Said Çınar
Bir Garip Mevta: İslam ordusu
Mevta zannetmiştik, oysa bu hafta savunma bakanları düzeyinde üye ülkeler zirvesi bile yapıldı.
“İslam Ordusu”ndan bahsediyoruz!
Takvimler Aralık 2015'i gösterdiğinde Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'dan “İslam Ordusu”nun kurulduğu haberi geliyordu.
İki yıl önce bölgede geçerli siyasal/milli projeksiyonun etkisiyle olsa gerek “Muhafazakar/Ulusal medyamız” bu haberi “Zafer” edasında sunarken aynı zamanda İslam dünyasının hayali olan “Birlik” duygusunu manşetlerinde top gibi çeviriyor, “Ümmet coşkusuna” doping enjekte ediyordu. Hatta hızını alamayan kimi aşırı milli/muhafazakarlarımız, Muhammed bin Selman'ın “2030 projeksiyonunun” ürünü olan bu idealin “Made in Turkish” olduğunu iddia ediyor, böylelikle projenin önemini adeta iki ile çarparak sunuyorlardı.
Oysa;
Gerçekte “İslam Ordusu”nun ilan edildiği dönem, israil ile Suudi krallığı arasında dünyanın değişik başkentlerinde devam eden “Gizli görüşmelerin” bu günlerde aşikar olan gizli anlaşmalarla neticelendiği döneme denk geliyordu.
“İslam Ordusu” kararı; israil aklı, Suudi eylemliliği ve ABD'nin onayladığı “Arap NATO'sunun” kurulma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra oluşuyordu.
“İslam Ordusu”, Suudi'nin bugünlerde trajedilere konu olan Yemen saldırısında çuvallama belirtilerinin baş göstermeye başladığı ilk döneme denk geliyordu.
“İslam Ordusu”, yine israil aklı, ABD onayı ve Suudi eylemliliği ve “Terörle Mücadele” bahanesiyle Irak ve Suriye'ye doğrudan müdahale iradesinin belirdiği dönemde kuruluyordu.
“İslam Ordusu”, ABD'nin Kuzey'den YPG ile, Güney'den Ürdün'deki eğitilmiş milis güç ile Suriye'nin güneyini ele geçirerek Şam-Bağdat ikmal hattını kesme planlarının startını vermek üzere olduğu döneme denk geliyordu.
Hepsinden önemlisi de “İslam Ordusu” projesi dört dörtlük bir Kral Selman ve oğlu, ki o dönemde Savunma Bakanı idi, Muhammed bin Selman'ın projesi olarak ortaya çıkmıştı. Yakın zamanda Suudi'de baş gösteren gelişmeler; ki veliaht prens değişikliği, israil ile yapılan gizli anlaşmaların açığa çıkması, “Terör” ifadesiyle HAMAS ve İhvan gibi hareketlerin kastedilmesi gibi yapısal değişimler göz önüne alındığında aslında “Kurucu unsur” olarak öne çıkan Suudi'nin akıl babası ve onay makamının hangi merkezler olduğunu ortaya koymaya yetmektedir.
Nitekim o dönem savunma bakanı olan Veliahd Prens Muhammed bin Selman, ordunun kuruluşuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapıyordu: "İslam ülkeleri terörle ferdi olarak savaşıyor, bu gücü birleştirerek tüm terör örgütleriyle daha etkili mücadele edeceğimize inanıyoruz"
Her şeye rağmen ordu kuruluşunun ilanında geçerli olan bölgesel koşullar, birçok ülke açısından o gün için belki bazı anlamlar ifade edebiliyordu. Oysa bölgesel alanda Aralık-2015 koşullarının yerinde yellerin estiği günlerden geçiyoruz.
Haliyle o günkü şartlar bağlamında kurulduğu söylenen ve bugüne kadar zaten işlevsizliğiyle bilinen “İslam Ordusu”nun, değişen şartlara bağlı olarak artık bir mevta muamelesi gördüğü gözlerden kaçmaz iken, hafta içerisinde “İslam Ordusu” üyesi ülkelerin Savunma bakanlarının bir araya geldiği toplantıya konu olması, mevtanın kim ya da kimler tarafından ve niçin diriltilmeye çalışıldığını merak konusu haline getirdi.
Kuruluş ilanında Muhammed bin Selman misyon olarak “Terör örgütleriyle savaş” açıklamasında bulunurken, bundan sadece IŞİD'in anlaşılmaması gerektiğini, BÜTÜN TERÖR ÖRGÜTLERİYLE “ama” veya herhangi bir istisnai durum belirtmeksizin amansız bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini vurguluyordu.
Ordunun kuruluşunda ve katılımcıları hususunda zaten o dönemin koşullarına paralel olarak bir gariplik göze çarpıyordu. Mesela Suudi ile ilişkileri iyi olmayan bir çok ülke ordunun kuruluşunda yer almazken; Almanya , ABD, Avustralya, İngiltere, Çin, Fransa, İspanya, İtalya, Kanada ve Yeni Zelanda gibi ülkeler “İslam Ordusu”nun ortakları olarak yer alıyordu.
Daha da önemlisi, “İslam Ordusu”nun “Terörle Mücadele” etme motivasyonuyla kurulmasıydı. Gelinen noktada kurucu ülke olarak Suudi krallığının “Terör” parantezine aldığı ülke ve hareketlere bakılırsa, israil aklının Müslüman ülkeler üzerinde hala bile ne denli etkin bir toparlama gücüne sahip olduğunu gösteriyor.
İran, Suriye ve Hizbullah'ı bir tarafa bırakalım. IŞİD gibi örgütler de artık 2015 koşullarına nazaran koalisyon oluşturma gerekçelerini kaybetmiş durumdadırlar.
Bu durumda;
Suudi krallığı geçen yıl İhvan hareketini “Terör örgütleri” listesine almıştı. Ülke olarak da Katar, Suudiler açısından şu sıralar teröre destek veren ülkeler kategorisindedir.
Yakın zamanda ise listeye HAMAS'ı da ekledi. Hatta bununla da yetinmeyerek israil ile savaşmanın HARAM olduğuna dair “Dini fetvalar” verdirdi. israil ile savaşmanın Suudiler için siyaseten zaten HARAM kılındığını çoktandır biliyoruz.
Kısa süre önce Dünya Müslüman Alimler Birliği ve bazı üyeleri “Terör listesine” alındı.
Dolayısıyla hafta içerisindeki zirvede Türkiye'nin de Milli Savunma Bakanı düzeyinde temsil edildiği ve misyon itibariyle “Teröre” karşı kurulduğu söylenen Suudi sermayeli “İslam Ordusu” hangi terör örgütüne karşı mücadele edecek?
Tanıtım gösterisinde HAMAS'IN terör örgütü olarak gösterildiği ve bunun da israilli askeri uzmanlardan takdir topladığı son toplantıda neler konuşuldu, hangi kararlar alındı, kimler hedef listesinde öncelik sırasına oturtuldu?
Türkiye bölgesel denklemde İran ve Rusya ile iş tutup makas değiştirirken, Katar rakip kulvara saçılmışken, israil'in dost, HAMAS'ın terör örgütü muamelesi gördüğü şu süreçte kim, kime karşı neyin toplantısını yapıyor?
Zaten ölü olarak doğan “İslam Ordusu” namındaki mevtayı kimler, hangi niyetle kabir azabından kurtarıp diriltmeye çalışıyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.