Ben-i Sa'd Obasına Doğan Rahmet ve İlahi Lütuf

Ben-i Sa'd Obasına Doğan Rahmet ve İlahi Lütuf

Gözlerimizin nuru Hz. Muhammed Mustafa (sav)’nın hayatını bir bütün olarak işlemek istediğimizden dolayı, henüz Sevgili Peygamberimiz (sav)’in siretinin başında bulunuyoruz.

Gözlerimizin nuru Hz. Muhammed Mustafa (sav)’nın hayatını bir bütün olarak işlemek istediğimizden dolayı, henüz Sevgili Peygamberimiz (sav)’in siretinin başında bulunuyoruz. Amacımız, insanlığın muhtaç olduğu bir rehberin şahsiyetini, yaşamının tüm boyutlarını ve misyonunu yansıtmaya çalışmaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi kâinatı nurla dolduran bir zatın nurunu kemaliyle yansıtabilecek bir ayineye sahip değiliz; ancak biz de kendi penceremizden onu görebildiğimiz kadarıyla göstermeye ve tanıtmaya çalışacağız inşaallah.

Bizler için ilahi bir lütuf olan o yüce şahsiyetin tüm yaşamı numune-i imtisaldir. Görüleceği gibi O’nun viladetinin öncesi, anı ve sonrası ile güneşinin tulu’ etmesinden sonraki gelişmeler ve meydana gelen harikulade olaylar; O’nun (sav) ilm-i kudret kalemiyle şahsiyetinin delilleridir. Bu münasebetle bu yüce şahsiyetin siretini oluşturan tüm halkalarını öğrenmek ve bu halkalara sıkı sıkıya sarılmak gereklidir.

Bu bölümde Sevgili Peygamberimiz (sav)’in sütanneye verilişi ve bu dönemde oluşan harikulade olayları işlemeye çalışacağız inşallah.

Yetim olarak doğan Sevgili Peygamberimiz (sav)’in daha doğumunun ilk ayından itibaren annesinin müşfik kucağından uzaklaştırılmış olması da şüphesiz ilahi takdirin tecellisidir. Onun en güzel bir suretle yetişmesini dileyen Rabb−i Rahim onu (sav) istikbaldeki misyonuna hazırlıyordu. İşte küçüklüğünün ilk yıllarını oluşturan ilk dört yıllık süreç sütanneye verilmesiyle başlamış oldu.

O dönemde Mekke’de doğan çocukların Mekke havasından ve sosyal yaşamından olumsuz etkilenmelerinden dolayı varlıklı aileler, yeni doğan çocuklarını badiyede yaşayan kabilelere belli bir bedel karşılığında emzirmeleri için verirlerdi. Bunun için bazı kabileler bu emzirme işini ellerinde tutarlardı; ancak Ben-i Sa’d b. Bekirlerin kabilesi en tercih edilen kabileydi. Bunun başlıca sebebi ise o dönemin Arap toplumunda belağat ve güzel konuşmaya fazlaca önem verilmesi ve bu kabilenin de belağat ve fesahatinin güzel oluşuydu. Bu kabilelerin sütannelerine verilen çocuk aynı zamanda fasih ve beliğ güzel bir Arapçayı da öğrenmiş oluyordu.

Sevgili Peygamberimiz (sav)’e sütanneliği yapan, Halime binti Ebu Züey b. Abdullah b. Haris’tir. Bu kadın; soyu, nesebi tanınmış, iffetli bir kadındır. Aynı şekilde kocası; Haris b. Abdul Uzza’da Bekr kabilesinde bilinen ve tanınan bir şahsiyettir.

Sevgili Peygamberimiz (sav)’in bu sütanne ve babadan kardeşleri ise şunlardır: Abdullah b. Haris ile Üneys ve Şeyma binti Haristirler.

