Batı Hristiyan olmaktan asla vazgeçmedi/Walter Mignolo
Arjantinli bir dilbilimci ve tarihçi Walter Mignolo ile, Küresel Forum için geldiği İstanbul'da İslam karşıtı söylemin kökenleri ve devamlılığı üzerine konuştuk
Çiğdem Aktı/Dünya Bülteni/Haber Merkezi
Bu yıl 'Adalet' teması ile gerçekleştirilen İstanbul Küresel Forumu'nun en önemli katılımcılarından biri şüphesiz Walter D. Mignolo'ydu.
Arjantinli bir dilbilimci ve tarihçi Mignolo, son 25 yıldır modern/koloni dünya sisteminin oluşumu ve dönüşümü ile Batı Medeniyeti görüşü konusunda çalışıyor.
İslam karşıtı söylemin yeniden ABD'deki metro istasyonlarına asılan ırkçı afişler ve Peygamber Efendimize yönelik hakaret filmi nedeniyle yeniden alevlendiği bu günlerde, "Adil hafıza" başlıklı oturumda konuşma yapmaya hazırlanan Mignolo ile İslamofobi söylemini konuştuk.
Avrupa'daki İslam karşıtı söylemin kökenlerini Müslümanlar'ın Endülüs'ten çıkarılışına götüren, söylemi "seküler ama Hristiyan olmaktan asla vazgeçmemiş batının" devam ettirdiğini belirten Mignolo, ancak bu söylemden ayrışarak mücadele edilebileceğini savunuyor.
İşte Arjantinli dilbilimci Walter Mignolo ile yaptığımız kısa söyleşi:
Çiğdem Aktı: İslamfobi söyleminin nasıl oluşturulduğu ve özellikleri konusunda bize neler söyleyebilirsiniz?
Walter Mignolo: 16. yüzyılda İspanya'da, İslam düşmanı söylemin başlangıcı olarak gördüğüm dönemle ilgili bir araştırma yaptım. Yahudiler ve Müslümanlar'ın İspanya'dan çıkarıldığı, aynı zamanda İspanya'nın Amerika'yı 'keşfettiği ve orada yeni bir dünya inşa etmeye başladığı dönem. Şimdi ABD'deki Latinler ve Hispanikler'in ataları olan Portekiz ve İspanyol kökenliler ile kurulan yeni bir dünya.
Söylemeye çalıştığım, İslamofobi ve Hispano-fobi, Avrupa merkezli söylemin nasıl oluşturulduğuna örnek olabilecek gelişmenin iki yönü. Bu söylem bir "insan" imajı yarattı ve dışarda kalanları ortadan kaldırdı ya da dışladı. Bu, Avrupa'nın bir yandan bir insan figürü, bir 'Humanitas' oluştururken, bir yandan nasıl "Anthropos" imajı inşa ettiğinin de resmini ortaya koyar aynı zamanda. "Anthropos" putperestler, Müslümanlar Hintliler, siyahlar, tüm diğerleridir. Yani İslamofobiya, diğerlerini ayırt ederek Avrupa'nın bir insan ve insanlık anlayışı inşa etmesinin bir sonucudur.
Sorunun ikinci bölümü ise Müslümanlar ve İslam düşmanlığının nasıl Avrupa merkezli söylemde belirli bir figür haline getirildiği ve bu Hıristiyanlar ve Müslümanların geçmiş tarihine vurgu ile alakalı. Nasıl ve neden? 18 ve 19 yüzyılda ne olduğuna bakalım. Müslümanlar İspanya'dan kovuldular. Nereye gittiler? Safevi Sultanlığına, Osmanlı Sultanlığına ve Moğol Sultanlığına. Şans eseri, Avrupa'nın genişlemesinde odak olan üç büyük saltanat.
Hıristiyanlar ve Müslümanlar, her zaman düşman değildi, dosttular. Ama sorun modern sömürge dünyasının imge inşasında, Müslümanların büyük düşman haline getirilmesi. Ve diğer bir düşman da Yahudilerdi. Ama Yahudiler iç düşman idi. 1948'e kadar.
Çiğdem Aktı:Tarihsel olarak İslam karşıtı bir söylem olduğu doğru ama, bugün çok yaygınlaşmış, kabullenilmiş görünüyor. Nasıl bu hale geldi?
Walter Mignolo: Bu iyi bir soru. 18. yüzyılda, Hıristiyanlar, Katolikler ve Protestanlar, arasındaki din savaşında seküler bakış resme girdi.
Hıristiyanlık kaybolmadı, ama Hıristiyanlık Avrupa merkezciliğin yeni formunda, laik Avrupa-merkeziyetçilikte bir tür tampon bölge haline geldi. Neden Hıristiyanlık Budizm, Hinduizm veya Konfüçyünizm ile benzer sorunları yaşamadı? Çünkü Hıristiyanlık ve İslam ve Yahudilik üç kitap dini. Onlar Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kuran üzerinden birbirleriyle bağlantılı. Yani, Yahudiler kontrol edilebilir bir iç düşman haline geldiğinde, Müslümanlar dış düşman olarak kurgulandı. Yahudi problemi İsrail'in kurulması ile çözüldü. Ama Müslümanlar kaldı. Sorun devam etti, ve bu bize laik söylemin asla Hıristiyanlığın kutsal söylemini terk etmediğini gösteriyor. Tıpkı Bush'tan öğrendiğimiz gibi.. Sorunun cevabının bu olduğunu düşünüyorum: Batı gerçekten laik olsaydı hala İslam'ı bir sorun olarak görmek için hiçbir nedeni olmazdı. Batı seküler, ama asla Hıristiyan olmaktan vazgeçmedi.
Çiğdem Aktı: Peki bu söylem ile nasıl başa çıkılmalı, nasıl bir karşı söylem kurulmalı? Ya da böyle bir söylem oluşturmak için bir yol var mı?
Walter Mignolo: Bence zaten oluyor. Bence, bugün olan Malezya veya Endonezya gibi Müslüman ülkelerin 'bağlantısızlaştırma' çabaları. Cevap, Batı tarafından oluşturulan bu düşmanlıkla bir şekilde
bağlantının koparılması. Eğer düşmanlığa düşmanlıkla cevap verilirse oyun devam eder. Batının oyununda kalırsınız.
Çiğdem Aktı: Yani başka bir söylem inşa etmek gerek...
Walter Mignolo: Aynen. Ve ben sadece Müslümanlar'ın değil, başkalarının da ortaya çıkardığı farklı projelerle bunu gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Hayatımızı bu tür bir düşmanlık için harcayamayız, farklı bir dünya inşa etmeliyiz. Ve farklı bir dünya bu tür bir düşmanlık üzerine inşa olamaz. Modernleşmenin problemi şu ki, Batı medeniyeti insanlık tarihinin en yeni uygarlığı. 1500'den önce bir Batı medeniyeti yoktu. Ve bu uygarlık Hıristiyan'dı. Ardından laik. Bu sorun değil. İnsan uygarlığına katkıda bulunabilirler. Sorun, onlar gezegenin geri kalanı "sanki varmış" gibi davranıyor ve öyle inanıyorlar. Bu artık sona eriyor. Bence Batı uygarlığının sonu değil ama Batı egemenliğinin sonu geliyor. Ve biz Batı egemenliği sona erdiğinde, bu düşmanlıktan kurtulabilir, geleceğe bakabilir ve benim "evrensellik" dediğim, diğer insanların çok-merkezli dünya dediği bir tür dünya inşa etmeye başlayabiliriz. Benim görüşüm bu..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.