Hasan YILMAZ
Bir ömür örnek olamayanlara beş dakikada örnek olabilme
İslam tarihinde öyle ibret verici olaylar var ki bu davranış boyutu hem psikolojinin izahlarını alt üst etmiş hem de sosyolojik açıdan çok ince mesajlar vermiştir. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisini beş dakikada alt üst eden bu davranış boyutu her açıdan incelenmeli, psikoloji ve sosyoloji derslerinde örnek olarak işlenmeli. Bu davranış boyutunda güvenin nasıl olabileceği, bir liderin beş dakika içerisinde karşısındaki bireyi nasıl etkilediği, sınıf farkının hangi davranış boyutuyla ortadan kalkabileceği, hangi pekiştireçlerin kullanıldığı, moral ve motivasyonun kısa sürede nasıl olabileceğine dair bilgiler var, bu yaşanmışlıkta.
Nedir bu ibretlik yaşanmışlık?
Peygamber Efendimiz, Hayber Kale'lerinden birkaçını muhasara altına almıştı. Bu sırada, önüne davarlarını katmış birinin İslâm Ordusuna doğru geldiği görüldü. Bu adam, Hayber Yahudi'lerinden Amir'in, Yesar adını taşıyan Habeşli bir kölesi idi. Davarlarını güder, dururdu. Hayber Kale'lerinin kuşatıldığı sırada, Yahudi'lerin silahlarına sarıldıklarını görünce, "Ne yapmak istiyorsunuz?" diye sormuştu.
Yahudi'ler, "Şu, kendini, 'Resul' diye ilân eden adamı öldürmek istiyoruz!" cevabını vermişlerdi. "Resul" kelimesini duyan Habeşli Yesar, bir an duraklamış, bu kelimenin âdeta şefkatli bir el gibi kalbini kapladığını hisseder olmuştu. Yesar sadece Yahudi'lerin beyanlarıyla iktifa etmek istemiyor, meseleyi kaynağından öğrenmek istiyordu. İşte, bunun için davarlarını önüne katarak, Hz. Resûlullah'ın huzuruna çıkageldi.
"Sen neler söylüyor ve nelere davet ediyorsun?" diye sordu.
Resûl-i Ekrem, "İslâmiyete davet ediyorum. Allah'tan başka ilâh bulunmadığına ve benim de O'nun Resulü olduğuma şehâdete, Allah'tan başkasına ibâdet etmemeye çağırıyorum." buyurdu.
Yesar, bu sefer, "Peki, ben, dediğin gibi îman eder ve şehâdette bulunursam bana ne var?"
Resûli Ekrem, "Eğer bu îman ve bu şehâdet üzere ölürsen Cennet var." dedi. Bunun üzerine Yesar, hemen orada Müslüman oldu. Resûl -i Ekrem, ona bu iman ve şehâdet üzere ölürse Cennet'e gireceğini söylemişti. Amma Yesar müteredditti. Yaşadığı muhitte insanlar makam ve mevkilerine, zenginlik ve fakirliklerine; güzellik ve çirkinliklerine göre muamele görüyorlardı. Güzel olmayana, hele köleye kimse itibar etmezdi.
Bu sebeple, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Ben Habeşî (siyah tenli), çirkin yüzlü ve fakir bir adamım, bir köleyim! Bu hâlimle Yahudi'lerle çarpışır ve ölürsem yine Cennet'e girer miyim? " Resûli Ekrem'den, Yesar'ı sevince gark eden cevap geldi: "Evet, Cennet'e girersin!" Yesar bu sefer, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Şu davarlar bana emanettir. Şimdi ben onları ne yapayım?" diye sordu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Onları karargâhtan çıkar. Onlara doğru ufak taşlar at ve bağır. Onlar, sahiplerinin yanına dönecektir." diyerek Yesar'a yol gösterdi. Yesar hemen kalktı. Yerden bir avuç kum alıp davarlara doğru savurdu:
"Haydi, artık sahibinize dönünüz!"
Davarlar, sanki biri tarafından güdülüyormuş gibi, topluca gidip sahiplerinin yanına vardılar. İslamiyet'le şereflenen Yesar, artık o andan itibaren Allah yolunda çarpışan bir mücâhid olmuştu. Mücâhid'ler safında, düşman arasına cesurca dalıyordu. Çok geçmeden, kalelerden atılan taşlarla şehid oldu. Böylece, "Bir vakit namaz kılma fırsatını bile bulamadan Cennet'e uçan Müslüman unvanını aldı.”
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.