Bakan Çelik'ten gündem değerlendirmesi

Bakan Çelik'ten gündem değerlendirmesi

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Kılıçdaroğlu'nun "Güneydoğu seçmeni iki kritere bakar; ya dile bakar, ya dine bakar, buna göre oy verir" açıklaması ve Devlet ile PKK arasındaki şiddet sorununun çözüm sürecine yönelik değerlendirmelerde bulundu.

HABER MRK - Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in çözüm sürecinde yaşanan son gelişmeler ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Güneydoğu seçmeni iki kritere bakar; ya dile bakar, ya dine bakar, buna göre oy verir" açıklaması ve CHP'nin 90'ıncı yaşında yayımladığı Parti Meclisi Sonuç Bildirgesine ilişkin değerlendirmelerinden kesitler şöyle:

 

Çözüm sürecine ilke meselesi olarak bakanlar hiçbir şekilde terörün devam etmesini seçenek olarak Türkiye'nin önüne koymazlar

Türkiye'nin terörden arındırılması, akan kanun durması şeklinde çok yüksek bir irade var, bugüne kadar da başarıyla geldi. Ama birileri bundan sonra bile, akan kan bu kadar ay durduktan sonra bile, hala terörü ve kan akmasını bir seçenek olarak Türkiye'nin önüne koymak istiyorsa, bunlar zaten hiçbir zaman çözüm sürecinin bir parçası olmamışlardır. Çözüm sürecine bir taktik mesele olarak bakmışlardır diye düşünürüz.
Çözüm sürecine hakikaten bir ilke meselesi olarak bakanlar, gerçek bir politika, hakiki bir politika olarak bakanlar, bunu bir taktik mesele olarak görmeyenler zaten hiçbir şekilde terörün devam etmesini ya da kanın akmaya devam etmesini bir seçenek olarak Türkiye'nin önüne koymazlar. Eğer bunu koymaya çalışıyorlarsa, bu hiçbir şekilde muhatap kabul edilmez ve bu zaten Türkiye'nin önünde bir seçenek olarak ortaya koyulduğu andan itibaren de mesele çözüm sürecinin dışında bir şekilde konumlandırılır.

 

Örgüt Türkiye'nin demokratikleşme iradesini kendi ajandasına göre biçimlendirmeye çalışıyorsa çözüm sürecinin bir parçası olmamış demektir

Şimdi deniyor ki, bazı sözler yerine getirilmedi. Mesele çok açıktır. Türkiye'de demokratikleşme çözüm süreciyle başlamamıştır, zaten öteden beri devam eden bir süreçtir. Ama Türkiye'nin demokratikleşmesi, Türkiye'nin yönetim standartlarının ya da demokratik standartlarının yükseltilmesi örgütün taktik davranışlarına ya da örgütün ajandasına göre ayarlanacak, ona göre konumlandırılacak bir konu değildir. Demokratikleşme meselesi zaten sürmektedir. Eğer örgüt Türkiye'nin demokratikleşme iradesini kendi taktik meselelerine ve kendi ajandasına göre biçimlendirmeye çalışıyorsa, zaten çözüm sürecinin bir parçası olmamış demektir. Burada çözüm sürecine karşı ikiyüzlü bir tutumun tam tersine ilk fırsatta bu süreci sabote etmeye dönük fırsat kollama şeklinde bir tutumun ortaya çıktığı şeklinde değerlendirilir.

 

Ama ben yine de bu saatten sonra çözüm sürecine karşı halkın bu kadar büyük bir desteği varken kimsenin eski yöntemlere, eski taktiklere başvuracağı şeklinde bir değerlendirme içerisinde olmak istemem. Türkiye, artık önüne bakmaktadır. Eğer birileri bölgedeki kaosu, bölgede ortaya çıkan kaosu, yani komşu ülkelerdeki kaosu değerlendirmek için başka arayışların içerisine giriyorsa, bu da yanlış hesap olur, çıkmaz sokak olur. Herkesin Türkiye'deki yürüyen süreci daha da kuvvetlendirme konusunda tutum alması gerekir.

 

Türkiye'nin altın çağını geçmişin statükosunda değil gelecekte aramak CHP için başlı başına devrim olur

Tabii seçmenin bir Parti Genel Başkanı tarafından bu şekilde indirgenmesi, bir Genel Başkanın kendi vatandaşını tanıma konusunda ne kadar geride kaldığını gösterir.

 

Cumhuriyet Halk Partisi'nin 90'ıncı kuruluş yıldönümü vesilesiyle yayınlanan bildirinin içerik düzeyi -90 yıl geçtikten sonra bu mu olmalıydı?- diye bence çok tartışılacaktır. Fakat orada bazı hususların altını çizmek gerekir, tek tek 33 maddeyi değerlendirmeye gerek yok.
Ama orada bir iddiada bulunuluyor maddelerin bir tanesinde. "Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'ye sosyal demokrat değerleri getirmiştir" deniliyor. Mesela bunu tartışmak gerekir, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'ye hangi sosyal demokrat değeri getirmiştir? Yoksa Avrupalı sosyal demokrat değerlere karşı bir politika mı izlemiştir?
Bir diğer husus; işte ordu siyasetin iç işine karışmasın, Türkiye'nin iç işine karışmasın, ama siyaset de ordunun iç işlerine karışmasın gibisinden bir ifade var o maddelerin içerisinde. Siyasetin ordunun iç işlerine karışması gibi bir maddeyi Cumhuriyet Halk Partisi ilk defa olarak tarihte üretmiş oluyor. Hala demokratik devletlerde asker-sivil ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda ne kadar demokratik zihniyetten uzakta bir yerde olduklarını gösteriyor. Hala askeri bürokrasiyi demokratik sistem içerisinde özerk bir alan olarak gördüklerini, yasama, yürütme, yargının dışında başka bir kuvvet olarak gördüklerini ifade etmiş oluyorlar. Yakın zamana kadar zaten darbe yapmayan orduyu kâğıttan kaplan olarak ifadelendirmişti bir yetkilileri. Bugün gözüküyor ki hala Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin demokratik prensipler içerisinde, demokratik düzen içerisinde asli görevini yapmasının demokrasinin kurallarına, kurumlarına bağlı olarak görevini sürdürmesinin rahatsızlığını yaşıyor, başka beklentiler içerisinde olduğunu ifade ediyor.

 

Fakat bir madde var, o madde enteresan bir madde. O konuda eğer Cumhuriyet Halk Partisi kendisi gerçekten bu söylediği maddenin gereğini yerine getirirse Türkiye'ye büyük hizmet etmiş olur.

 

O da şu: Türkiye'nin altın çağını geçmişte aramayalım, gelecekte arayalım diyor. Türkiye'nin sürekli olarak altın çağını geçmişin statükosunda arayan Cumhuriyet Halk Partisi için artık bunu geçmişte aramak değil gelecekte aramak hakikaten yapılabilirse başlı başına devrim olur. (İLKHA)

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.