Sevgili Peygamberimizin dedesi onu (sav) bir sütanneye vermek için uğraşıp duruyordu. Ancak torununun yetim oluşu ve gelenlerin de varlıklı aileleri tercih etmeleri sebebiyle kimse yetim torununu almak istememişti. Son olarak teklif Halime’ye sunulmuştu. Halime de bütün uğraşlarına rağmen emzirecek bir bebek bulamamıştı. Aslında gecikmiş olmasının sebebi de yine fakirlik olmuştu. Yurtlarını kasıp kavuran kuraklık Halimelerin ailesini de vurmuş ve sefere çıkmış oldukları topal eşekleri ile yaşlı ve zayıf develeri açlıktan yürüyememiş ve onları geride bırakmıştı.

Akibet Halimelerin yüzüne gülmüştü. Sevgili Muhammed (sav)’i görür görmez Halime onu bağrına basmış ve almaya karar vermişti. Sevgili Muhammed (sav) de şimdiye kadar gelen sütannelerinden süt emmemiş ve gelen kadınlar da onu almaktan imtina etmişlerdi ama Halime’nin sütünü emmeye başlayan Sevgili Peygamberimiz (sav) tercihini belirlemiş oluyordu.

Halime, yetim oluşu sebebiyle durumu kocası Haris’le danıştıktan sonra Sevgili Muhammed’i bolluk, bereket ve rahmetiyle birlikte almışlardı.

O, diğer çocuklardan farklıydı. Halime’nin, önceleri emzirmiş olduğu küçük çocuğuna dahi yetmeyen sütü Hz. Resulullah (sav)’ın gelmesinden sonra ikisine yetmiş de artmıştı. Yine Halime Resulullah (sav)’ın sürekli sağ göğsünden süt emdiğini, kardeşinin emdiği sol göğüsten ise hiç emmediğini bildirerek onunla birlikte Beni Sa’d obasının berekete gark olduğunu anlatmıştır.

Sütten kesilmiş olan deve ve keçilerinin memelerinin daha sevgili Muhammed (sav)’i ilk alışlarından itibaren süt ile dolmuş olduğunu, civarın kuraklık sebebiyle kupkuru olmasına rağmen onun gelmesiyle yağmurlar gelmiş, her taraf yemyeşil olmuş, hayvanların karınları doymuş, memeleri sütle dolmuştur.

Gerek Halimelerin aileleri olsun gerek onlarla birlikte yaşamlarını sürdüren Beni Sa’d obasının diğer sakinleri olsun, Sevgili Peygamberimizin gelişiyle birlikte, bolluk ve berekete nail olduklarına kendileri şahit olmuş ve bunu ifade etmişlerdir.

Halime’nin ifadesiyle; (kaynakların bildirdiğine göre) Sevgili Peygamberimiz (sav)’in gelişimi de diğer çocuklardan farklıydı. Daha üç aylık iken ayağa kalkıp ayakta durabiliyor, beş aylık olunca yürüyebiliyor, sekiz aylık iken koşuyor, konuşulanları anlıyor ve düzgün bir şekilde konuşabiliyordu. İki yaşına gelince iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu.

Halime, iki yaşından sonra onu alıp annesine götürürken yolda Sirer Vadisi’nde bir gurup Habeş Hıristiyanlarıyla karşılaştı. Habeş Hıristiyanları, Sevgili Peygamberimiz (sav)’in üzerinde görmüş oldukları işaretler sebebiyle onu Halime’nin elinden almaya yeltenmişler; ancak Allah (cc), kendi korumasıyla onların ellerinden onu kurtarmıştı.

Halime, Sevgili Muhammed (sav)’i iki yıl aradan sonra Mekke’ye getirmişti. Ancak Mekke’de bulunan salgın hastalık sebebiyle onu yeniden Ben-i Sa’d yurduna geri götürmek istedi. Hz. Amine de buna razı oldu ve onu yeniden yurtlarına bolluk ve bereketiyle birlikte geri götürdüler.

