Bekleyenlerin Kırıklığıydık Hep

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm O’nun pak Rasûlüne olsun.

Özlem duyduğumuz şeylerin başında gelir çocukluğumuz… Belki de çocukken az hata işlerdik diye özleriz çocukluğumuzu. En büyük hatamız, bakkaldan aldığımız yumurtaları eve getirirken kırmaktı. Öyle hassastık ki, mutfaktaki bardağı bile kırsak, vicdan azabından akşama kadar annemizden saklanırdık.

Büyüdük sonra… Kırdığımız şeylerin sayısı azaldı; ama acısı arttı. Artık sert şeyleri değil yumuşacık hatta soyut şeyleri bile kırabilmeyi öğrendik. Birilerinin hayal kırıklığı olduk, birilerinin kalp kırıklığı…

Yapmacık hareketlerimizle, olmadığımız gibi görünmelerimizle birilerinin umudu olduk İslam adına. “İşte Müslüman budur!” dedirttik. Gözlerdeki ışık olduk, kalplerdeki huzur. Artık birileri başını yastığa huzurla koyabiliyordu nasıl olsa biz İslam’ın geleceğindeki önemli bir detayız diye. Bir nebze de olsun rahatlamıştı hüzünlü yürekler. Ama biz onlara gösterdiğimiz gibi biri asla değildik. Yalan dilimizden düşmezdi; ama ortaya çıkınca da bir kılıf uydururduk. İbadetlerimizi başkalarının yanında dört dörtlük ifa ederdik. İmrenirdi herkes bize. Ne var ki gerçek hiç de göründüğü(müz) gibi değildi.

Bizim yüzümüzden ağladı insanlar tenhalarda sessiz sessiz. Sözlerini ifade edecek cümle bulamadılar, bulsalar da anlattıklarını anlayacak kimse yoktu etraflarında. Zira bir acıyı en iyi yaşayan bilirdi. Bu yüzden geceleyin herkes uyuduğunda şikâyet ettiler bizi Rablerine, Rabbimize.

İyi bir yere geleceğiz, mazlumlara umut olacağız diye bekledi hep bekleyenler. İyi bir yere geldik; mazlumlara da kıyısından köşesinden umut olduk. Olmasak olmazdı zaten, bütün prestijimiz yerle bir olurdu. Ama bizi bilen biliyordu artık, bilmeyen de yavaş yavaş öğreniyordu. Eşimizin dostumuzun bile bilmediğini bilenler nasıl olsa ayıplarımızı eş dosttan gizleyen insanlardı. Ne yuvamıza bir zarar gelirdi ne de kariyerimize… Gizlemese ne olur ki? Zaten bir saniye öncesindeki hatamız bile ‘geçmiş’ sayılırdı. Geçmişimizi sorgulamak da kimsenin haddine düşmezdi.

Kendimizin iyi, başkalarının kötü hallerinden bahsettik hep. Başkaları bir yerlere gelmişse hep birileri bir sebepten getirmişti; birinin akrabası diye, formalite icabı, ayağı kaymasın diye vs. Biz geri plandaysak hep vardı bir sebebi. Ha, biz ön plana da çıksak bulunurdu bir hikmet… Hem bizden âlâsı var mıydı?

Herkese verdiğimiz bir umut vardı, herkesten kazandığımız birer kalp yahut biraz maddiyat… Ama her somut adımı kendimiz için attık. Bunun da hikmetinden sual eden olursa, bulurduk diyecek bir şeyler. Yalan bedava(!) nasıl olsa…

Başkalarına kestiğimiz ahkâmı kendimiz için kesmedik. Çünkü başkaları hata işlemeye müsaitti, bizse hatalardan beri idik(!). Başkası kendine dikkat etsindi; bizim gibi güzel insanlar bir avuç parada, bir MB internette boğulmazdı. Boğulduk… Ama ona da her zamanki gibi bir şeyler bulduk. Artık bir zamanlar bizim için gece boyu dua eden, sonrasında geceler boyu bizi Rabbimize şikâyet eden kişilerin hayal kırıklığı bile değildik. Zaten onlar da her ne kadar çevreye farklı lanse etsek de bizim hiçbir şeyimiz değildi. Hâsılı, kimsenin kalp veya hayal kırıklığı olmamızın sonucundan korkmadan hayat devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.