Firdevs IRMAK
Biz bu dünyaya lazımız
Rabbimiz, Şems Suresi’nin 7-8’inci ayetlerinde “İnsana bir takım kabiliyetler verip de takvayı ve fücuru ilham edene yemin ederim ki” buyuruyor.
Mevlana Hazretleri, takvayı Musa (AS)’ya benzemekle, fücuru da Firavun’u taklit etmekle yorumlayıp şöyle söylüyor:
“Ey yolcu! Musa ve Firavun olmak senin varlığında mevcuttur. Bu iki hasımı kendinde aramak gerek.”
İnsanın bünyesinde bu iki zıt kutup, daima savaşmaktadır. Rabbimiz, “İnsan pek hırslı yaratılmıştır”(Mearic: 14) ve “İnsan ziyan içindedir” (Ahzab: 72) buyurmuşlardır. Yine bir çok ayette insanın çok nankör olduğunu, zalim olduğunu, pek aceleci olduğunu, mala aşırı derecede düşkün olduğunu belirtmiştir.
Aynı zamanda Rabbimiz, yüce kitabında insanı ahsen-i takvim üzere yarattığını, ona şekil verdikten sonra kendi ruhundan üflediğini, onu tüm mahlukatın içerisinde en şerefli eylediğini ve yeryüzüne halife kıldığını belirtmiştir
Kendisinde bu iki zıt kutup bulunan insanı eğitmesi ve ondaki takvayı ortaya çıkartması için Rabbimiz, vahiyler ve Peygamberler göndermiştir. Bir yandan aceleci olan, hırslı olan, zalim olan, diğer yandan meleklere dahi verilmeyen özellikler verilen insan Rahmani bir eğitim tezgahından geçmezse kaç ünivesite bitirirse bitirsin insani özelliklerini kaybedecek ve fücur yönü ağır basacaktır.
İnsanlara seküler bir hayatı dayatan sistemler, insandaki fücuru ortaya çıkartıp insanı bencilleştiriyor, duyarsızlaştırıp vicdansızlaştırıyor. Modernizm adı altında İnsanların zihinlerine “Allah’sız bir hayat yaşa”mesajı veren ideolojiler, toplumları “sosyal bir kıyametin eşiğine” getirdiler. Halbuki insanın hayatına anlam katan Allah’tır. Allah’sız bir hayat, anlam ve amacından yoksundur.
Ne olması, nasıl yaşaması gerektiği konusunda şaşırtılmış olan insanlar, içinde bulundukları hayat tarzından memnun değiller. Hazlarını tatmin ettikçe mutsuzlaşıyorlar, daha fazla vicdansızlaşıyorlar, mutluluğu bulamıyorlar. Kendilerine mutluluk formülleri olarak sunulan şeyleri elde ettikçe yara alıyorlar. Bunalımlı bir hayat yaşıyorlar, ama bunu tarif edemiyorlar. Hayatlarından, gidişatlarından memnun değiller; değişmek, düzelmek, kötü olmamak, iyi kalmak istiyorlar. Bu değişim isteği onlarda bir boşluk oluşturuyor. İçlerindeki boşluğu tarif edemiyorlar. Sözde toplumun huzuru için oluşturulmuş ve günah merkezleri haline gelen siyaset, eğitim kurumları, ekonomi ve medya; insanların hayatlarına necaset gibi oturuyor. İnsanların şuuruna, kalbine, fikriyatına, görüşüne, kanaatine ve hayatının her alanına müdahale edip onu köşeye sıkıştırıyor, canavarlaştırıyor ve Firavun yönünü ortaya çıkartıyor.
Bir kadının fıtratına yerleştirilmiş olan o saf ve ihlaslı olan şefkati bile müdahalelerle yerle bir edilebiliyor. Birçok kadının gün geçtikçe ne kadar vicdansızlaştığını, evladına işgence etmeye, öldürmeye teşebbüs etmeye kadar işi götürdüğünü duyuyoruz. Yine son zamanlarda “Genç kız banyoda doğurdu, sevgilisi de doğan çocuğu boğdu” “Doğurduğu çocuğu internette pazarladı” “Evlilik dışı ilişkiden olan iki aylık çocuğu evde 9 gün bıraktı, çocuk öldü” gibi haberlerin ardı arkası kesilmiyor. İşte dini hayattan uzaklaştırmak, zinanın suç olmaktan çıkması toplumu bu hale getirdi.
Kendi kendime dedim ki işte o özlemi çekilen AB standartlarına toplum olarak ulaştırıldık. Allah’ın dinine savaş açan, insanın fıtratındaki fücuru besleyen, onu eğitimli bir sahtekar, donanımlı bir hırsız, cinsel saplantıları olan profesyonel bir katil yapan AB kriterlerinin bu topluma getirileri… Tabi getiriler bunlarla da sınırlı değil.
Geçenlerde yine haberleri izlerken bir cinayet olayı dikkatimi çekti. Karısını vurduktan sonra başında polisin gelip kendisini tutuklamasını bekleyen adam kelepçe takılınca izin isteyip karısının alnından öptü. Beni ağlatan bu haberin etkisinden kolay sıyrılamadım. Bu toplum iyi kalmak, iyi olmak, insanca yaşamak istiyor. Bunca kirlenmişliğin etkisinden kurtulup yeniden başlamak istiyor. Kötü olmak, cinnet geçirmek, cinayet işlemek istemiyor.
Allah’n kriterlerini devre dışı bırakan ve kokuşmuş beyinlerden oluşan ideolojiler insanlığa huzur getirmiyor. Allah’ın biz Müslümanlara yüklediği misyona sahip çıkıp erezyona uğramış, ateş çukurunun kenarına sürüklenmiş, çağdaş günahlar bulaşmış olan toplumun ıslahında, tedavisinde, hak ile inşaa edilmesinde yapılması gereken vazifelerden geri durmamalıyız. Her peygamber kendi toplumunun ıslah çalışmasında usül ve metodlar ortaya koymuştur. İnsanların zihin dünyasını temizleyip orayı hak ile inşaa edebilmemiz için usül ve metod geliştirmenin yolu bilgilenmekten geçiyor. Okuyarak insanların zihin dünyasını temizleyecek yöntemler keşfetmeliyiz. Unutmayalım ki bizler bu dünyaya ıslahatçılar olarak lazımız. İslama susamış bunalımlı toplum bizleri bekliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.