Mehmet GÖKTAŞ
Bir Açlık Vardır Bir de Açlık Korkusu
Açlık korkusu tarih boyunca açlığın bizzat kendisinden çok daha etkin ola gelmiştir.
Açlığın nasıl bir şey olduğunu onu yaşayanlar bilir. Fakat açlık korkusunu toklar yaşar ve bu kesim her zaman için açlardan kat kat fazla olmuştur.
Bu duyguyu iftar vakti öncesi çoğumuz yaşamışızdır. Sanki doymayacakmışız gibi çarşıda ne varsa eve taşırız sonra azıcık bir miktarla doyuveririz ve yaptığımıza güleriz, aslında utanmamız gerekir.
Sokağa çıkma yasakları sebebiyle toplumda “açlık korkusunu” hepimiz çok daha belirgin bir şekilde izliyoruz.
Şu alış veriş çılgınlığına, yiyecek stoklama yarışına bir bakar mısınız, açlık korkusu insanımızı öylesine bürümüştür ki virüs korkusu vız geliyor.
Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada fotoğraf bu. Ve bu insanların hepsi de toklar, tokluklarını sürdürmek, tokluklarından bir şey kaybetmemek için yapıyorlar bunu.
Elbette her alış veriş yapanı, evlerine bir şeyler götüreni açlık korkusundan yapmakla itham etmiyoruz. Kimin böyle bir korku taşıdığını insan kendisi bilir.
Kur’an buna “libas’ül cu’ – açlık elbisesi” diyor;
“Allah şöyle bir şehri örnek veriyor: Bu şehir güvenlikli, huzurluydu; her yerden oraya bol rızık geliyordu. Derken ahalisi Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük etti, Allah da onlara yapıp ettikleri yüzünden genel bir açlık ve korku felâketini tattırdı.” (Nahl, 112)
Biz şimdi bunu sokağa çıkma yasakları sebebiyle görüyoruz. Fakat dünyayı sarmakta olan kuraklıkla birlikte korkarım bu elbiseyi insanlığın büyük bir kesimi giyecek. Dikkat edin, dünya aç kalacak demiyorum, dünya açlık elbisesi giyecek diyorum.
Unutmayalım, açlık korkusuna kapılanlar, açlık elbisesi giyenler böyle zamanlarda yeryüzünü fesada verirler, canavarlaşırlar, gözleri kendilerinden başka hiç kimseyi görmez, zalimleştikçe zalimleşirler.
Ve bu arada olan yine mazlumlara olur, açlara olur.
Peki, böylesi durumlarda bize düşen nedir? İman eden insanlar aç kalabilirler, ama açlık korkusu çekmezler, açlık elbisesi giymezler. “Ben yarın ne yiyeceğim, çoluğumu çocuğumu nasıl doyuracağım, evlenince nasıl geçineceğim...” düşüncesinde olamaz.
Daha önce de yazmıştım; adam mübarek bir gecede camide yanında yana yakıla dua eden adama kulak veriyor, rızık istiyor, yiyecek içecek istiyor. Koluna dokunmuş, kulağına eğilmiş;
“Enayilik etme, boş yere rızık isteyip durma, O zaten rızkı verecek, kefil olmuş, sen odun kömür istemene bak, ortalık kış kıyamet’ demiş.
Gönül ister ki böylesi zamanlarda yeryüzüne iyiler hakim olsun, vicdan sahiplerinin, cömertlerin ve vefakârların sözü geçsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.