Sadullah AYDIN
Bir zamanlar biz de Suriye’ye sığınmıştık
Barbar Batının emperyalist heveslerinden kaynaklanan savaşlar, iç çatışmalar, büyük kaoslar sonucu yüz milyonlarca Müslüman vatanlarından ayrı düştü. Yurtsuz, vatansız kaldı. Ölümden, savaştan, yıkımdan kaçmak için evlerini, barklarını, topraklarını terk edip muhacir durumuna düşen mazlum Müslümanlardan bir kısmı da Suriyeli…
Bugün Suriye, Haçlı sürülerinin istilası altında… Amerika ve Rusya’nın kışkırtması sonucu yaşanan iç savaş sonrası harabeye döndü İslam’ın bu kadim toprakları… Ve Milyonlarca Suriyeli kadın, çocuk, erkek çareyi komşu ülkelere sığınmakta buldu. Biz de Suriye’ye komşu bir ülke olarak milyonlarca kardeşimize topraklarımızı, bağrımızı açtık.
Suriyeli Müslüman kardeşlerimizin ülkemize sığınması sonrası bazı sorunlarla karşılaşmamız doğaldır. Ekonomik, sosyal, hatta siyasal bazı sıkıntılar yaşanabilir. Bazı durumlarda kültür ve geleneklerimiz de uyumlu olmayabilir. Ülkemize sığınan Suriyeli kardeşlerimizin arasında suçlu kimseler, benimsemediğimiz ahlak ve karakterde kesimler de bulunabilir.
Her ülkede, her toplumda istenmeyen kimseler, gruplar, kesimler vardır. Bu bizim için de geçerlidir. Aramızda suçlular yok mu? Kötü kimseler yok mu? Bunlara bakıp Türkiye halkı kötüdür diyebilir miyiz? Aynı şeyleri Suriyeli kardeşlerimiz için de söyleyemeyiz?
Savaş ve fitne bitip kardeşlerimiz özgürce yurtlarına dönünceye kadar bize düşen bu muhacir kardeşlerimize Ensar olmak, onları bağrımıza basmak, acı ve hüzünlerine ortak olmak, onlardan kaynaklanan sorun ve sıkıntılara göğüs gerip sabretmektir. Müslüman olmanın gereğidir bu.
Suriyeli kardeşlerimizin başına gelen felaketler bir gün bizim de başımıza gelebilir. Bir gün biz de evimizi, barkımızı, yurdumuzu, her şeyimizi bırakıp başka ülkelere sığınmak zorunda kalabiliriz. Ki bazılarımız kaldı da. 1920’li, 30’lu yıllarda dedelerim köylerini bırakıp Suriye’ye hicret etmek zorunda kalmışlardı mesela. Anlattığım sadece bir örnek.
Bahsettiğim olay ninem sekiz yaşındayken yaşanmış. Olayı merak edenler önümüzdeki ayın İnzar Dergisi’ne bakabilirler. Ninemin ağzından genişçe anlattım, öyküleştirdim. Ninem her fırsatta olayı gözyaşları içinde anlatıyordu.
Ninemin ağzından dinlediğim ve yakın tarih belgeleriyle de sabit olan olaylar Şeyh Said Kıyamından hemen sonraki yıllarda yaşandı. O dönemde iktidarda olan CHP, Şeyh Said Kıyamını bahane edip dindar halka yönelik terör estiriyordu. Özellikle Kürt illerinde bu baskı ve terör şiddetini daha da artırmıştı. Köylere baskın yapıyorlar, halkı kıyımdan geçiriyorlar, kadın ve çocukları uzak illerde yaşamak zorunda bırakıyorlardı.
O dönemde rejimin zulmüne uğrayan kesimlerden biri de Seyyidlerdi… Peygamberin soyundan gelen Seyyidler kanunla sürgüne mahkûm edildiler. Yurtlarından, evlerinden alınıp dillerini bilmedikleri, uzak, tenha Batı illerine, oraların köylerine sürüldüler. İşsiz, güçsüz, aç, perişan ve aşağılanarak… Bu arada erkeklerin birçoğu da ya öldürülüyor ya da tutuklanıyordu.
Köyümüz de Seyyidlerden oluşuyordu. Şeyh ve Seyyidlerin fermanı çıkınca dedelerim her şeylerini bırakıp aileleriyle Suriye’ye hicret ettiler. Suriye halkı zulüm ve baskıdan kaçan bu insanları bağırlarına bastı. Onlara ev verdi, iş imkânı verdi. O dönem on binlerce insan Türkiye’den kaçıp Suriye’ye sığındı. Benim şahsen hala orada akrabalarım var. Suriye halkının misafirperverliğini sevip orayı kendilerine yurt edindiler.
Bir zamanlar biz onlara sığınmıştık. Şimdi ise onlar bize… Yarın bizim onlara muhtaç olmayacağımızı, onlara sığınmayacağımızı kimse garanti edemez. Allah günleri insanlar arasında dolaştırır.
Bize düşen, bize sığınmış mazlum, muhacir kardeşlerimize bağrımızı açmak, onlara gerçekten kardeş olmaktır. Biz onlara kucak açmazsak kim açacak? Müslümandan başka Müslümana dost mu var? Müslümanlar bir birlerine sahip çıkmazsa kim onlara sahip çıkacak?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.