Bir Türlü Ülke Masalı
Bir varmış, çok yokmuş evvel zaman içinde, kalbur kanlar içinde, laikler nara savururmuş Müslüman memleket içinde.
Bir varmış, çok yokmuş evvel zaman içinde, kalbur kanlar içinde, laikler nara savururmuş Müslüman memleket içinde.
Zamanın birinde ecdadı dindar kendisi laik olan bir ülke varmış. Bu ülkede mazlum mu mazlum, garip mi garip müslümanlar yaşarmış. Bu müslümanlar hep suçlanır, dışlanır, zindanlara atılırlarmış. Din büyükleri darağacında asılarak şehid edilmiş, en kutsal değerlerine pervasızca saldırılar yapılırmış. Özyurtlarında garip, vatanlarında paryaymışlar.
Bu ülkede her fırsatta mazlum Müslümanlara saldıran, adına kartel denilen bir medya varmış. Bu medya üçe beşe bakmaz. İki de bir irtica hortlatırmış. Bu mazlum Müslümanların kartel medyasından çektiklerini anlatmaya kelimeler yetmezmiş.
İşte tam da bu halde iken ihlaslı bir grup koşmuş imdada. Haberler salınmış dört bir yana, nerede mazlum bir Müslüman varsa duysun. Ecdadı ümmetin hadimi olan bu ülkede Müslümanların da bir medyası olsun, açılsın dinden imandan bahseden bir TV kanalı, yanına da bir kaç gazete ve dergi. Bitsin artık bu eziklik, yetsin artık bu ürkeklik demişler.
Analar, bacılar, taze gelinler kolundan bileziği, kulağından küpeyi, gerdanından beşi bir yerde’yi söküp vermiş. Erler efendiler, yetmişlik dedeler borç harç edip koşmuşlar yardıma. Nasılsa bizim de bir medyamız bir TV kanalımız olacak demişler. Allah için, din için deyip vermişler neleri varsa.
Zamanın birinde ecdadı dindar kendisi laik olan bir ülke varmış. Bu ülkede mazlum mu mazlum, garip mi garip müslümanlar yaşarmış. Bu müslümanlar hep suçlanır, dışlanır, zindanlara atılırlarmış. Din büyükleri darağacında asılarak şehid edilmiş, en kutsal değerlerine pervasızca saldırılar yapılırmış. Özyurtlarında garip, vatanlarında paryaymışlar.
Bu ülkede her fırsatta mazlum Müslümanlara saldıran, adına kartel denilen bir medya varmış. Bu medya üçe beşe bakmaz. İki de bir irtica hortlatırmış. Bu mazlum Müslümanların kartel medyasından çektiklerini anlatmaya kelimeler yetmezmiş.
İşte tam da bu halde iken ihlaslı bir grup koşmuş imdada. Haberler salınmış dört bir yana, nerede mazlum bir Müslüman varsa duysun. Ecdadı ümmetin hadimi olan bu ülkede Müslümanların da bir medyası olsun, açılsın dinden imandan bahseden bir TV kanalı, yanına da bir kaç gazete ve dergi. Bitsin artık bu eziklik, yetsin artık bu ürkeklik demişler.
Analar, bacılar, taze gelinler kolundan bileziği, kulağından küpeyi, gerdanından beşi bir yerde’yi söküp vermiş. Erler efendiler, yetmişlik dedeler borç harç edip koşmuşlar yardıma. Nasılsa bizim de bir medyamız bir TV kanalımız olacak demişler. Allah için, din için deyip vermişler neleri varsa.
Derken açılmış TV kanalı kurulmuş gazete ve dergi. Başlamış TV kanalı sabah Kur’an tilaveti, akşam İslam büyüklerinin örnek hayatları... İşte böylece hatimler okunmuş o kara kutudan. Kara kutusu olmayanlar bir koşu alıvermişler en yakın showroomdan, kurulmuş antenler, ayarlanmış frekanslar bitmiş tüm dertler ve tasalar…
Gel zaman, git zaman derken, Müslümanların alın terleriyle kurulan TV kanalının sloganı “Gör bak daha neler olacak” olmuş. Kanal baldırı çıplaklara peşkeş çekilmiş. Allah kitap diyen dillerin yerini bin bir çirkinlikler almış. İşte o andan sonra ihlas dağılmış, yitirilmiş mücahide örülen binalar, borçlar birden bine çıkmış. İhlas iflas olmuş. Müslümanların umudu can sibel sularda kaybolup gitmiş.
