Menderes YILDIRIM
Bayram gelmiş neyime?
Gördüm: Müslüman ülkeleri, halkına rağmen yöneten liderleri, bunların samimiyetsiz mesajlarını ve perde arkalarını; Ziya Paşa’dan sonra bile ; “Diyar-ı Küfrü gezdim beldeler kaşaneler gördüm/ Dolaştım mülk-i İslamı bütün viraneler gördüm.”
Cezayir, Afganistan, Mısır, Libyalarda “Kurtuluş savaşı(?) sonrası; –Mücahitler(?!) boğuşurken- kurulan Ankara Hükümet’lerinde(!) “harf, kılık-kıyafet, takvim, ölçüler, kültür, dost-düşman..” tanımlarını yeniden belirlemek için harıl harıl çalışan “şer güçler/leş kargalarını” gördüm.
Avrupa’da Noellerin şenlikleri çınlarken; dede ve ninelerimizin kulaklarının da mazideki anıları için çınladığını gördüm! Muhacir nineler, yâd ellerde gözyaşları içinde serâb olmuş hatıralarını “çadırlara” anlatırken kaynayan yüreğimi gördüm.
Öz vatanındaki itibarlının, itibarsız; zenginin, dilenci; namuslu birinin, her saniye dirilip yeniden öldüğünü; başına gelenlerin neden, kimler tarafından geldiğini dahi hala anlayamamış garipler; en kötüsü de “Müslüman’ın dahi “elinden ve dilinden emin olamadığı” mücahitler gördüm! Mücadelesinin, kimlere fayda ve zarar verebileceğini kestiremeyecek basiretler; ülkesi yanarken, eline benzin dışında bir şey alamayan liderler de gördüm. Elinde olan dermanını; Ehl-i Salip’in “Lahey, NATO,AB, BM’sinde” arayan zavallı zevatı her tarafta gördüm.
Kobanê: PKK ve zihniyetinin ölmeyi bile beceremediği, zelil olduğu bir yer olsa da; “Bir kavme olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın!” ilkesi idrak edilmeli; bir halk, bir örgüte kurban edilmemeli/edilemez. IŞİD’in yazı-tura atarak yargılama(!?) yaptığı malum. Aşiretlerin dahi “selfdetermination” (kendisi olma)’yı konuştuğu bir ortamda Kürt halkı şeytanlaştırılmamalı.
“Süleyman Şah Türbesi’ne ”sekiz dakikada yetişiriz; oraya saldıranları pişman ederiz.” söylemleri; haklı ve anlaşılır ancak; “Ümmet tarafından eman verilemeyen, şamar oğlanına çevrilen; ara ara da Dersim, Zilan, Halepçeleri yaşayan” Kürt halkı da ümmetin “eman hesabında” olmalı;
Peygamber(as); “Allah, bu dini muhakkak tamamlayacaktır; ancak siz acele ediyorsunuz. Bir gün gelecek, bir kadın Hîre’den Hadramût’a kadar tek başına yolculuk yapacak da, yolda vahşi hayvanlardan başka hiçbir şeyden endişe etmeyecek” demişti.
Bu gün değil kadın, Ortadoğu’daki herhangi bir askeri birlik dahi kendi coğrafyasında hareket eden her şeyden endişe edemeden dolaşamıyor. Ümmet, mazinin intizarındadır.
Nerdesiniz ey Türkler, Kürtler, Araplar, Farsların feraset sahipleri! Bu günü ve yarınlarımızı; yine mi azınlık olan kötüler inşa edecek?
PKK; artık Kürt halkının tek temsilcisi olmadığını; zaten Kürdistan’ın kültür ve tarihine ecnebi olduğunu kabul etmeli ve attığı her adımda, konuştuğu her sözde sorumluluk bilinci taşımalıdır. Yaptığı sorumsuzca davranışın bedelini bu mazlum halk, her defasında çok pahalı ödemiştir.
Sabıka dosyasında; “boşalan ve yakılan köyler; fail-i meçhuller; gece baskınları; telef edilen ekili alanlar, hayvanlar; Kürdistan’da haksız yere yaftalanan, geleceği karartılan gençlik ve oluşan kayıp bir nesil ve daha niceleri vardır. Artık, mazlum halkı kendi haline bırakması gerektiğini bilmelidir. “Korku imparatorluğu ve terörle” bir yerlere varmanın devri dünyada bitmiştir. Bu halk, korku sınırını aşmış, ayak oyunlarına da artık gelmeyecektir.
Kürt Sorunu; samimiyetsiz tutumlardan dolayı içinden çıkılmaz bir kör kuyuya doğru sürükleniyor. İtiraf etmek lazımdır ki çözüm için hükümetin işi “zor” ama “imkânsız” değildir. Birkaç gün içinde onlarca kişinin karanlık emellere kurban edildiği ortam daha da karışmadan cinayetlerin hesabı acil ve adil sorulmalıdır.
Çözüm Süreci’nde kapsam genişletilmeli, bundan vazgeçilemeyeceğinin altı çizilmeli. Her ne sebeple olursa olsun, süreci savsaklayanların hesabını, artık her şeyin farkında olan halk ve tarih soracaktır.
Bölgenin akıllı ve dürüst siyasete ihtiyacı vardır. Çünkü buradaki her sorunda, uluslararası bir kaç istihbarat örgütlerinin direkt dahli vardır. Bunu anlamak için keramet değil, azıcık basiret kâfi.
Yetkililer, “en iyi niyetli sözlerini” dahi çarpıtmak için pusuda bekleyen anlarca “yatay, dikey, paralel” iç ve dış odakların olduğunu bilerek hatta görerek konuşmalı ve davranmalı. Her sorumsuzluğun bir bedeli vardır.
Çözüm sürecinde, PKK/BDP’nİn tek muhatap alınması ve Mustaz’af toplumun ihmalinin; “millî bütünlük ve Türk-Kürt kardeşliğinin hadimlerinin infazı” anlamına geleceği; terör çevrelerini azdırıp hukuksuzluğa iteceği; İslami kesimin aşağılanmış, bastırılmış duygularının da IŞİD benzeri aşırı yapılanmaları doğuracağı zinhar bilinmelidir.
Akl-ı selimin heves, heyecan ve cehalete galip gelmesi temenni ve deruni dualarımla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.