Halime Sevgili Muhammed (sav) ile geçen yılların anılarını anlatırken şu önemli olayları haber veriyordu:

Bir panayır döneminde bir ‘Arraf’ın Sevgili Muhammed’i görmesiyle bağırıp çağırdığını ve “Bu çocuğu öldürünüz. Bu peygamberdir; bu, putlarınızı kıracak!” dediğini; ancak onun çağrısıyla toplanan halkın, Arrafın gösterdiği noktada bir çocuğu göremediğini, kendisinin de onu oradan hızla uzaklaştırdığını ifade ediyordu.

Yine benzer bir vukuatla bir yahudi topluluğu sevgili Peygamberimizi daha o yaşlarında iken öldürmeye yeltenmişti. Ama yine Allah onu korumuştu ve onların şerrinden uzaklaştırmıştı.

Sevgili Peygamberimiz (sav) henüz dört yaşında iken sütkardeşiyle kuzuları otlattığı sırada iki ak elbiseli şahıs gelip onu (sav) sırt üstü yatırmış ve kalbini çıkarıp yıkamışlar. Sonra da onu yerine koyup göğsünü kapatmışlar. Bu olaya ‘şakküssadr’ denilmektedir.

Olayın detayını anlatan Resulullah (sav) bu olayı doğruluyordu.

Sevgili Peygamberimiz beş yaşına geldiği sırada Halime onunla ilgili gelişen olayları gördüğünde onun başına bir bela gelmesinden korkarak onu Mekke’ye ailesine teslim etmeye karar verdi. Halime Mekke’nin üst taraflarına gelirken orada bir an Sevgili Muhammed (sav)’i, yalnız bıraktığı bir sırada kaybetti. Onu yoğun bir çırpınışla arayan Halime onu bulamadı. Neticede feryad ve ağıtlarıyla Abdulmuttalib’e varır. Abdulmuttalib durumu öğrendikten sonra çağrısına icabet eden Kureyş topluluğu ile birlikte her tarafı arar ancak onu bulamazlar. Son olarak Abdulmuttalib Ka’beyi tavaf eder ve Allah’tan yardım diler. Gaibten gelen bir sesin onun (sav), Tihame Vadisi’nde olduğunu bildirir. Dedesi de gider onu orada bir ağacın altında bulur. Sonra onunla birlikte Ka’be’yi tavaf eder ve duaya dururlar.

Abdulmuttalib hem Halime ailesine ve hem de fakirlere ikramda bulundu, sadakalar dağıttı.

Böylece Sevgili Peygamberimiz beşinci yaşında iken ailesine dönmüştü. Dolayısıyla küçük yaşlarında her çocuğun muhtaç olduğu aile (anne-baba) şefkati ve terbiyesini o (sav) alamamıştı. O gerçek terbiyecisi olan Allah (cc)’ın terbiyesi ile terbiye edilmişti.

Kaynaklar bize şu hakikati gösterdi ki, o henüz bir aylık bebek iken onu, yetim oluşuna bakmaksızın alan Halime, ailesine ve kabilesine bolluk bereket götürmüştü.

İnancımız şu ki, o Sevgilinin muhabbeti hangi kalbe yerleşmişse o kalb, Beni Sa’d obası gibi bolluk ve berekete gark olmuştur.

Onu (sav) küçükken de büyükken de koruyup himaye eden Allah (cc)’tır. O, yetim ve kimsesiz olmasına rağmen ilahi kudret eliyle yetiştirildi ve her türlü insi ve cinni dessasın şerrinden muhafaza edildi.

Onu (sav) koruyan Allah, onun davasına gönül bağlayıp onun yolunda yürüyen Mü’min kullarını da korumaya muktedirdir. Tarih buna şahittir ki, asırlar boyunca şeytan, tüm dostları ve ordularıyla birlikte hep İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık etmiş ve onları tamamen imhaya çalışmışlardır. Ama dinin gerçek sahibi Allah (cc) bir avuç Mü’minin eliyle, dinini onların şerrinden muhafaza etmiştir.

O en güzel Mevla ve en güzel Nasir’dir.

Hepiniz O’na emanet olunuz.

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.