Nurullah AY
Bir putçu daha putunu dişledi
Şarkı söylemenin sanat, soyunanın sanatçı olduğu bir ülkede oylardaki keyfiyet - kemiyet mukayesesi sürüp gidecektir.
Birkaç yıl önce Aysun Kayacı, farklı konuşma adına ağzını büzdükçe büzmüş, ağzını büzerken aynı oranda büzülmenin beyinde de gerçekleştiğinin farkında olmadan oyunu çoban oyuyla kıyaslama pespayeliğine düşmüştü.
Eeee onu da fark etmek için beyin gerekir. Hem beyin dediysek sakatatçılarda satılandan farklı bir işlevinin olması gerektiğini söylememe gerek var mı?
Sonra aradan zaman geçti.
Tedavülden kalkmış, unutulma ile yok olma sanrıları içindeki Erol Evgin de Aysun Kayacı'dan el almışçasına Türkiye'deki ucuz kahramanlar zincirinin bir halkası olmaya namzet açıklamalarda bulundu.
Ancak Aysun Kayacı'dan farklı olarak zırvalarını temellendirme adına mantıklı izahlarda bulunma çabasına girdi.
Ne diyordu Erol Evgin?
“Okuma yazma bilmeyen ve oy kullanan bir kardeşimizle, ablamızla, annemizle üç üniversite bitirmiş birinin birer oy hakkı olması adaletli mi geliyor size sorarım. Hiç hakça değil. Bana adaletli gelmiyor bu durum. Herkes seçebilmeli tabii. O parmak basan ablamız muhtarını seçsin, biraz daha iyi eğitim alanı belediye başkanını seçsin.”
Evvela bir üniversiteyi bitirmiş, iki üniversiteye aynı anda devam eden biri olarak sormak istiyorum?
Şimdi benim oyumla bir üniversite bitirmiş Erolcuğun oyunun bir olmasına gönlü razı olur mu bu adalet tellalının.
Ziya Paşa'ya ait olan "zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir" veciz sözünü Erol Evgin'in anlaması için günümüz Türkçesine çevirmek gerekir.
“Eşeğe altın semer vursan eşek yine eşektir”
Sözü Erol Evgin'in daha iyi anlayabilmesi için açıklayacaktım ki çağlar öncesinden Nişantaşı, Etiler, Cihangir soytarılarına büyük şair Fuzûlî eskimez dizelerle seslenmiş.
Mey biter saki kalır,
Her renk solar haki kalır,
Diploma insanın cehlini alsa da;
Hamurunda varsa eşeklik, baki kalır…
Her fırsatta vatandaşı ötekileştirme, dahası küçük düşürme çabasındaki bu kompesasyonlar geliştiren psikonevroz hastalığına tutulanlarla ilgili uzman Alfred Adler kısa ve öz açıklamalar yapmış. Adler; hastalığın nedenini özgüven eksikliği, saplantı bozuklukları, kültürel yozlaşma olarak göstermekte, hastanın başarısızlıklarını örtbas etmek ve başkaları üzerinde bir güç kazanmak için bu septomları kullandığını, çok kere depresyonla birlikte beliren aşağılık duygularına bağlamakta ve bunun emeklilikte ve yaşlılıkta daha sık rastlandığını söylemektedir. Yine bu vakalarda, hastanın kendisine saygısını önemli derecede kaybettiğini, toplumsal bakımdan düştüğünü, önemsiz kaldığını hissetmeye başladığını ve böylece paranoid reaksiyonlar geliştirdiğini ifade etmektedir.
Şimdi Alfred Adler'in iddia ettiği belirtileri Erol Evgin üzerinde tek tek deneyelim.
Evvela Erol Evgin, 1947 doğumlu, yani altmış dokuz yaşında. Türkiye yaş ortalamasına göre de yaşlılar kategorisinde. Sonra zamanın şöhret-i kazibeyi baki bir şöhret sanacak kadar gaflet içindeyken bugün de ayağının altındaki tabureden dolayı yükseldiğini fark edemeyecek kadar dalalette ve on dört yıldır hiçbir eser üretemeyecek kadar bir atalet içinde.
Her şeye rağmen söylediği sözle de gündemimizi işgal etmeyi başardı ya gerisi onun için angarya!!
Hastalığı tanımlayan ve anlamlandıran Alfred Adler, hastalığa çözüm önerilerini de sunmuş:
“Dostane ve güler yüz çerçevesinde, içinde bulundukları durumu hoşgörüyle kendilerine anlatarak onları bu durumdan kurtarmamız mümkün, bundan başka çıkar yol yoktur.”
Yani kronik bir vakâ söz konusu.
