Abdullah ASLAN
“Bak bir daha olmasın!” terennümler Akil adamlar Çözüm’ler Cinayetler
İslam, insanlık, barış, huzur ve özgürlük düşmanı güruhların, İslam’ın şiarlarından Kurban Bayramı’nı kana bulamalarının üzerinden daha birkaç gün geçmişken yeni cinayetler, yeni suikastlar meydana geldi. Hiçbir şey olmamış gibi saldırgan güruhun başının bir cilaya tabi tutulması Müslüman Kürt halkı başta olmak üzere bütün insanlığa ve Müslüman halklara hakarettir, alaydır, zulümdür.
Oysaki şuan barış güvercini diye cilalamaya çalıştığınız kişinin altından çıkıyor bütün bu olup bitenler. Her seferinde “saldırın” talimatı verenin, “durun” deyince de barıştan yana gibi muamele görmesinin faturası çok ağır oluyor maalesef. Katliamdan sonra bir araya gelen Akillerin belki de röportaj yarışı için gündemlerinin başköşesine Öcalan’ı koymaları bu güzellemenin ayrıca bir parçası.
Dört bir tarafta Şehid Yasin Börü’den söz edenlerin, Şehid Yasin için bir taziye mesajı yayınlamamaları, katilleri lanetlememeleri, çözümden çok çözülmeyi andırıyor. Ortalığı savaş alanına çevirenlere aynı muamelenin devam ettiğinin/edeceğinin göstergesi. HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Abdurrahman Cens’in “Ne akiller imiş ama! 11 saat süren akiller toplantısında akillerin aklına Yasin’i katledenleri kınama ve ailesini arama gelmedi” sözleri tepkinin olması gereken yönde gelişmediğinin kanıtı.
Bu vahşetten sonra Akillerin ilk işi, HÜDA PAR’a saldırmak suretiyle çözümün temeline dinamit koyan PKK/HDP’yi mahkûm etmenin yanında soluğu HÜDA PAR’da alarak çözüm süreci adına yaşanan vahşete karşı olduklarını resmetmeleri olmalıydı.
Gencecik bedenleri çok vahşi yöntemlerle katledecek kadar ileri giden, barış ve çözüm süreci yalanıyla bütün saldırganlık ve vahşetlerine izin verilen bu insanlık düşmanlarının sadece iki gün içerisinde gerçekleştirdikleri talan, hırsızlık ve katliam öyle hemen hesabı kapatılacak boyutta bir dava değildir. Bütün olup bitenlerle ilgili bir özrü bile fazla gören hatta olup bitenlerle ilgili “birkaç çerçevenin kırılması” gibi bir değerlendirmeyle pişkinlik arz edenlerin bir hesabının olması lazım. Bunu mahkûm etmeyen herkes en az onlar kadar bu meselede sorumluluk sahibidir. Şehid Turan ve arkadaşlarının vahşice katledilmelerini gören herkesin tepki göstermesi, şu ana kadar yanlış yolda olanların da tepki göstermeleri yanında bir de özür borçlarının olduğu şüphesizdir.
Öcalan’dan aldıkları emirlerle Müslümanları Bölge’den temizleme girişimde bulunanlar, tam bir pervasızlık içerisinde sokağa çıkma yasağını ilan eder duruma geldi. Her seferinde “Bak bu sefer oldu ama bir daha olmasın” avutmalarının arkasına gizlenenlerin hem halka hem Allah’a verecekleri cevapları yoktur, olamaz. Suç işleyenin, yaptıkları yanında kar kalmamalı. Yoksa bu başkasını, suça teşvik etmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Ekranlarda halkı savunacaklarını taahhüt eden yetkili organların hala Yasin Börü’nün, Hasan Gökgöz’ün, Hüseyin Dakak’ın, Turan Yavaş’ın, Riyad ve Cumali Güneş’in, Cengiz Tiryaki’nin, Mehmet Latif Şener’in ve diğer mazlum maktullerin faillerinin yakalandığına dair bir açıklamada bulunmayışları tezat bir durum değil de nedir? Faillerin, elde edilen bilgi ve bulgular muvacehesinde yakalanmaları ve bir nebzede olsa kamuoyunun vicdanın rahatlatılması gerekmektedir.
Ubeydullah Durna’nın şehadeti üzerinden yıllar geçti. Durna’yı vuran kurşunun, üzerinden bir yıl geçmesine rağmen balistiğe gönderilmediği ortaya çıkmıştı.
Bir de şu çözüm meselesi… Çözümü bir de Yasin’in anne-basından, Turan’ın eşi ve çocuklarından sorun. Çözüm sakızıyla halkı savunmasız bırakmak nasıl doğru olabilir? Çözüm ve barış herkes için olmalı, yoksa bunun hesabı sorulmalı. Aileler vakarları gereği nefret dilinden kendilerini uzak tutabilirler ancak bu onların haklarının yerde bırakılması anlamına gelmemelidir. Hesabı sorulmayan her bir vandalizmin tekrar olunacağı neredeyse yüzde yüz. Bu vandalların sağda solda “etrafı yakıp yıkmanın karşılığı belki sıkılan sudan biraz ıslanmak veya atılan gazdan biraz gözlerin yanmasıdır” söylemleri takıla(nmaya)n tavrın ne kadar cesaretlendirdiğinin göstergesi.
Kobani’ye açılmayan koridoru bahane ederek insanları katledenlerin, koridor açıldıktan sonraki tavrını merak ediyorum. Koridorun her ne kadar peşmergeler için açıldığı söyleniyorsa, bunun özellikle orayı savunmak için “can yakan” PKK için olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Başta S.Demirtaş ve etrafındakilere “Şimdi siz önden buyurun!” demek gerekmez mi? “Koridor, koridor” diye tutturdunuz. “Buyurun, Amerikan sizin için oraya silah da yağdırıyor, daha ne bekliyorsunuz!” demek canı yanan bu halkın hakkı değil mi?
Ama gitmezler, gidemezler çünkü gaye Kobani veya Kobani halkı değildir; amaçları Kobani bahanesiyle Müslüman halkı katletmekti ve sözüm ona bir temizlik hareketi gerçekleştirmekti. Ama Allah’ın takdiri başka tecelli etti. Gerçek niyetleri herkese ayan beyan oldu. Kurban eti dağıtan gençlerin linçi insanlık düşmanları için bir kâbus oldu. Ama daha bitmedi. Müslüman halka reva görülen bunca zulmün ahı daha çıkmadı. Cami, medrese, Kur’an kursu ve sivil toplum kuruluşlarının binalarını yakmak bir hak arama olarak görülüyorsa kusura bakmayın halk buna geçit vermeyecek ve bu zihniyette olanları mahkûm edecektir.
Son olarak, Diyarbakır’da şehid edilen kardeşlerimizden sonra Bingöl/Karlıova’da şehid edilen Fethi Yalçın’a, Van’da katledilen M.Latif Şener’e ve daha önce Bingöl’de yapılan saldırı sonucu yaralanıp hastanede tedavi görürken Hakk’a yürüyen Cengiz Tiryaki jkardeşimize de Allah’tan rahmet aile ve dava arkadaşlarına sabırlar dilerim. Şehadetlerini tebrik ediyorum, mekânları cennet olsun inşaAllah!
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.