Umut bu ya biri biter, başlar diğeri. Almanyalardan gelir gurbetçilerin alın teri. Yine dillerde aynı söylem varmış. Müslümanın olmasın mıymış bir TV kanalı. Bu kanal öyle olmalıymış ki 7 den 70’e her Müslümanı kapsamalıymış. Netice yine sıyrıldı kollardan bilezikler, kulaklardan çıkarıldı küpeler. Bir umut bu farklı olabilirdi! Lakin çok geçmeden Küstüm ’den Tuncer’e iman kalesinde açılmış bin bir pencere, şorayla uzun yola çıktı vakar ve ciddiyet. Sonra haberlerden yedi kat yiyenler, Müslümanları alın terleriyle semizlenen aybikeler Müslüman halka cahil deyu ahkâm kesermiş. Böylece Müslüman halkın bu umudu da tükenmiş. Şimdi zaman o zamanmış. Samanyolu galaksiden gönül dünyamızın sır kapısı açılmış, girmiştik sırlar dünyasına. Sırdı bunlar kim bilir ki kimdedir para ve iman. Her sıkıntıya koşan salih ve aksakallı çok boyutlu efendiler belirmişti. İşte tam bu sırada olmuşmuş büyük buluşma. Nasıl bir mizansa? Geçer gayri İslami yaşantı sahipleri, cennetlik ilan edilirmiş bin bir çeşit tipleri. Sıyrılır mizan her türlü inançtan, yeter ki sevgi ve hoş görü olsun, iman amel de neymiş? Herkesin yaşadığı kendisineymiş. Sırattan şimşek hızıyla geçer hoş gözüyle el sıkanlar.
Yine müslümanların yardımıyla semizlenenlerin bir tekleri varmış. Tek ülkeymiş, kimseyle paylaşmaz baba mallarıymış. Dağdakilerle savaşırlarmış bir doktor, yanında Xalte annesi. Birisi sağ, diğeri ordunun sol cephesiymiş. Hayal dünyaları Hollywood’u da geçmiş, hakikatten fersah fersah uzaklarmış.
Derken hızını alamayan doktor ve xalte annesi, yıllarını dağ kaçkınlarıyla mücadeleyle geçiren iman sahibi Müslümanlara savaş açmış. Senelerdir o coğrafyada şehid verip canlarını ortaya koyanları meymenetsiz tiplerle tasvir eder olmuşlar. Onları ihanetle suçlamışlar karanlık odalarda birçok senaryo üretmiş, imanlı gönüllere pek çirkin iftiralar atmışlar. Nedir dertleri elbet bilinmiyormuş. Yetmiş yıldır yapılan zulümleri mazur görüp yutturmaya mı çalışıyorlarmış? Amaçlarını İslam kardeşliğine sığdırana aşk olsun.
Masal bu ya uyutmak içindir bebeleri… kim bu çok boyutlu sözde kahramanlar, iman edenlere niçin bunca kinleri. Niye diş bileyip incitirler müminleri. Acep İslam düşmanları bitti de çatacak kimse mi yok? İslam’ı hakim kıldılar da biz mi engel olduk? Tek ülkeleri onlara yetmedi de bilmeden memleketlerine mi konduk? Dağdakileri bırakmış müminlerle savaştalar. Müminleri ezmek için yarıştalar.
Masal bu, gökten düşer üç elma; biri rahmet, Müslümanca duruşunu koruyup taviz vermeyen, Müslümana kucak açıp kardeş diye bağrına basanlara... İkincisi rahmet tokadı olsun Müslüman olup yanlışa düşenleri kendine getirene... Üçüncüsü azap olsun Allah’a, dine ve Müslümanlara düşman olan ve onların yandaşlarına...
Not: Bu masal tamamen hayal ürünü değildir. Gerçek kişi ve kurumlarla belki ilgisi vardır.
Akan Ayçoban
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.