Güler yüzle, üstelik gülücük resmi koyarak (J) Erol Efendi'ye söylüyorum: “Bak koçum seviye ve oy mukayesesine girersen benim oy kullandığım yerde senin oyun geçersiz olur, zira zekâmın zekâtı bir ömür boyu senin dünya işini görür”
Haydaaa! Bu da nerden çıktı?
Alfred Adler bana reçete sunmadan kendime gelmeliyim.
Hem yaşım bu psikolojik vak'a için çok genç hem de demokrasiye inanıp sıkıştığında helvadan yaptığı putu yiyen cahiliye devri müşrikleri gibi düşünmüyorum.
Sonuçta çok şükür demokrasiye de inanmıyorum.
NASIL BİLİRDİNİZ?
“İyi bilirdik” diyecek değilim, kimse kusura bakmasın!
“Sen bizden daha iyi bilirsin rabbim” demek belki de en doğru yanıt olur İmam'ın sorusuna.
Evvela sünnete savaş açan, sünnet düşmanı bilirdik.
Sonra eşini sekreteriyle aldatacak kadar adi bilirdik.
28 Şubat'ın kahramanı olduğunu da unutmadık.
İcazetini ABD'den aldığını bilmeyenimiz yok.
Yani ABD'yi kıble bilen bir şarlatan, her türlü rezaleti din diye sunan bir kalpazan, insan görünümlü bir Şeytan.
Anlattıklarımdan sonra siz de az buçuk tanıdınız o zaman.
Hem bu söylediklerim, hepimizin bildiklerinin sadece bir kısmı.
Canlı yayında halka galiz küfür savurduğunu, namazın Türkçeleşmesi gerektiği safsatasını, Buhari'ye sıraladıklarını ve daha bilumum herzesini bir kenara koyup “iyi bilirdik” demeyi bekleme imam efendi!
“Nasıl bilirdiniz?” sorusu gereksiz bir soru olmaktan öteye geçmez.
Ölülerin arkasında konuşmak caiz değil diyen dostlar, rahat olun bu yazıyı o ölmeden önce yazdım. Nasıl, iyi düşünmüş müyüm?
Son olarak şahsıma soracak olursanız “iyi bilirdik” ne kelime, bu kiralık şarlatanı Malatya ağzıyla diyeyim “biz çooooh iyi bilirik”
Ama toplumun anladığı cinsten değil.
ONUNCU YIL MARŞI'NA LAF HA!
İsmet İnönü'den hiç hazzetmem.
Onu günahım kadar sevmem desem yalan olur. Zira herkes günahını sever. İnsan, günahını sevmese onun aşkıyla Cehenneme bile razı olur mu?
Dolayısıyla insanın en büyük aşkı, hatta meftunu olduğu yegâne sevgili günahıdır.
Neyse konuyu dağıtmadan İsmet İnönü'nün bir sözünü çok sevdiğimi ve bu söze atıfta bulunmak istediğimi belirtmek isterim.
Ne diyor İsmet İnönü?
“Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.”
Bu sözün altına imza atmayanımızın olmayacağını biliyorum, ancak doksan yıldır namusluların namussuzlar karşısında ezik ve sinik olduğunun da farkındayızdır.
Düşünün İstiklal Marşı gibi muhteşem yazılmış bir marşa karşı sipariş üzeri “Onuncu Yıl Marşı” diye garabet bir şiir yazılır ve bu şiir iki şair tarafından yazıldığı halde güfteden ziyade bestenin ön plana çıktığı sözüm ona bir marş, İstiklal Marşı'na alternatif olarak sunulur, kimsenin gıkı çıkmaz. Ancak İstiklal Marşı'na sahip çıkma adına “Onuncu Yıl Marşı”na mesafeli durulması gerektiğini ifade eden bir milli eğitim müdürüne linç kampanyası yapılmaktadır. İşin garibi, bu linç kampanyasındaki milli eğitim müdürümüzün bu cesaretli çıkışında en yakın arkadaşları tarafından da yalnızlığa terk edilmesidir.
Olaylar bu minvalde gelişince duran bir saatin iki defa doğruyu gösterdiği İsmet'in sözü de bir hakikati ifade etmektedir.
On yılda on milyon genç yarattığına inanan, şapkayı İngilizlerden, medeni hukuku İtalyanlardan, alfabeyi Yunanlılardan, Laikliği de Fransızlardan alan ancak kendi değerlerine Fransız kalan bu güruhun ihanetini dillendirmekten korkanların İsmet İnönü'nün sözünden alacağı fazla bir şey yoktur.
Hatırlanacağı üzere Bolu il milli eğitim müdürü Yusuf Cengiz'in okullarda “Onuncu Yıl Marşı”nı yasakladığı ile ilgili iddialar ortaya atıldı.
