Başka Örnek Yok
Ağaçların tümü kalem, denizler mürekkep olsa dahi vasfını yapamadığı kutlu insan Merhaba. Güneş doğduğu, ay parıldadığı müddetçe merhaba sana ey gözlerimizin nuru. Ey canımızın cananı.
Kâinatın bütün zerreleri hep birlikte
Merhaba diyerek nida ettiler.
Merhaba Ey Kur’an’ın sırrı Merhaba
Merhaba Ey dertlere derman Merhaba
Merhaba Ey baki olan can Merhaba
Merhaba Ey âşıkların sakisi Merhaba
Merhaba Ey yüce sultan Merhaba
Merhaba Ey irfan kaynağı Merhaba
Merhaba Ey nurlu güneş Merhaba
Merhaba Ey canların canı Merhaba
……….
……….
Ağaçların tümü kalem, denizler mürekkep olsa dahi vasfını yapamadığı kutlu insan Merhaba. Güneş doğduğu, ay parıldadığı müddetçe merhaba sana ey gözlerimizin nuru. Ey canımızın cananı.
Rahmeten lilalemin olduğunu biliyoruz. Adem aleyhisselam ile Havva’nın af sebebi, İbrahim aleyhisselam’ın duası olduğunu da. Örnek, önder insan oluşunu Rabbimiz ayeti ile bize bildirmiştir. Her zaman söyler dile getiririz. Anlatır, uyulmasını isteriz. Lakin unutkan, bir o kadar da aciz olduğumuz için gaflete düşüyoruz. Her nedense unutuyor ve kendimizi bir anda kıyıya vurmuş görüyoruz. Onun için sizi tekrar tekrar tanımak istiyoruz. Ve sizi en iyi tanıyan insandan, o büyük zattan Hz. Ali’den soruyoruz.
Resulullah aleyhisselatu vesselam kimdir? Nasıl yaşar, nasıl konuşurdu? Nasıl muamele eder, insanlarla ilişkisi nasıldı? Kimlere dost kimlere düşmandı? Ne zaman kızar ne zaman sabrederdi? Nelerle ilgilenir, kimlerden yüz çevirirdi? Ve daha nice soruları soruyoruz.
Hz. Ali sizi anlatırken can kulağıyla onu dinliyoruz. Gözlerimizin önünde Sen, yüreğimizde Sen, düşüncelerimizde Sen, zifiri karanlıkta yolumuzu aydınlatan ışık Sen…
Tirmizi, Hz. Ali kerremallahu vecheh’den rivayet ediyor: Resulullah aleyhisselatu vesselam sadece kendisini ilgilendiren konularda konuşurdu. Yüzü devamlı güleçti. Cana yakındı. Yumuşak huyluydu. Sert ve kaba değildi. Bağırmaz, sövmez, kusur aramazdı. Kavgacı değildi. Hoşlanmadığı şeyleri görmezden gelirdi. Ondan bir şey isteyenin ümidi boşa çıkmazdı. Üç şeyden uzaktı: Tartışma, çok konuşma ve kendisini ilgilendirmeyen konular. İnsanları kötülemez, kusurlarını ortaya dökmez, onları ayıplamaz, gizli kusurlarını araştırmaz ve sevap elde etmeyi ümit ettiği konular dışında konuşmazdı. O konuşunca meclisinde bulunanlar başlarında kuş varmışçasına sükûnet içinde onu dinler, o susunca konuşurlardı. Onun yanında tartışmaya girmezlerdi. Birisi onun yanında konuşurken diğerleri o kişi sözünü bitirinceye kadar onu dinlerdi. Arkadaşlarının güldüğü şeye güler, onların garipsediği şeyleri o da garipserdi. Yabancıların konuşma ve sorularındaki kabalığa karşı sabırlı davranırdı. Bu nedenle sahabe, soracakları sorulardan yararlanmak amacıyla Resulullah aleyhisselatu vesselam’ın yanına getirirlerdi. “Bir şey isteyen bir ihtiyaç sahibi gördüğünüz zaman ona istediğini verin” derdi. Kendisine teşekkür edilmesi dışında övülmesine izin vermezdi. Kimsenin sözünü kesmezdi. Ancak konuşan kişi sınırı aşarsa, ya ona o şekilde konuşmamasını söyler, ya da ayağa kalkardı. İnsanlara kendisini sevdirir, onları kendisinden nefret ettirmezdi. Her kavmin ileri gelenlerine iyi davranır ve onları kendi kavimlerinin başına geçirirdi. İnsanlara karşı uyanık ve ihtiyatlıydı. Ama kimseye karşı yüzünü asmazdı. Arkadaşlarını arayıp sorardı. İnsanların ne durumda olduğunu sorar öğrenirdi. İyiliği iyi ile karşılar ve destekler, kötülüğü kötüler ve zayıf düşürürdü. Mutedil davranışlıydı. Tutarsız değildi. İnsanların gaflet ya da sapıklık içine düşmemeleri için devamlı müteyakkızdı. Her duruma karşı hazırlıklıydı. Hakkı korumaktan geri kalmaz, aşırılığa da kaçmazdı. Ona yakın olanlar insanların en iyileriydi. Onun katında insanların en üstünü insanların genel iyiliğini en çok düşünendi. En çok itibar ettiği insanlar, muhtaçlara en çok yardım eden ve destekleyen kişilerdi. Oturduğu yerde Allah’ı anmadan kalkmazdı. Bir meclise geldiği zaman neresi boşsa orada oturur ve başkalarının da böyle yapmasını isterdi. Belirli kişiler için belirli yerler tahsis etmez ve bunun yapılmasını yasaklardı. Meclisindeki herkesle konuşurdu; öyle ki onunla konuşan herkes en çok kendisine değer verdiğini sanırdı. Her isteyene istediğini verir ya da güzel bir sözle geri çevirirdi. Güzel huyu ve ahlakı herkese yetmişti. Herkesin babası gibiydi. Hak söz olunca herkes onun katında eşitti. Onun meclisi ilim, hayâ, sabır ve dürüstlük meclisiydi. Orada yüksek sesle konuşulmaz, kimsenin onuru zedelenmez, kimsenin kusuru yüzüne vurulmazdı. Onun meclisinde herkes eşitti. Üstünlük sadece takva sahiplerinindi. Herkes tevazu içindeydi. O mecliste büyüğe saygı, küçüğe şefkat gösterilirdi. İhtiyaç sahiplerine öncelik verilir, garipler korunurdu.”
Söz bitmiştir, kalemler tükenip mürekkep kurumuştur.
Yapılacak tek şey vardır. Zikredilen vasıfların her birini birer düstur edinip önümüze koymaktır. Ekmek, su gibi muhtaç olduğumuz hususlar olduğunu bilebilmektir. Zamanın keskin kılıç olduğu günümüzde darbe almadan, sağlam adımlarla yürüyebilmek için rehber edinmemiz gereken davranışlar olduğunu anlayabilmektir. Bilelim ki başka yol yok. Örnek alınacak başka insan yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.