Selahaddin YILDIRIM
Barış Ama Nasıl?
Kemalist rejim, halkla sorunlu bir rejimdir. Sorun, bu rejimin kimliğinde. Ayrımcı, ırkçı, asimilasyoncu, İslam düşmanı bir kimlik... Kurulduğu günden beri insani hak ve özgürlükleri tanımadığı gibi, bunu talep eden kesimleri de acımasızca yok etme yolunu seçti. İslam’a düşmanlığı kendisi için varlık sebebi gören bu rejim, tarihinin en acımasız zulmünü de tartışmasız İslam’a ve Müslümanlara yaptı.
Muhalif olanlar, farklı düşünenler hain ve düşman ilan edildi, acımasızca üzerlerine gidildi ve yok edildiler. Müslüman halkın İslami değerleri aleyhine yürürlüğe konan politikalar, halkı cahil bırakma, İslam’ı unutturma, köhne batı medeniyetinin çürük değerlerini sahteci, kopyacı ve zorba bir tarz ile dayatma istikametinde gerçekleşti. Çıkarılan inkilap yasaları ile Müslüman halk her türlü dini haklarından mahrum bırakıldı. İslami değerlere en küçük bir ilgi bile suç kabul edildi, şiddetle cezalandırıldı.
Camiler ahır olarak kullanıldı. Ezan yasaklandı, Kuran okuyan ve okutanlar takibe alındı. Dinini öğrenmek için bir araya gelen kişiler yakalanıp hapse kondu ve fişlendi.
İskilipli Atıf Hoca, daha Cumhuriyet kurulmadan önce yazdığı bir risaleden dolayı derdest edilip idam edildi. Dersim ve Zilan’da acımasızca katliamlar yapıldı. Binlerce masum katledildi. İdama mahkûm edilen Seyit Rıza darağacına çıkarılmadan önce daha da acı çeksin diye, gözlerinin önünde oğlu asıldı. Muhalefet cephesinin en güçlü coğrafyası Kürdistan’da kıyam eden Şeyh Said ve arkadaşları, İstiklal Mahkemeleri’nce idam edildi. Şeyh’in nereye gömüldüğü ise halen bilinmiyor. Üstad Bediüzzaman, ölünceye kadar hapis, sürgün ve takibatlardan kurtulamadı. Ölümünden sonra konduğu kabrinde bile rahat bırakılmadı. Kabri açıldı ve bilinmeyen bir yere nakledildi. Şu saate kadar nerede medfun olduğu da henüz bilinmiyor.
Mezardaki na’şı bile gasp edip gizleyen, millete envai türlü işkenceler tattırmış ve halen bunlardan vazgeçtiğine dair bir yaklaşım sergilemeyen bir rejimin barıştan söz etmesi, doğruyu söylemek gerekirse bana pek inandırıcı gelmiyor. Çünkü eğer bu rejim işlediği zulümlerden pişmanlık duyup tövbekâr olduysa bunun belirtilerini görmemiz lazımdı. Oysa ortada böyle bir pişmanlık eseri göremiyoruz. Tövbenin kabul şartlarından biri de, kul hakkı ihlallerinde hak sahiplerine hakkını iade etmek ve helallik dilemektir. Bu rejim, işlediği hiçbir cinayeti ve zulmünden dolayı hak sahipleri ile helalleşmedi, özür de dilemedi.
Halkıyla tek bir beyaz sayfası bulunmayan bu rejim kiminle, niçin ve nasıl barış yapacak diye sormaya hakkımız yok mu?
Doğurduğu ikizi PKK ile anlaşınca bütün her şey tamamlanmış mı olacak? Kürt kimliğini tanıyacak mı sahiden? Peki, ya bütün bir Müslüman halkın dini ve İslami hakları? Bunca zulmünü ve cinayetlerini bir PKK ile anlaşarak mı kapatacak? Barış olacaksa eğer, bu her kesimi kapsamalı değil mi?
Rejim çıkıp şöyle diyebilir mi? “ Ey mazlum halk, seksen küsur yıldan beri inatla dayattığım dogmaların yanlışlığı ortaya çıktı. Bu yolda işlediğim bilumum zulüm ve işkencelerimden dolayı herkesten özür diliyorum. Mağdurların yaralarını sarmak için de maddi ve manevi tazminatlarını ödemeye hazırım.” Halk ile barışmanın, her türlü zulümden vazgeçmenin göstergesi olan bu ifadeler ve tatbikine dair ortada bir şey gözükmüyorken nasıl inanalım barışın geleceğine?
Laik rejim ile laik PKK anlaşırlarsa biz Müslümanlar bir şey kaybetmeyeceğiz, bilakis çok şey kazanacağız. İslam, savaşın değil barışın egemen olduğu ortamlarda daha çok büyümüş ve güçlenmiştir çünkü. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Hem biz, Kürdistan’da her iki tarafın zulmünü yaşamış Müslümanlar olarak barış için her kesten daha çok istekliyiz ve gerçekleşsin diye de içten dualar ediyoruz.
İslam ümmetinin evlatlarını karşı karşıya getirip kanlarını akıtan bir savaşın sürmesine, kandan beslenen karanlık odaklardan başka kim rıza gösterebilir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.