M. Şerif DURMAZ
Bir Yanımız Sevinç Bir Yanımız Matem
Ümmet-i İslam’ı yakından ilgilendiren olayların ve gelişmelerin yaşandığı aydır Muharrem. Bu ayda, bir yanımız sevinçtir, bir yanımız matem.
Acı olayları hatırlayınca ruhumuzun tedirginliği artar; mahzun olur, içe kapanırız, sessiz sessiz ağlar, gözyaşı dökeriz.
İlahi yardımların ve mucizelerin tezahür ettiği olayları düşündüğümüzde ise, sevince gark olur, mutlu oluruz.
Çetin bir imtihan neticesinde Âdem aleyhisselam ve Havva annemizin tövbelerinin kabul edilmesiyle yeniden hayat mücadelesine başlarız hak yoldan ayrılmadan.
Mücadelemiz uzun sürer, anlatırız ilahi hakikatleri, davet ederiz tüm insanlığı tevhide, birliğe. Ancak insanlık icabet etmez davetimize. Bir tufan kopar sonra, bineriz Nuh’un gemisine nereye gideceğimizi bilmeden. Geminin büyük tufandan kurtulmasıyla artar sevinçlerimiz.
Alırız elimize baltayı, kırarız İbrahim gibi tüm putları. Adımız olur putkıran İbrahim! Putlara karşı mücadele ettiğimiz için rahatsız olur bizden dönemin güç ve imkân sahipleri. Ancak biz taviz vermeden sürdürürüz hayatı. Dar etmek isterler bizlere yaşamı, tevhidi haykırdığımızdan dolayı kısmak isterler sesimizi. Rabbimize sığınırız, O’nunla dost oluruz. Dostumuzun dostlarını kardeş biliriz, düşmanlarıyla da mücadeleyi aralıksız sürdürürüz. Ateşe atılırız sonra, ancak yakmaz bizleri o alevli ateş. Gülistan olur, serinlik olur, selamete ereriz nemrutların şaşkınlıkları karşısında.
Musa oluruz, yürürüz Kızıl Deniz’e doğru. Rabbimizin açıktan yardımıyla karşılaşırız çıkmaz sokaklarda. Firavunlar yetişecekken bizlere, denizler yarılır ve açılır yollarımız. Azamet sahibi yüce yaratıcının mucizeleri imanımızı artırır bizlerin. Ve şükrederiz, hamd ederiz, secde ederiz âlemlerin yaratıcısına.
Karanlıklarda kaldığımızda tek sığınağımız Rabbimize derûnî dualar ederiz büyük bir mahcubiyetle. Balığın karnındayken açarız ellerimizi, yanlış ve hatalarımızın affı için yalvarırız Rabbimize. “Rabbim! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tenzih ederiz. Gerçekten biz, zalimlerden olduk.” diyerek kurtuluş ararız. Rabbimiz bize acır, bize merhamet eder, dualarımızı kabul eder. Varınca sahil-i selamete, yeniden koyuluruz tevhid mücadelesine kaldığımız yerden. Çalmadığımız kapı, gitmediğimiz insan kalmaz, anlatırız ilahi davamızı durmadan, yorulmadan.
Kimi zaman dayanılması zor acılarla karşılar, başımıza gelen elim olaylara ve sorunlara karşı sabrederiz. Nimetin de, musibetin de Rabbimizden geldiğine zerre şüpheye düşmeden iman ederiz. Rabbimiz bu duruşumuz ve sabrımız karşısında bizlere ihsanda bulunur, bizleri yeniden sağlığımıza kavuşturur. Ve bizler kaldığımız hayat mücadelesine devam eder, yeryüzünde ilahi hükümlerin hakim olması için görevlerimizi yerine getirmeye devam ederiz.
Bir tarafımız böyle sevinçliyken, diğer yanımız Kerbela’da şehit edilen Aliyyül Murteza ile Fatıma’nın ciğerparesi Hüseyin’e ağlar. Hüseyin’i unutmaz kalplerimiz, mazlumca şehadetini unutmaz yüreklerimiz.
Kahraman ve korkusuz bir cennet ehlinin ve yarenlerinin susuz bırakılarak ölüme terk edilmek istenmelerini nasıl olur da unutur yüreklerimiz.
Unutmadı, unutmayacak yüreklerimiz. Çünkü Hüseyin pak kanıyla tarihe nakşolacak kutlu bir mesaj yazdı. Ve bu mesaj çağlara ve nesillere aktarıldı.
Hüseyin o gün gam ve keder çölü Kerbela’da kaybetmedi, bilakis kazandı. Ortaya koyduğu onurlu mücadelesinden dolayı kazandı. Dedesi efendimiz Hazreti Muhammed (sav)’in kutlu mesajının doğru bir şekilde aktarılması mücadelesini verdiğinden dolayı kazandı.
Hüseyin kaybetmedi, yalnız ve yardımsız bırakıldığı bir demde Yezid ve avenelerine teslim olmadı, kahramanca direndi. Direnen aziz olandır dedi.
Mücadelesinden taviz vermedi, nihayetinde şehadet şerbetini içerek şehitlerin serveri oldu.
Selam olsun Ona ve Onun yolunu kıyamete kadar sürdüreceklere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.