'Barış Atay; biz senin anana bir şey demeyelim, sen de bizimkine dil uzatma!'
Yeni Şafak yazarı: Yazdığının arkasında durmanı beklerdim
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, yeni yılın ilk bebeğini dünyaya getiren Hamdiye Akbalık'ın, eşi ve bebeğinin yanındaki çarşaflı fotoğrafını "Fotoğraftaki anneyi bulunuz" ifadesiyle paylaşan sözde oyuncu Barış Atay'a "Biz senin anana bir şey demeyelim, sen de bizimkine dil uzatma" dedi.
İsmail Kılıçarslan'ın, "Bir faşist: Barış Atay" başlığıyla yayımlanan (3 Ocak 2015) yazısı şöyle:
Bir faşist: Barış Atay
Malumu aliniz olduğu üzere Türkiye medyası, ‘yeni yılda doğan ilk bebek’ haberleri yapmaya bayılır. 2015’in ilk bebeği, İdris ve Hamdiye Akbalık çiftinin bebekleri Meryem Azra olmuş. Eh, medyamız da bu klasik haberi yine yapmış.
Meryem Azra, her bebek gibi, dünyalar tatlısı, şirin bir şey. Beyaz bir zıbın giydirip pembe bir battaniyeye sarmışlar. Allah hayırlı uzun ömürler versin ve ‘maşallah’ diyelim ki nazar uğramasın semtine bu yavrunun.
Tabii, medyamız bu haberi sadece yazılı olarak vermemiş. Haberlerini fotoğrafla da süslemişler. Bu fotoğraflardan biri şöyle: Hastane odasındayız. Meryem, babası İdris’in kucağında... Hasta yatağının üzerinde ise Meryem’in annesi Hamdiye Hanım oturuyor.
Oyuncu olduğunu sonradan öğrendiğim Barış Atay isimli biri sosyal medyada bu fotoğrafı paylaşıp şöyle yazmış: ‘Fotoğraftaki anneyi bulunuz.’
‘E, abi anne o fotoğrafta ya, kör müymüş bu adam?’ diye soracaklara detay vereyim. Efendim, Meryem Azra bebeğin annesi Hamdiye Hanım, çarşaflı. Dolayısıyla bu Barış Atay, ‘fotoğraftaki anneyi bulunuz’ derken kendince şey yapıyor. Neydi o kelime? Şey yahu. İroni işte.
Eh, sosyal medya burası... Tesettür parantezinde Türkiye’deki insanların yarısının, belki de yarısından fazlasının annesine benzeyen bir kadına ‘bu, bu haliyle annelik falan yapamaz’ göndermeli bir hakaret yollarsan insanların eli armut toplayacak değil ya. Onlar da başlıyorlar karşı hakaretlere, küfürlere, tepki ve tehditlere. Tabii bu arada medyamız da durumu fark edip başlıyor haber yapmaya. Kimi ‘ünlü oyuncu yandaş basın tarafından linç ediliyor’ diyor haber başlığında, kimi de ‘ünlü oyuncudan terbiyesizlik’ manşetini uygun görüyor.
Sonra? Sonra Barış Atay, attığı tweeti silip hakkında çıkan haberlere karşı öyle açıklamalar yazıyor ki, insanın ‘yahu Barış yoldaş, keşke o tweeti silmeyeydin de, o açıklamaları da yazmayaydın, sen ne yaptın yahu?’ diyesi geliyor.
Hadi şu açıklamaları okuyalım: ‘Bu tweetten kadına, giyimine, dine hakaret çıkarmak tek kelimeyle manipülasyondur. Önce ‘kadın çalışmamalı’ diyen bakanı eleştirmenizi beklerdim. Din üzerinden manipülasyon yapıp hepimize saldıranlara alıştık da kendine solcu diyenlere hiçbir şey demiyorum artık. Yine de bilmeden kırdığım bütün kadınlardan özür dilerim. Ben kimsenin tercihine asla laf etmedim ama kadını yok sayan, en mutlu gününde bir foto karesinin köşesine iten zihniyete hep hayır diyeceğim.’
Şeyin, neydi aklını sevdiğimin adı, hah, Barış’ın özrü kabahatinden beter gördüğünüz gibi. Zira hepimizi aptal, gerzek, okuduğunu anlamaktan aciz insanlar olarak konumlayıp alayımızın zekâsıyla dalga geçmeye çabalıyor.
Sevgili şey. Rahat ol. Sen çarşaflı bir anneye hakaret ederken, bunu da o kadının ‘yaşam tercihleri’ üzerinden yaparken hepimiz ordaydık. Dolayısıyla dilediğin özrün komik bile olamayacak denli pespaye olduğunun hepimiz farkındayız.
Bak sana bir örnek vereyim. Ben senin annenle bir fotoğrafın üzerinden ‘Barış Atay’ın anasını bulunuz’ yazsam bunun ucunun nereye gideceğini bilir, bu yazdığım şeyin arkasında durabilecek ‘delikanlılığı’ gösterebilirdim. İnsanların yaşam tercihlerine hakaret ettiğinde senden de zekâmıza hakaret etmeni ya da topu bakana atmanı değil, yazdığının arkasında durabilmeni beklerdim.
Gerçi pardon yahu sevgili şey, neydi tutarlılığını sevdiğimin adı, hah, Barış. Senin ve senin gibilerin tutarlı davranmasını beklemek hata... Azıcık tutarlı olabilseniz, sizin bir sürü para kazandığınız dizilerde emekleri sömürülen, üç kuruş paraya saatlerce ve genellikle sigortasız olarak çalıştırılan, yemek için bile sadece 15 dakika izin verilen hakiki emekçilere karşı da ‘sosyalist’ olmanızı umut edebilirdik.
Fakat biliyoruz sevgili şey. Sizin sosyalistliğiniz ya dizi sözleşmesini ya da Cihangir’de içkinin dublesine 30 kaat bayıldığınız cafe-barları görene kadar. Onun için biz senin anana bir şey demeyelim, sen de bizimkine dil uzatma. Olur mu?
Toplumsal barıştan, birlikte yaşamaktan, ifade ve tercih özgürlüğünden söz eden herkesin aslında birbirine ‘yaşam biçimi’ dayattığı bir memlekette yaşamaktan artık sıkılanların bu ve benzeri pespayeliklere karşı seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Sesler yükselmeli ki ‘sahteyi gerçekten’, ‘salağı akıllıdan’, ‘kötüyü iyiden’ ayırabilelim. Solcu, muhafazakâr, İslamcı, Ülkücü... İdeolojisi ne olursa olsun, böyle yapan heriflerin aslında ‘birlikte yaşama’ imkânımızın köküne dinamit döşediğini görelim artık ne olur.
Şimdi bu yazıdan sonra ‘yandaş medya yazarından linç girişimi’ diye başlık atacak medyaya da bir çift sözüm var. Benimkisi linç değil, kendini özgürlükçü zanneden bir faşistin ifşası. Bunu da böylece yazın e mi?
Ne diyordu Lenin: ‘Hafızım, Allah lillah aşkına bırak. Ben bu kenarımın sosyalistlerini iyi bilirim. Halkın çocukları meydanlarda ölür, bunlara da işin ekmeğini yemek kalır.’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.