Vali Aydın Baruş, İl Milli Eğitim Müdürü Yusuf Cengiz hakkında inceleme başlattıklarını, sonuca göre soruşturma açılıp açılmayacağına karar verileceğini söyledi.
CHP milletvekili Tanju Özcan'ın da aralarında bulunduğu CHP'li bir grup, olayı protesto etmiş ve CHP milletvekili Tanju Özcan tıpkı İstiklal Mahkemelerinin “sanığın idamına, daha sonra yargılamanın devamına” cinayetlerini aratmayacak bir istekte bulunarak Vali'ye "Adamsan bu Milli Eğitim Müdürü'nü görevden alırsın” diyerek yargılamanın olmadığı, bir iki ipsiz sapsızın beyanıyla koca bir ilin eğitimdeki en üst kademesindeki adamı yargılamadan asma ucuzluğuna düştüğünü görmekteyiz.
Vali Aydın Baruş, Milli Eğitim Müdürü Yusuf Cengiz'in 10'uncu Yıl Marşı ile ilgili ifadelerde: "Biz bu iddiaları inceliyoruz. Gerçekten bu ifadeler kullanıldı mı? Bu ifadeler kullanıldıysa, kanunlarımız içerisinde suç niteliği taşıyıp taşımadığını inceleyeceğiz. Bu inceleme sonucunda da yapılması gereken bir işlem varsa yapılacak. Ama siz insanları baştan peşin hükümlü olarak suçlu ilan ederseniz, ilan ettiğiniz suçlulara yönelik birtakım eylemlere girişirseniz, orada devlet düzeni, devlet kuralı kalmaz. Kullanılan söylemler hoş değil. Demokrasi gereği size en ters gelen fikirlere bile tahammül etmek gerekmektedir. İncelemeyi başlattık. Bunun sonucunda soruşturma açılıp açılmayacağına karar verilecek." sözleri hakkaniyet ölçüsünde olmakla beraber bir şiirle ilgili sözlerin kişiyi görevden aldıracak kadar ağır bir suç gerektirmesi mevzuunu gündeme getirdi. Şiirin korunmasının yasalara bağlanması, ancak ve ancak Muz Cumhuriyeti'nde olur ki tam burada Ajdar'ın “Çikita Muz” şiirinin de korunma altına alınmış olduğunun idrakine vardık.
Hem Ajdar'ın Çikita Muz şarkısının sözlerinin “Onuncu Yıl Marşı”ndan geri kalır yanı var mı?
Hem “Çikita Muz” tek kişi tarafından yazılırken “Onuncu Yıl Marşı” iki kişi tarafından üstelik siparişle yazıldı.
Şiirle ilgili yaklaşımlar suç sayılacaksa şairin kalibresi de ceza oranını etkiler mi sizce?
Mesela Necip Fazıl'ın “Kaldırımlar” şiirine söyleyeceğimiz birkaç söz acaba kaç yıldan başlar?
Veya Kemalettin Kamu'nun
"Ne mucize ne efsun/Ne örümcek ne yosun
Kâbe Arab'ın olsun/Bize Çankaya yeter “ şiirinin önünde saygı duruşuna girmezsem vatana ihanet etmiş olur muyum?
Vali Baruş'un CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan'a "Adamsan bu Milli Eğitim Müdürü'nü görevden alırsın” sözlerine karşı, “Bir defa adamlığın ölçütünü koymak sana düşmez. Adam olmak, ettiğin sözün nereye varacağını iyi bilmektir, hukuk önünde hesabını veremeyeceğin sözler söylememektir. Bilmek güzel şeydir, haddini bilmek daha güzel şeydir. Sayın milletvekili ne zaman valileri tayin eden, valileri görevden alan bir mevkiye ulaştı. Herkes işine baksın. Herkes kanunun kendisine verdiği yetkileri kullansın" sözleri hem adamlığın ne menem bir şey olduğunu hem de illetvekiline haddini bildirmesi noktasında alkışlanacak cinsten.
Hele hele “Adam olmak ettiğin sözün nereye varacağını iyi bilmektir, hukuk önünde hesabını veremeyeceğin sözler söylememektir. ‘Şu kadar güne kadar görevden aldın, almadın ben senin hakkında gereğini yapacağım' demiş. Bilmek güzel şeydir, haddini bilmek daha güzel şeydir.” sözleri haddini aşan bir hadsize söylenecek en güzel sözlerdir. Bu sözleri altın harflerle yazmak, bu sözleri sarf ettiği için Vali'yi alkışlamak icap eder.
Tebrikler Sayın Vali'm!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.