir, herkes üzerinde taşıdığı yük kadar vebal altındadır. Yaşanan bunca insani dramlara rağmen, hala vicdanlarda bir sarsıntı olmuyorsa, buna ancak ve ancak vebal kelimesinin ağırlığını bilmemek denir.
Şimdi buradan ahkâm kesip, haddim olmadan sizlere; Ve'l-asr, sabır ve sebat gibi ukelalıklar yapmak istemiyorum. Ancak çocuklarımızı sizlerin yaşadıkları ile uyuttuğumuzu, sofralarımıza otururken boğazlarımızın düğümlendiğini, bazen haberlerde izlerken tahammül sınırlarından dolayı kanal değiştirmek zorunda kaldığımızı, büyüdüğünü göremediğiniz çocuklarınızdan sebeple yüzlerimizi ve avuçlarımızı Rabbe yönelttiğimizi, götürülmediğiniz taziyelerinize kardeşlerinizin gittiğini ama yine de aziz hatıranızın uğruna yaptıklarımızın çok küçük kaldığını bilmenizi istiyoruz.
Yaptıklarımızın yetersizliği, ancak duygularımızın ifadesinde kelimelerin kifayetsizliğinden dolayı özürlerimizi kabul edilmesi dileği ile arz ederiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.