Bir Dostun Ardından
De ki; ‘Ey mülkün (gerçek) sahibi olan Allah’ım!... Her hayır (ancak senin) elindedir. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden de ölüyü çıkarırsın
“De ki; ‘Ey mülkün (gerçek) sahibi olan Allah’ım!... Her hayır (ancak senin) elindedir. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden de ölüyü çıkarırsın!...”(3/26-27)
Dostum!
Ocağın en sert yamacından geçtim
Asırlardan en pahalı zamanı
Nesillerden en yamanını aldım
Karın kırmızıya çaldığı bu karakışta
Avucuma kardelenler ektim
Sonra / Makbul bir dua olsun diye
Bu gece sana / yıldızlara uzandım
İstanbul’da
Efendim
Bigâne bir şehirdesin şimdi
Irâk / Belli ki bî-gâne
Ay parçası camdır aynalarda
Bunu re’sulayn’de
Ta çobanlık yaptığım günlerden bilirim..
İhanet nânkör
İhanet hayat yutan bir hortumdur
‘Bizimdir’ mührü olan sokaklarda
Bunu doğduğumuzdan beri
Sayısızdır görüyoruz
Biraz da bu değil mi
Bizi éle muhtaç eden / ihtiyarlatan…
Sen ‘çember daralıyor’ dediğinden beridir
Gözün uyku tutmuyor
Gözün cennet tütüyor
Yüzün hasret kokuyor
O zamandan beri / yüzüm hicran
Marmara’nın oralarda / İstanbul’da / Beykoz’da
En kasvet-engiz yanından ocağın / Ve
Asrın herhangi bir vaktinde
Tutmuş, ölülere ezan okuyorsun
Efendim / O (cc) dilerse, ölülere de işittirir
Fakat / Habire yetimliğime çağrı alıyorum
Habire yetimliğime çağrı alıyorsun
Beyazın yüzüne / kırmızı çığlıkların
Düştüğü bu karakışta / Ve
Kendi üslubunca bir aşure
Kurşun renginde bir randevuda tadıyorsun
Sonra sen tarihine öykündüğüm
En öksüz yüzümü alıp
Hoyratça kabarmış boğazın
Çılgın dalgalarına çarpıyorsun
Beykoz’da / Konstantiniyye’de
Gomore sırıtan
Şehrin kirli suratına
Sodom’un torunlarına / kendinle beraber
Bir kasırga
Ve tufan kaldırıyorsun
….
Üzerimize Uhud’lar kadar acı
Bir gam düştü o zaman
Üzerimize gözü dem’ analar kadar
Bir yas düştü o zaman
Üzerimize virane virane haneler
İffet timsali bacılar
Ve yadigâr / çocuklar düştü
Sonra / En kirletilmiş kelimeler
En şaklaban adamlar
Apolet omuzlar / Ve
Acımasız bakışlar düştü / Bacasından
Yiğitlik öğrettiğin Ocakla beraber
İkibinde
Bir de / Sen gittikten sonra
Medinetün-Nebiyi sardığı kadar
İkibin açılı bir ifk
Döküm döküm dökülen / Çılgın alevlere yakıt
İbn-i Selul suratlı / Bir nifak düştü
O zaman
(…)
Sonra / kalınan yerden / Zikre devam diye
Tesbih kopardım dalından
Kokusu kendir / Danesi efruz olan
Adı Zakir / Adı Abid / Adı Cahid bir tesbih
Tırnaklarımla kazıdım sonra
Bende kalan bütün anılarını / Hepsini
Beykoz Sırtlarından / Ta Toroslara kadar
Zozanlara / Botanlara kadar
“Ey héviyé mın yé bist sali” dediğin
Yiğitlerle beraber
Onları / sana göndereyim diye
Gözyaşlarımla yıkayıp / kayıtlara geçirdim
Diyarbekir’e / Van’a / Mardin’e / Yani
Yurdumun her bucağına uzandım
Yıldız yıldız / saçına sarındım gecenin
Kendi ellerimle / ve elleri elim olan ellerle
(…)
Artık / geride
Nasibden mahrum / ruhlar kaldı şimdi
İşte ben / En Mahşeri meydanlarda
Saçlarımı çarmıh yapıp
Gözlerimle astım bunları ve küllerini
Ebedi kalmak üzere
Korkunç çukurlara / Ve
Çılgın cehennemlere savurdum…
(…)
Hiç şüphesiz Allah,
Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarandır.
Efendim..
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.